19 Mart 2024 Salı

Nurdan Gürbilek - Vitrinde Yaşamak

Nurdan Gürbilek - Vitrinde Yaşamak

1980’lerin Kültürel İklimi

 


Bu kitaptaki yazılar, 1980'lerde yaşadığımız kültürel değişimi çeşitli yüzleriyle çözümlemeyi amaçlıyor.

 

80'lerin ilk yansına darbenin, baskının, şiddetin; ikinci yansına görece özgürleşmenin, daha modern daha sivil bir iktidarın damgasını vurduğu söylenebilir.

İlkinin bastırdığını İkincisi kışkırttı, dönüştürüp içermeye çalıştı. İkincisinin kışkırttığını ilki bastırmaya çalıştı. / s. 13

 

Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Kürt hamiliği, Bülent Ersoy'a konan sahne yasağı ve basının eşcinselliği ya da travestiliği adeta kışkırtması, kültürel alandaki yasaklar ile kültüre sermaye akıtılması, kitlelerin taleplerini dile getirebilecekleri kurumların yok edilmesi ile neredeyse ilk kez bir kitle kültürünün ortaya çıkması, bütün bunlar aynı dönemin farklı yüzleriydi.

 

1980'lerin Kültürel İklimi

80'lerin ortasında Türkiye'de, neredeyse baskı döneminden çıkıldığı yanılsamasını doğuracak yaygınlıkta bir söz, imge ve görüntü patlaması yaşandı.

 

Özel Hayatın Kamusallaşması

Sonuçta 80'lerin Türkçeye kazandırdığı en önemli sözcüklerden biriydi özel hayat,

 

İmgenin Özerkleşmesi

80'lerin belirgin özelliklerinden biri de geçmişe duyulan ilginin artmasıydı.

 

80'lerde arabesk, büyük şehre sızmaya çalışan taşralı kalabalığın sesini duyurma, kendini kabul ettirme, görüntüler piyasasında kendine bir yer edinme, girdiği yabancı kültür içinde yönünü bulma, onu bozma ve kendine benzetme isteğinin adı oldu…

 

Vitrinde Yaşamak

Bir camekânda yaşamak kusursuz bir devrimci erdemdir.

"ahlaki teşhircilik"te özgürlüğün teminatını görmüş olmalı.

Galleria'ya gitmek / malların sergilendiği ve seyredildiği, Meta'nın ziyaret edildiği bir fuara benziyor.

 

Simmel yabancıyı "bugün gelip, yarın kalan" kişi olarak tanımlamıştı. Turist bugün gelip yarın giden kişiyse eğer, yabancı da bugün gelip yarın gidemeyen, geri dönme imkânı olmayan kişidir.

 

Arabesk "bugün gelip yarın kalan"ın, önceki ve bugünkü kültürünün uzlaştığı yerdir: Hem o, hem ötekidir. Aynı zamanda onu geldiği yerden de, kaldığı yerden de ayıran, önceki kültüründen koptuğu, yeni tanıştığı kültüre direndiği yerdir: Ne o, ne ötekidir. / s. 35

 

Bugün bu değişimin en belirgin olarak görüldüğü alanlardan biri de politika. Seçim kampanyalarında artık bir partinin hangi programı savunduğundan çok, hangi kimliği, hangi imgeyi ya da üslubu seyre sunduğu önemli.

 

Özal, son seçimlerde istediği oyu alamazsa siyasetten çekileceğini açıklamıştı. Dalan, Tempo dergisinde İstanbul metrosuyla ilgili yolsuzlukları açıklayan bir haber yayımlanınca, ertesi gün hemen dergiyi mahkemeye vereceğini açıkladı. Ama ne Özal siyasetten çekildi, ne de Dalan dergiyi mahkemeye verdi. Bütün bunlar basında bir kere yer aldıktan sonra, Özal "çekiliyorum" demekle çekilmiş, Dalan "mahkemeye vereceğim" demekle dava açmış gibi oldu.

 

Sözün geçersiz olduğu, bir simgeye dönüştüğü bir toplum, muhalefeti de kendisi gibi bir jest, bir simge olmaya zorlar. / s. 36

 

Batı'da gelişen birçok alt kültür, daha çok simgesel bir muhalefet olarak gelişti.

…onlar bu imparatorluğu, Umberto Eco'nun deyişiyle "semiyotik bir gerilla savaşı"yla içerden çökertmeye çalıştılar.

 

Adlandırılmak

Foucault Cinselliğin Tarihînde, on yedinci yüzyıldan itibaren Batı'da cinselliğin tarihini, cinselliğin üzerindeki örtünün kaldırılmasının, hazların sınıflandırılmasının, cinselliğin bir bilme talebinin nesnesine dönüştürülmesinin tarihi olarak ele alır.

O halde cinsellik bastırılmaktan çok, söylemle kuşatılmış, söze hapsolmuştur.

İktidar red, inkâr, engelleme, yasaklama ya da saf dışı bırakmadan çok kurma, düzenleme, kışkırtma ve çoğaltma teknikleriyle işlemektedir.

 

Mahrumiyet

1980'lerin ilk yansında Türkiye'de çıkan gazetelere göz attığımızda bir şeyi fark edeceğiz: 12 Eylül'ün hemen ardından darbeyi meşrulaştırmayı amaçlayan "anarşi ve terör" haberleri dışında, kamuyu ilgilendiren pek bir şey olmuyor gibidir.

…devlet şiddetinin işaretlerini bulmak imkânsızdır. Tam da devletin tekeli haline geldiği bir durumda, şiddet sanki özel hayatın bir olgusuymuş gibi ayrışır

Haber konularının en fazla kısıtlandığı dönem, gazete ve dergilerin sayısının ve türünün en çok arttığı dönem olmuştur.

Eski Yunanlıların oyuncuların sahnede taktıktan maskelere persona adını verdiğini biliyoruz. Bugün sözcük, "kişi"yi belirtiyor

 

İktidarın Sağlığı

Evren 12 Eylül müdahalesini birçok kez hastalığa bulunmuş bir çare olarak sundu

Foucault, Ortaçağ boyunca Avrupa'yı kasıp kavuran salgın hastalıktan kontrol altında tutabilmek için alman tedbirlerin onyedinci yüzyıldan itibaren toplumdaki çeşitli düzensizlikleri de kontrol altına almakta kullanıldığına işaret eder.

…bütün bu müdahalelerin bir halk sağlığı söylemi etrafında meşrulaştırıldı…

 

…hastalık metaforunun politik ideolojilerde aldığı biçimler…

Kanser, frengi ve verem, Nazilerin Yahudi aleyhtarı propagandalarının temel unsurlarından biridir. İtalyan fütüristlerinin önderi şair Marinetti de komünizmi

"bürokratik kanserin şiddetlenmesi" olarak görür…

 

Krizin İmkânları

Küfür Romanlarının tek bir teması var: Sağlıksız sanat.

 

Roman, destanın parçalanmış bir dünyadaki zayıf yankısıdır

 

Lukacs'a göre klasikler sağlıklı, Romantikler hastalıklı, Dışavurumcular iflah olmaz derecede hastalıklıdır.

 

Vicdan ve Teknik

…bugünden geriye bakıldığında, Gencebay'ı 70'lerde popüler kılanın, aslında aynı yıllarda solu popüler kılan şeyle akraba olduğu görülebilir.

 

Orhan Gencebay'ın şarkılarının hemen hepsi vefa-ihanet, ayrılık-kavuşma, hasret-vuslat, boyun eğme-onur, sevgi-nefret, günah-sevap gibi mutlak karşıtlıklara dayanıyordu.

…mutluluğun ve tatminin ertelenmek zorunda olduğu bir dünyanın sesiydi.

 

Şehirde yolunu bulamamışlara sesleniyordu, ama kendisi şehirliydi. Açların derdini dile getiriyordu ama kendi toktu.

 

"Dom dom kurşunları", "Ben sana dolanayım"lar, taşranın ancak büyük şehrin imkânlarıyla karşılaştığında, parayla buluştuğu anda edinebileceği bir rahatlamayı temsil ediyordu. 1980'lerin yıldızı bu yüzden İbrahim Tatlıses'ti, Orhan Gencebay değil.

 

Bastırılmışın Geri Dönüşü

60lar bir bakıma, Batı'nın Üçüncü Dünya'yı keşfetmesiyle başlar.

 

Piyasanın belki de tayin edici farkı bu: Onun görünmez baskısı, öznesiz şiddeti, mahrum bıraktığı arzuyu hiçbir şeyle teselli etmiyor. Arzunun tatminini hep gelecek zamana ya da öte dünyaya erteleyen geleneksel ideolojilerin aksine, onun aslında tatmin edilemeyeceği gerçeğini gizliyor. Dolayısıyla, bastırıldığında bir kurtuluş vaadi olarak görünebilen arzu, geri dönerken taşıdığı bütün vaatleri terk ettiğinden, kendisini bir arsızlık olarak tüketiyor.

Belki de bu vaadin temelinde, geçmişte yaşanmış bir açlığın hiçbir zaman giderilemeyeceği gerçeği var.

 

Teklifi Olmayan Kültür

Kamusallığın Yapısal Dönüşümü

Habermas'ın günümüzde ortadan kalktığına inandığı imkân buydu: Sermayenin merkezileşmesi, buna bağlı olarak devletin toplumsallaşması, toplumun devletleştirilmesiyle birlikte bu kamusal topluluk dağılmıştı.

 

Richard Sennett da Kamusal İnsanın Çöküşü'nde farklı bir bakış açısıyla da olsa aynı temel problemle uğraştı: Bir zamanların kamusu çözülmüş, kamusal insanı ortadan kalkmıştır. Tartışmasını akıl yürütme gibi evrensel sayılabilecek bir ilkeden çok, yabancılarla kurulan ilişkinin niteliğindeki değişim etrafında kurmuştu Sennett.

Gürbilek, Nurdan (2001), Vitrinde Yaşamak, Üçüncü Basım, Metis Yayınları


2 Şubat 2024 Cuma

George Basalla - Teknolojinin Evrimi

 

George Basalla - Teknolojinin Evrimi

 


Kitap, bir teknolojik evrim kuramı öne sürüyor.

Teknoloji hakkında felsefi veya sosyolojik bir açıklama yapma iddiasını taşımamaktadır.

 

Birinci bölüm / üç konuyu bize tanıtıyor / Çeşitlilik, maddi kültürün somut yönlerine ait bir olgudur; gereksinim, çeşitliliğe ilişkin popüler ama hatalı bir açıklamadır; teknolojik evrim ise, biyolojik gereksinim düşüncesinden yardım almaksızın çeşitliliği açıklamanın bir yoludur.

 

ikinci bölüm / İnsan ürünü olan bir nesne, teknolojiyle ilgili bir çalışmanın temel konusunu oluşturur; ve insan üretişi olan kurmaca dünyada süreklilik hüküm sürmektedir.

 

III. ve IV. Bölümler / sürekliliğin içinden yeniliğin ortaya çıkması zorunludur. …yeniliğin değişik kaynakları araştırılıyor…

 

V. ve VI. Bölümler / yeni ürünler arasında bir ayıklanma yapılması zorunludur.

 

VII. bölümde teknolojik ilerleme ve insanlığın ıslah edilmesi konularına atıfta bulunuluyor.

 

 

I. Bölüm

ÇEŞİTLİLİK, GEREKSİNİM VE EVRİM

insanların kendi elleriyle ‘yarattıkları’ şeylerin çeşitliliği…

…teknolojik dünyanın, organik dünyadan üç kat daha fazla bir çeşitliliğe sahip olduğunu söyleyebiliriz.

 

 


  Gereksinim, icadın anasıdır.

 

Ateş, en azından 1,5 milyon yıldır kullanılmaktadır.

…tekerlek, en fazla 5.000 yıldır insanlığa hizmet etmektedir.

 

Tekerli taşıtlar, Hindistan’da MÖ 3000’de, Mısır ve Çin’de ise MÖ 2000’de ortaya çıkmıştır.

 

Tekerli taşıtlarla sağlanan ulaşım, yolların elverişli olmasını gerektirir.

 

José Ortega y Gasset, teknolojiyi gereksiz olanın üretimi olarak tanımlıyor; çünkü Gasset’ye göre insanların hayvani ihtiyaçlarının karşılanmasında teknoloji gerekli değildir.

 

Gaston Bachelard’a göre, fazla olanın (yani artı değerin) ele geçirilmesi, gerekli olanın kazanılmasına kıyasla insanlar üzerinde daha güçlü bir ruhsal uyarıma sahiptir; çünkü insanlar ihtiyacın değil arzunun yaratımlarıdır.

 

…evrim kuramının ortaya çıkışı, teknolojik alanda organik analojilerin kullanılmasını kolaylaştırdı.

Organik-mekanik eğretileme / Samuel Butler, ütopik romanı Erewhon (1872)

Butler’m düşünceleri, evrim temasını gerçek dışı yaklaşımlarla işleyen 19. ve 20. yüzyıl popüler bilim kurgu romanlarına esin kaynağı olmuştur. Bu romanlarda, hızla gelişen makineler, evrimsel gelişimi sona eren insanlığın yerini alarak dünyaya hükmederler.

 

Pitt-Rivers / ilkel silahlar ve aletler koleksiyonu

Linneaus düzenlemesi / Bu sistemde biçim, coğrafyadan daha fazla önem taşıyordu.

 

II. Bölüm

SÜREKLİLİK VE SÜREKSİZLİK

Hayatta kalmayı başarabilen en eski insan ürünü nesneler, taş aletlerdir.

Bu aletler, bugün mevcut olan en eski, en yaygın ve çok sayıda insan üretimi nesneyi oluşturmaktadır. Aletler, çoğunlukla ‘yontma’ ve ‘tabaka tabaka parçalama’ teknikleriyle yapılmışlardı.

Her tür balta, keser, çekiç, bıçak ve kazma bu tekniklerle imâl ediliyordu.

 

Bulunması kolay, işçiliği ise nispeten rahat olan taş, metal kadar uzun ömürlü değildir ve şekillendirilmesi de metale kıyasla daha güçtür. Taş alet ile metal bir aleti karşılaştırdığımızda taş aletin şeklinin, yapıldığı malzemenin niteliğine daha fazla bağlı olduğunu görürüz.

 

Pamuk çırçırı, 1790 ile 1860 yılları arasında Amerika Birleşik Devletlerinin Güney bölgesinin ekonomik kalkınmasına yönelik en önemli teknolojik katkıydı. Nasıl olduysa, hemen hemen aynı dönemde buhar makinesi de İngiliz ekonomisinde benzer bir rol oynamıştı.

 

…kişinin dikenli teli icat etmesini belirleyen koşullar nelerdir?

 

III Bölüm

YENİLİK (1):

PSİKOLOJİK VE DÜŞÜNSEL ETKENLER

icat etme potansiyeli insan ırkının tümünde mevcuttur. Bazı kişiler diğerlerinden daha fazla yaratıcı yeteneğe sahiptir

 

Teknolojik hayaller…

teknolojinin fantezileştirilmesi…

 

İngiltere’de yaygınlaşmaya başlamasına rağmen 1748 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde işlerlik gösteren hiçbir buhar makinesi yoktu.

 

…bir alet veya buluşun, yeni bir ortamda işlerlik göstermesi istendiğinde çoğunlukla bu alet veya buluş üzerinde değişiklikler yapılması zorunludur.

 

Amerikan kolonilerine ilk yerleşen kişiler beraberlerinde Avrupa sitili baltaları getirmişlerdi; bu baltalar, Eski Dünya’da AvrupalIların ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılıyorlardı

Bu aletler, odun kesmeye veya kütüğe şekil vermeye uygunlardı; ama Amerika Birleşik Devletleri’nin balta girmemiş dev ormanlarında kullanışlı değillerdi.

Avrupa baltası, başı olmayan hafif bir aletti. Kesici ağzının arka kısmına fazladan bir metal parça eklenmesiyle birlikte balta ağırlık ve denge kazanmış oldu. / s. 139-140




Basit balta başlan, ilk kez 1700’lü yılların başlarında ortaya çıkmışlardı; 1780’li yıllarla birlikte alet de, Amerikan ağaç kesme baltasına doğru evrimleşti. İlk kez yerel nalbantlar tarafından yapılan bu baltalar, 19. yüzyılda fabrikalarda seri olarak üretilmeye başlandı. / s. 141

 

 

IV. Bolüm

YENİLİK (2): SOSYO-EKONOMİK VE KÜLTÜREL ETKENLER

Kopya mutlaka özgün modelden farklı olmak durumundadır. Birşeyi kopya eden ve aslını yapan kişi tek ve aynı insan olduğunda bile bu böyledir.

 

…ilk demir köprü, 1770’li yılların sonlarında İngiltere’nin Coalbrookdale kasabasında Severn Nehri üzerinde inşa edilmiş

 

Marx’in iddiasına göre buhar makinelerinin, demiryollarının, elektrikli telgrafın ve her tür makinenin yardımıyla doğanın insan egemenliği altına alınması sürecinde endüstriyel sınıf, yüz yıl kadar kısa bir süre içinde, bütün eski uygarlıkların başarılarının ötesine geçmeyi başarmıştı. / s. 174

 

Kapitalistler muazzam bir şekilde başarılı olmuşlardı; çünkü insanlık tarihinde statik toplum modelini reddeden ve kendilerini süreğen teknolojik değişimle yönetilen dinamik bir toplum modeliyle tanımlayan ilk yönetici sınıf olmuşlardı. / s. 175

 

Yatırımlar doruğa ulaştığında icatlar da doruğu ulaşır ya da yatırımlar düşüş gösterdiğinde icatların sayısı da düşüş gösterir

 

…yeniliğin ortaya çıkışını etkileyen tüm etkenleri içeren geniş bir teknolojik yenilik kuramı yoktur.

insanlar ne zaman, nerede ve ne şekilde olursa olsun nesneler yapmayı seçtiğinde yenilik de oradadır.

 

V. Bölüm

AYIKLANMA (1): EKONOMİK VE ASKERÎ ETKENLER

İnsanların tasarladığı çok sayıda değişik nesneden ancak bir kısmı, toplumun maddi hayatının parçası olmaya hak kazanır.

(Askeri gereklilikler)

 

VI. Bölüm

AYIKLANMA (2):

TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL ETKENLER

…barutun yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla birlikte savaşma tarzı, tamamen değişti.

 

(Testere) Batı’da kullanılan testereler, tek elle kavranan ve tabanca kabzasına benzeyen bir sapa sahiplerdir. Testerenin dişleri dışa dönük olduğu için kesme işlemi, aletin ileri doğru hareketiyle gerçekleşir.

Doğu’da kullanılan el testeresinin, bir veya iki elle tutulabilen düz,tahta bir sapı vardır. Bu tip testerelerin dişleri, sapa doğru eğik olduğu için kesme işlemi, testerenin geriye doğru çekilmesiyle gerçekleşir.

Testere çekilirken gerilim altında bulunan çelik, ileri doğru itilen ve baskı uygulanan çelikten daha güçlüdür. İşte bu nedenle, Doğu’da kullanılan testere daha ince olabilir.

 

Dünyadaki el aletleri üzerine yapılacak bir araştırma, kullanılan aletlerin çoğunun, ‘çekme hareketli’ olduğu sonucunu açığa vuracaktır. / s. 294-296

 

VII. Bölüm

SONUÇ: EVRİM VE İLERLEME

Marx’ın evrim analojisi: Fiziksel gerçeklik, emek aracılığıyla dönüştürüldüğünde doğa, insan bedeninin hayalî uzantısı olur. / s. 319

 

İnsan bedeninin önemli özelliklerinin, evrimci terimlerle açıklanabileceği varsayımı göz önüne alındığında, bedenin doğadaki uzantısı olan teknoloji de bu şekilde açıklanabilir. / s. 320

 

Teknolojinin tarihi, hayatta kalmamızı sağlamak amacıyla biçimlendirilen ürünlerin kaydı değildir. Tersine, yaratıcı zekânın doğurganlığının ve yeryüzündeki insanların yaşamayı seçtiği pek çok hayat tarzının kanıtıdır.

 

…icat etme sürecini harekete geçiren sosyo-ekonomik ve kültürel etkenler, kesinlikle incelenmeye değer konulardır.

 

Teknolojik değişimin kökeni, yönü ve etkisi tamamen insan kontrolü altındadır; / s. 325

Teknoloji doğayı fethetmiş ve onu insanlığın amaçlarına hizmet etmeye zorlamıştır / s. 325

 

İnsan ihtiyaçları hiç durmaksızın değişmektedir. Dolayısıyla, belirli bir döneme ve kültüre uygun taşıt hızlarının, ille de başka bir döneme ve kültüre uygun olması gerekmez.

...

Kaynak kitaplar 

A history o f technology; 7 cilt, der. Charles Singer, (Oxford, 1954-78);

A history o f technology and invention, 3 cilt, der. Maurice Draumas, çev. E. B. Hennessy (New

York, 1969-79);

Technology in Western civilization, 2 cilt, der. Melvin Kranzberg ve Carroll W. Pursell, Jr., (New York, 1967).

A short history o f technology from the earliest times to A. D. 1900, T. K Derry ve Trevor I.

Williams, (New York, 1961);

A short history o f twentieth-century technology c. 1900 - c. 1950, Trevor I. Williams, (New York, 1982);

Turning points in bestem technology, D. S. L. Cardwell, (New York, 1972);

The maze of ingenuity, Arnold Pacey, (New York, 1975);

A history o f mechanical invention, Abbott Payson Usher, (Cambridge, Mass., 1954).

 

Tekerlek

David S. Landes, Revolution in time: clocks and the m aking o f the modern world (Cambridge, Mass., 1983); Wilfred Owen, Ezra Bowen ve Life dergisi editörleri, Wheels (New York, 1967); Stephan Jay Gould, “Kingdom without Wheels”, Hen's teeth and horse's toes adlı kitapta, (New York, 1983); Stuart Piggott, The earliest wheeled transport (Ithaca, N.Y., 1983); M. A. Littauer ve J. H. Crouwel,

Wheeled vehicles and ridden animals in the ancient Near East (Leiden, 1979); Lazio Tarr, The history o f the carriage, çev. E. Hoch (New York, 1969);

Gordon F. Ekholm, “Wheeled toys in Mexico”, American A ntiquity 11 (1946), s. 222-8; Richard W. Bulliet, The camel and the wheel (Cambridge, Mass., 1975).

 

Bronislaw Malinowski, A scientific theory o f culture (New York, 1960); Philip Steadman, The evolution o f designs (Cambridge, 1979);

Benjamin B. Beck, Anim al tool behavior: the use and manufacture of tools by animals (New York, 1980);

José Ortega y Gasset, “Man the technician”, H istory as a system adlı kitapta, (New York, 1961); Gaston Bachelard, The psychoanalysis o f fire, çev. Alan C. M. Ross (Boston, 1964).

 

Organik-Mekanik Analojiler

L. J. Rather, “On the source and development of metaphorical language in the history of Western Medicine”, A celebration ofm edical history adlı kitapta, der. Lloyd G. Stevenson (Baltimore, 1982);

Charles Webster, “William Harvey’s conception of the heart as a pump”, Bulletin o f the H istory o f M edicine 39 (1965), s. 508-17;

René Descartes, Treatise o f man, çev. Thomas S. Hall (Cambridge, Mass., 1972);

Samuel Butler, Erewhon or over the range, der. Hans-Peter Breuer ve Daniel F. Howard (Newark, 1980);

Samuel Butler, “Darwin on the origin of species”, “Darwin among the machines”, “Lucubratio Ebria”, ve “The mechanical creation” adlı makaleler, The works o f Samuel Butler: Canterbury Settlem ent adlı kitapta, (New York, 1968);

Hans-Peter Breuer, “Samuel Butler’s “The Book of the Machines’and the argument from design”, The Journal of Modern Philology 12 (1975), s. 365-83;

Patricia S. Warrick, The cybernetic imagination in science fiction (Cambridge, 1980); Geoff L. Simons, The biology of com puter life (Boston, 1985);

A. Lane-Fox Pitt-Rivers, The evolution of culture and other essays (Oxford, 1906); M. W. Thompson, General Pitt-Rivers: evolution and archaeology in the nineteenth century (Bradford-on-Avon, 1977).

 

Taş Aletler

André Leroi-Gourhan, “Primitive societies”, A history o f technology and invention adlı kitapta, 1. cilt, der. Maurice Daumas, çev. E. B. Hennessy (New York, 1969), s. 18-58;

Jacques Bordaz, Tools of the Old and N ew Stone Age (New York, 1970);

H. H. Coghlan, “Metal implements and weapons”, A history o f technology adlı kitapta, der.

Charles J. Singer (Oxford, 1954), s. 600-22;

Robert F. G. Spier, From the hand o f man: prim itive and preindustrial technologies (Boston, 1970), s. 21-39.

 

Anthony Feldman ve Peter Ford, Scientists and inventors (Londra, 1979), s. 92-93

John W. Oliver, H istory o f American technology (New York, 1956), s. 132-3;

Mitchell Wilson, American science and invention (New York, 1954), s. 78-81

Charles A. Bennett, Saw and toothed ginning developments (Dallas, 1960); Douglas C. North, The economic growth o f the United States: 1790-1860 (New York, 1966), s. 8

George Kubler, The shape o f time: remarks on the history o f things (New Haven, Conn., 1962).

 

Arnold Pacey, The culture of technology (Cambridge, Mass., 1983);

Abbott Payson Usher, A history of mechanical inventions (Cambridge, Mass., 1954);

 

Noel Perrin, Giving up the gun: Japan’s reversion to the sword 1545-1879 (Boston, 1979);

Lynn White, Jr., Medieval technology and social change (New York, 1962);

Daniel R. Headrick, The tools o f empire (New York, 1981);

Percival Spear, The Oxford history of modern India: 1740-1975, 2. Baskı (Delhi, 1978);

 

H. G. Barnett, innovation: the basis of cultural change (New York, 1953);

David Pye, The nature and art of workmanship (Cambridge, 1968);

 

Merritt Roe Smith, der., M ilitary enterprise and technological change (Cambridge, Mass., 1985)

John U. Nef, War and human progress: an essay on the rise of industrial civilization (Cambridge, 1950)

J. M. Winter, der., War and economic development (Cambridge, 1975);

 

Paul B. Kebabian, American woodworking tools (Boston, 1978);

Robert F. G. Spier, From the hand of man (Boston, 1970);

Toshio Odate, Japanese woodworking tools (Newtown, 1984).

 

 

The Evolution of Technology

Türkçeleştiren: Cem Soydemir

George Basalla, Teknolojinin Evrimi

Nisan, 2013, Doğu Batı Yayınları, Ankara

3 Ocak 2024 Çarşamba

Hubert Comte - Aletlerin Dünyasına Giriş Aletleri Tanımak, Sınıflandırmak

Hubert Comte - Aletlerin Dünyasına Giriş Aletleri Tanımak, Sınıflandırmak

bir alet nadiren tek başınadır; genelde başka araç gereçlerle yan yanadır.

 

Alet, yapanın aracısıdır; bir el tarafından kullanılana kadar faydasızdır.

 

Aletlerin faaliyeti, iki madde arasındaki temas olarak özetlenebilir

Alet, insanların dünyayı değiştirmelerine ve onun bir kısmını kendilerine mal etmelerine imkân sağlamak üzere vardır.

 

Silahlar, canlılar üzerinde kullanılır.

 

Alet yoksa iş de yok.

 

Amaçtan sapmalar bizi etkiler /  Troçki, Meksika’da bir buz kıracağı darbesiyle öldürülmüştü.

Alet, elin uzvudur

Nesneleri saklama ve geliştirme becerisi insanlığın kaba taş devrinden uzay çağına ilerlemesine imkân tanımıştır.

Aletleri yerlerine geri koymak zaruridir.


Erman Gören - Antik Yunan’da Zanaat ve Zanaatkâr Olarak İnsan

Erman Gören - Antik Yunan’da Zanaat ve Zanaatkâr Olarak İnsan

Tekhnē kelimesi Homerosçu mısralarda metal işlemeyle ilişkili, ³ yanı sıra gemi yapımcılığını kapsayacak şekilde bir “hüner”, “beceri” ya da “el marifeti” olarak belirir.

 

…zanaat öncelikle elin uzluğuna dayanan bir “el yapımı yapıt” üretir.

 

Pindaros’ta tekhnē, söylemin üretimi de dâhil, her alan için geçerli bir maharet hâline gelmiştir.

 

…zanaatı ifa etmek” (tekhnaomai) onu edinilmiş tecrübeden yararlanarak, bir yolunu bularak uygulamak demektir.

 

Homeros’ta dēmiourgos olarak adlandırılan zanaatkârlar, “insanlar için işleyen” kişilerdi

 

Platon’da, herhangi bir şeyin tekhnē olabilmesi için bu dar anlamıyla belirli koşulları karşılaması gerektiği söylenebilir: Hakiki bir tekhnē’nin “konusuna” (peri ti), hem söz konusu form(lar) hem o etkinliğe yönelik bir belirleme dâhildir; hakiki bir tekhnē’yi icra eden kişi işini “bilgi”ye (epistēmē) göre yapmalıdır, salt “sanı”ya (doksa) göre değil; hakiki bir tekhnē öğretilebilir dolayısıyla da öğrenilebilir olmalıdır; söz konusu etkinlik insanoğluna hakiki bir yarar sağlamalıdır, onun sadece geçici heveslerini ya da gelişigüzel tutkulardan kaynaklanan ihtiyaçlarını karşılamamalıdır.

Aristoteles birer erdem olarak nitelediği “zanaat” (tekhnē) ile “basiret”i (phronēsis) birbirinden ayırır

Zanaatın işi “üretme” (poiēsis) iken, basiretin işi “eyleme” (praksis)

 


Göknur Karaduman - El İşi Üretimin Araç Gereçleri Dünyamızı Şekillendiren Aletler

Göknur Karaduman - El İşi Üretimin Araç Gereçleri Dünyamızı Şekillendiren Aletler

Balta

…baltanın iyi bir şekilde işlev görmesi için baltanın baş kısmının yeterince ağır olması gerekli

 

Tunç Çağı’nda, baltalar / keskin ağzına dikey olan bir açık uçla dökülüyordu. Bu tasarım / baltanın sapının L şeklinde olmasını gerektiriyordu

 

El yapımı baltaların çoğunda ustasının işareti bulunur

 

Şeytanın kullanmaktan korktuğu tek alet keserdir.

 

İlk çekiçler elde tutulabilen sert taşlardı,

 

Eski Mısırlılar ahşap işlerinde rende yerine keser kullanmışlardır.

 

Bir eğeyi düzgün bir şekilde kullanmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Keskide olduğu gibi, alet üzerindeki hâkimiyet, iyi bir el ve göz koordinasyonu gerektirir.

 

El burguları delici aletlerin en basit olanlarıdır.

…el burguları ile delik açmak meşakkatli olduğundan Eski Mısırlı ustalar ilginç bir şekilde çok daha karmaşık bir yapıya sahip kemanî matkapları kullanmışlardır.

 

15. yüzyıla gelindiğinde el matkaplarında iki önemli unsur ortaya çıktı: Oynar bir baş ve dirsekli bir kol.

 

İlk bilinen metal testereler MÖ 2500’lü yıllarda, Ortadoğulu marangozlar ve taş ustaları tarafından kullanılmıştır.

Hammaddesi bakır ve tuncun yeterince sert olmayışı nedeniyle dişler, testerenin çekerken kesmesi yönünde şekillendirilmiştir. MÖ 8. yüzyılda görülen metal testereler de çekme yönünde kesen testerelerdir.

 

MÖ 2500’lerde Mısırlılar insan ayağı ve elini ölçüt alarak icat ettikleri taş ve ahşap cetvellerden yararlanmışlardır.