28 Ağustos 2011 Pazar

Alemdar Yalçın – Cumhuriyet Dönemi Çağdaş Türk Romanı 1946-2000

Alemdar Yalçın – Cumhuriyet Dönemi Çağdaş Türk Romanı 1946-2000
Siyasal ve Sosyal Değişmeler Açısından

Van Dijk bir roman ve hikâyede bulunması gereken yapı özelliklerini önce iki ana plan çerçevesinde ele almaktadır. Bunlardan birincisi plot adını verdiğimiz iç kurgu unsurları,
Diğer unsur da moral değerleri ele almaktadır. Moral değerin yazarın ulaşmak istediği en yüksek edebi ve evrensel değer olduğu belirtilmektedir. (s. 31)

Van Dijk’e göre romanın unsurları:
1          Kurgu
1.1      Plot
1.1.2   Zaman, yer ve karakter ilişkisinin oluşturulması
1.2      Moral
1.2.1   Eser aracılığıyla sanatçının ulaşmak istediği yüksek edebi değerler.
2          Gelişim
2.1      Olay karmaşası / çatışmalar
2.2      Çözümleme / sonuç

Johnson ve Mandler’in belirlediği anlatı unsurları:
1          Hikâye / Anlatı
1.1      Epizot / Başlatma-geliştirme-sona erdirme / olaylar – olaylar arasındaki neden sonuç ilişkisi

Thorndijk, anlatılarda dilbilim açısından şu unsurları arıyor:
1          Hikâye: zaman, yer ve karakterlerin kullanımı / tema / plot (kurgu) / çözümleme
2          Setting: karakterler / yer / zaman
3          Thema: hedef / olay-okuyucuyu götürmek istediğimiz olayların özü
4          Plot: olay örgüsü
5          Epizot: hedef doğrultusunda olayların iç içe örülmesi / kesişme noktaları
6          Girişim: her bir olay
7          Kesişme noktaları: olay yapısı
8          Çözülme: olay yapısı
9          Üst hedefler: yazarın mesaj ve beklentileri
10       Karakterler/yer/zaman: yapısal bütünlük (s. 33/34)

Anlatım, bütün edebiyat türlerinin kişiliğini oluşturur.

“O, çok korkaktı” cümlesinde (…) okuyucuyu yönlendirme söz konusudur.
…romanda zorunlu kalınmadıkça anlatma cümlelerinin kullanılması bir kusur sayılır. (s. 41)

Yazarın kahramanının öfkeli olduğunu bir cümle ile vermek yerine, öfkesine sebep olan durum ve davranışı anlatması gerekir. (s. 42)

Romanda çevre, insandan aileye, aileden yakın çevreye, yakın çevreden uzak çevreye doğru bir kurgu içinde olmalıdır. (s. 47)

Karakter, kahramanın olaylar ve durumlar karşısında aldığı kendisine özgü tutumlar olarak tanımlanmakta ve değerlendirilmektedir.

Karakteri niteleyen şey, diğer insanlardan farklı özellikleridir. (s. 51)

Çatışma, romanın temel malzemesidir.

Romancı, çatışma unsurlarını merkezden yani içten dışa doğru ustalıkla yaymalıdır.
Romancı, her çatışmanın sebep-sonuç ilişkilerini birbiriyle ilişkilendirmek zorundadır. (s. 55)

Romanda tez, tema veya moral değerler, üç biçimde sunulabilir. Bunlardan birincisi; doğrudan bir tema, bir moral değer ele alınarak yazar tarafından savunulur, geliştirilir ve okuyucuya sunulur. (s. 56)

Tez, tema veya moral değerlerin değil de, olmaması gerekenlerin ön plana çıkarılarak anlatıldığı romanlarda da yazar karşı tezi ele alır ve işler.

Tez, tema veya moral değerlerin okuyucunun zihninde ve vicdanında oluşturulmasına yönelik üçüncü yöntem ise, yazarın tez ve karşı tezi birbirine yakın ölçülerde tamamen objektif olarak vermesi sonucunda okuyucunun kendi kavrama ve algılama kapasitesini kullanarak doğruyu yanlıştan ayırmasına yöneliktir. (s. 57-58)

Berson, Proust’un kuzeninin eşidir.

“Sezgi, deneysel araştırmalara gerek kalmaksızın anlama becerisine sahiptir” düşüncesi bilinç akışının itici unsuru olur. (s. 77)

Grillet, romanlarında nesnelerin varlığını insan ve olayların önüne çıkararak bütün detayları veriyor. Çünkü ona göre bizim bütün dünyamızı nesnelerin belirleyiciliği sınırlamakta ve yönlendirmektedir. (s. 80)

İnsanın nesneye dönük bakış açısı sanki içinde hiç insan yokmuş gibi bir çevre oluşturur. (s. 81)

Anadolu İdealizminden Köye Doğru
Özellikle 1942 yılı bir anlayış değişmesinin kavşak noktasını oluşturur. Bu nokta (…) Aydınlarımızın köy romanı kavramını benimsemeye başladıkları noktadır. (s. 83)

Köy romanları iki farklı kola ayrılır,
Köy romanına daha çok bir aydın-köy ilişkisi açısından bakan romancılarımızın yazdıkları romanları ayrı bir gurup halinde ele alarak değerlendirmemiz gerekecek.
Mahmut Makal’ın Bizim Köy isimli notları, bunun tipik örnekleri arasında yer almaktadır. (s. 86)

Makal, İç Anadolu Bölgesi’nden bir köyün hayatını, röportaj çıplaklığı ile ve çok yönlü olarak anlatmaya çalışır. (s. 87)

Samim Kocagöz (96-104)

Talip Apaydın (104-109)

Fakir Baykurt Gönen Köy Enstitüsü mezunudur.
Yılanların Öcü romanı, Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Karataş isimli seksen haneli bir köyünde annesi, eşi ve üç çocuğu ile birlikte yaşayan Kara Bayram’ın, evinin önüne yasal olmayan bir yöntemle ev yapılmasına karşı verdiği savaşı anlatmaktadır. (s. 109-110)

Köyün muhtarı Hüsnü, Kara Bayram’ın evinin önündeki arsayı Heceli’ye satar.
Beytullah Hoca, Heceli’ye arazinin sahipsiz olduğunu söyler ve satış gerçekleşir.
Kara Bayram’ın mücadelesi böylece başlar.
Heceli’nin hazırladığı kerpiçleri parçalamaya başlar.
Heceli intikam olarak Kara Bayram evde yokken evini basar, eşini döver ve gebe kadının iç kanama sonucu çocuğunu düşürmesine sebep olur.
Muhtar olayı örtbas etmek ister zire yakın zamanda kaymakam köyü ziyarete gelecektir.
Kara Bayram’ın annesi Irazca, kaymakam köye gelirken köy yolunda karşısına çıkar ve olanları anlatır. Kaymakam Irazca’yı haklı bulur. Ev inşaatını durdurur.
Muhtar, Heceli ve Kara Bayram’ı barıştırmaya çalışır.

Irazca romanın başından itibaren, köyde karşılarına çıkan yılanları öldüren Kara Bayram’a yılanların öç alacağını söylemektedir. Başlarına gelen aksiliklerin sebebi olarak da yılanların öcünü delil göstermektedir.
Romanın sonuna doğru Irazca’nın kardeşi Sultan’ı yılan sokar ve kadın ölür. (s. 110-111)

Irazca’nın Dirliği
Yılanların Öcü’nün devamıdır. Kara Bayram yaralanıp hastaneye kaldırılınca Irazca köydeki dirliği bozulur. Kara Bayram ailenin ayakta kalabilmesi için kente taşınmayı gerekli görür.
Kara Bayram’ın oğlu Ahmet, hayvan otlatırken, Heceli’nin kardeşi Ömer ve muhtarın oğlu Cemal tarafından cinsel tacize uğrar. Ahmet durumu annesine o da Irazca’ya anlatır. Irazca olayı gizlemekten yanadır ne var ki tacizci oğlanlar vukuatı tüm köye yayarlar.
Kara Bayram olayı kaymakama anlatarak tacizcilerin tutuklanmasını sağlar. Muhtar ve Heceli rüşvetle tacizcileri cezaevinden çıkarırlar. İki genç bu defa Kara Bayram’a saldırırlar. Ağır yaralanan Bayram hastanelik olur. Oğlanlar yeniden cezaevine gönderilir.
Muhtar, kaymakama rağmen istediği dümeni çeviremeyeceğinin farkındadır artık. Bu sebeple aleyhte bir kampanyayla kaymakamın tayin edilmesini sağlarlar.
Hey gidi! Hey gidi benim çilesi uzun, insanları mahzun, mahzun yurdum! Sevenlerinin futbol topu gibi ordan oraya tekmelendiği memleketim!” (Irazca’nın Dirliği, s. 223)
Bayram artık köyde yaşamak istememektedir. Şehre taşınmak ister. Irazca buna şiddetle karşı çıkar.
Bayram, annesini köyde bırakıp şehre gider. Hastanede bir iş bulur. Çocuklarını da okula yazdırır. (s. 116)

Onuncu Köy
Bir öğretmenin idealleri için verdiği savaşı köy enstitüsü üzerinden anlatmaktadır.
Roman boyunca öğretmenin ismini öğrenemeyiz.
Öğretmen ilk olarak Yeşilova’nın Damalı Köyü’nde öğretmenliğe başlar.
Köydeki hizmetleri okul sınırlarını aşar. Çocuklara tarım ve ağaçlara aşı yapmayı öğretir. Köydeki tek sorun, Duran Ağa’dır. Kızı Asiye’yi okula göndermediği için öğretmen Duran Ağa’ya tebligat gönderir. Roman bu olayla başlar.
Duran Ağa, sinsi ve çıkarı uğruna her türlü fenalığı yapabilecek biridir. Köylüye ait tarlaları zorla ele geçirmeye çalışır. Öğretmeni köyde bir düğüne giderken tuttuğu üç adama dövdürür. Köylüler Duran Ağa’yı jandarmaya şikâyet ederler. Duran Ağa siyasi ilişkilerini kullanarak köyde istediği gibi at koşturur. Öğretmenin başka bir köye tayin edilmesini sağlar.
Öğretmen, Yeşilova’da demircilik yapan Demirci Veli’nin yanında demirciliği öğrenmeye başlar. Ortaköy’de demirciliğe başlar. Kısa sürede kendini köylüye sevdirir. Köylüleri, kullanılmayan boş arazileri ekip biçmeleri için teşvik eder. Arazi sahipleri demirciyi jandarmaya şikâyet ederler. Köylüler demirciyi Gülşen isimli bir kadınla evlendirip köyde kalmasını sağlamak isterler. Köyden ayrılmak zorunda kalan demirci, Gülşen’i de yanına alarak Yaşarköy’e gider.
Köye yılda iki kez gelen bir kuş sürüsü, köy imamının telkiniyle meydanda toplanan köylülere saldırıp gitmektedirler. Demirci bu garip durum karşısında kendilerini savunmayan köylüleri ikna etmeye çalışır. Köylüler demirciye Dela adını veririler. Köylüler ikna olur ve başlarına konan kuşları parçalarlar.

Yaşar Kemal, İnce Memed
Yazar, gerçekten yaşamış bir eşkıyanın ortaya çıkışını, kahramanlaşması ve daha sonra bir söylence haline dönüşmesini iki ayrı bellekte ele alarak anlatmaktadır.
Birincisi aydın belleği olarak yazarın kendisi
İkincisi ise halk belleğindedir. (s. 129)

Yazar İnce Memed’i ustalıkla diğer eşkıyalardan ayırır.
Dağlarda iki şey olmaz; birincisi eş, ikincisi de bebek. Memed, her ikisini de dağlarda taşır.
Abdi Ağa’nın köylülerle ilişkisi ve Döne’nin hakkını elinden alışı, kış ortasında unsuz ve yiyeceksiz kalışları, başkalarına borçla ilave buğday veren Abdi Ağa’nın Memed’e buğday vermemesi, adeta bir kuşatma hareketidir. Yapılacak bir şey kalmaktadır ki o da isyandır. Bu isyanın pimini ise Hatçe’nin, Abdi Ağa’nın yeğenine nişanlanması çeker.
Böylece İnce Memed’in eşkıyalık serüveni başlar.

Dağın Öte Yüzü
Yazar, geçimini mevsimlik işçilikle kazanan Torosların dağ köylülerini anlatmaktadır. Birinci roman (Orta Direk) Yalak Köyü halkının pamuk toplamak üzere Çukurova’ya inişini konu edinir. İkinci ve üçüncü romanlar (Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu) Çukurova’daki pamuk işçilerini anlatır.
Bu seri roman, Fransa’da en iyi yabancı roman ödülünü kazanmıştır.

Demirciler Çarşısı Cinayeti’nde Osmanlı’nın zorunlu iskân siyaseti ile birlikte Toroslardaki iki aşiret arasındaki amansız kan davası, toprağa yerleşme, toplu tehcir ve aşiretlerle Osmanlı askerleri arasındaki savaş ele alınarak anlatılmıştır.

Binboğalar Efsanesi
Bu eser, 1950’li yıllarda Toroslarda yaşayan son Türkmen obasının toprağa yerleşmekle dağılarak yok olmak ve geleneklerini sürdürmek arasındaki mücadelede yenilişine ve yıkılışına yakılmış bir ağıt gibidir. 60 hanelik Karaçullu oymağı, Türkmen oymaklarının 1876 tarihli iskân sırasında dağılmadan kalabilmiş son obadır.
Binlerce yıldır kaldıkları yaylalarında ormancılar ve jandarmalar nedeniyle huzursuzluk içindedirler. Kışlak olarak kullandıkları yerler ise iskâna açılmış ve başka insanların tapulu arazisi haline gelmiştir.
Roman bu çerçeve içerisinde Mayıs ayının 5. gecesini 6.’ya bağlayan gecede, Hıdırellez günü töreni yapılırken başlar. Oba, o gece buluştuğuna inandıkları Hızır ve İlyas’ın buluşma anında tutulacak dileğin kabul göreceğine inanmaktadır. Aralarında sözleşmiş ve hepsi aynı dilekte (Çukurda kışlak Toroslarda yaylak) bulunmak üzere beklemektedirler.
Obadan Demirci Haydar dışında obadakiler, söz verdiği dileği değil kendi kişisel ihtiyaçlarına uygun bir dilekte bulunurlar.
Demirci Haydar, otuz yıldır üzerinde çalıştığı kılıcı tamamlayarak İsmet Paşa armağan edip kışlak talebinde bulunmayı planlamaktadır.
Oba halkı ise obanın güzel kızı Ceren’i Hasan Ağa’nın oğlu Oktay’la evlendirip kışlak yeri istemeyi planlamaktadır. Ceren, obanın beyi Halil’i sevmektedir. Ancak Halil, bir çatışmaya girdiği için dağda saklanmaktadır. Ceren yine de Oktay’la evlenmeye yanaşmaz.
Kış mevsiminde oba, kışlak bulamadığı için zor zamanlar geçirir. Oba halkı Ceren’i evliliğe ikna edebilmek için Halil’i öldürtmek ister. Başarılı olamasalar da kanlı bir gömleği delil göstererek Halil’in öldüğü yalanını yayarlar. Böylece Ceren, evliliğe razı olur.
Düğün gecesinde Halil Ceren’i kaçırır.
Demirci Haydar Ankara’ya gider ve İsmet Paşa’ya kılıcını sunar.
İsmet Paşa kılıcı almadan Haydar’ın yanından ayrılır. Binlerce yıllık geleneğin sembolü olan hediye geri çevrilince Haydar usta yıkılır. Obaya dönünce demir ocağında kılıcı eritir. Kendisi de kahrından ölür.
Bir sonraki yılın Hıdırellez gecesinde Halil, Ceren’le birlikte obaya dönmek ister. Oba halkı buna razı olmaz. Çatışma çıkar, Halil vurulur, Ceren tek başına dağa kaçar. Böylece obada dirlik bozulur.

Ağrı Dağı Efsanesi
Roman, Beyazıt Vilayeti paşası Mahmut Han’ın kır atının kaçarak, Ahmet’in evinin önüne gelmesiyle başlar. Uzaklaştırsalar da at sürekli olarak evin önüne gelir. İnanış gereği at artık Ahmet’in kısmetidir. Mahmut Han, bölgedeki Kürt beyleri aracılığıyla atı geri ister. Ahmet ve köyün yaşlısı bir sofi töreye göre atın geri verilemeyeceğini bildirir. Mahmut Han askerlerini gönderir. Sofi tutuklanır. At geri getirilirse serbest bırakılacaktır. Ahmet, saraya çağrılır. Art niyet aramayan Ahmet, saraya varınca yakalanıp hapsedilir. Mahmut Han’ın kızı ile Ahmet arasındaki aşk böylece başlama imkânı bulur. Gülbahar, zindancı Memo’yu ayartarak Ahmet’in yanına gitmeye başlar. İdam edileceği gün, Gülbahar, saçından bir tutam kesip Memo’ya verir. Memo’nun yardımıyla Ahmet ve Sofi’yle birlikte kaçıp, Hoşab beyine sığınırlar. Bey, töre gereği gençleri evlendirmek durumundadır. Hoşab beyi Mahmut Han’ı gençlerin evliliğine onay vermeye ikna edemez. Mahmut Han, Ahmet Ağrı Dağı’na çıkarsa kızını ona vereceğini söyler. Zira Ağrı’ya çıkan hiç kimse geri dönmemiştir.
Ağrı’ya çıkar ve de geri döner. Ancak Mahmut Han yine köstek çıkarır. İki genç dağ eteklerinde bir mağaraya giderler. Ahmet, Gülbahar’ın Memo’ya saçından bir tutam verdiğini duymuş ve sevdasının kirlendiğini düşünmeye başlamıştır. Ahmet, dağın yükseklerindeki bir göle gider ve geri dönmez.

Anadolu’da tıpkı Fransız Orta Çağındaki kölelik, serflik ve derebeylik ilişkisi gibi bir ilişki arayan aydınlarımız, 1960’lı yıllardan başlayarak bu düşüncenin doğru olup olmadığını sorgulamaya başladılar. (s. 156)

Kemal Tahir’in romanlarındaki köylü (…) köyle kent arasındaki köprüyü tamamen koparmamış kimselerdir. (s. 158)

Sağırdere
Sağırdere Çankırı’nın Yamören köyünün çıkışında bulunan bir derenin adıdır.
Romanın kahramanı Mustafa, köyden şehre taşçı ustası olarak çalışmaya giden bir ustadır. Ankara’da gurbetçi hanında kalmaktadır. Gündür çalışır, akşamları yanındaki yiyeceklerle karnını doyurur. Para ve güç elde ederek köyüne dönmeyi hayal etmektedir. Roman, yazarın Körduman’ı için hazırlık niteliğindedir.

Körduman
Roman, Ankara’ya çalışmaya giden Mustafa’nın ailesinden aldığı bir mektupla başlar. Hasrete dayanamayan Mustafa köyüne döner. Yanında hediyelerle köyüne varır. Hal ve hareketi değişmiş olan Mustafa, köylünün dikkatini ve ilgisini çeker. Köyün delikanlıları onu kıskanırlar.
Mustafa’nın babası Kulaksızın Yakup, tekelerini ve sığırlarını öldürten çok cimri ve zengin olan Hocaların Hakkı ile kavgalıdır. Yakup ağa ailenin intikamının alınmasını istemektedir.
Mustafa’nın ağabeyi Murat, köyde öğretmenlik yapmaktadır. Köyün yaren meclisinde de küçük ağa olarak görevlidir. Bu sebeplerle köyün gençleri nazarında otoritedir. Murat, sağduyulu biridir. Kardeşi Mustafa’yı da kontrol altında tutmaktadır. Ne var ki tayin gereği Kastamonu’ya gider. Mustafa daha rahat hareket etmeye başlar. Köye kadın getirmeye başlar.
Mustafa’nın bir zamanlar sevdiği Ayşe, Hocaların Hakkı’ya ikinci eş olarak gelin gider. Mustafa, Pehlivan’ın yönlendirmesiyle Ayşe’nin küçük kardeşine meyleder.
Babası da Mustafa’yı Hocaların Hakkı’ya karşı kışkırtmaktadır. Mustafa, Ayşe’yle ilişkilere girer. Pehlivan’da da Ayşe’yi elde etme arzusu vardır. Bu nedenle Mustafa’nın Ayşe’yle olan ilişkisini köye yayar. Köylüyü kışkırtarak Mustafa’yı linç etmelerini ister. Tabancasına sarılan Mustafa, Pehlivan’ı öldürür.
Romanda yaren meclisi önemli bir motiftir. Yazara göre köyün örf ve adetini düzen içinde koruyan unsur bu yarendir. Yaren gücünü yitirdikçe köyde ahlaki zafiyet baş gösterir.

Yedi Çınar Yaylası
Türk köyünün Tanzimat dönemine kadar giden değişme ve gelişme çağlarına parmak basan bir romandır.
Birinci bölümde Çakırların Ömer ve ailesinin Tanzimat’tan bu yana gelişimi anlatılır.
Ağalık kurumunun oluşumunu irdelediği bu romanında yazar, ağalık kavramının kökeninde “Ağalık vermekle olur” halk deyişine dayanarak nasıl yozlaşıp sömürü aracı haline geldiğini ele alarak anlatmaktadır. (s. 161)
Yedi çınar yaylasının sahibi Çakır Ömer, içkici ve çapkın biridir. İkinci eşinden bir oğlu olmuştur. Oğlu Kenan, üvey annesiyle ilişkiye girmekten çekinmeyecek kadar ahlaken düşkün bir kimsedir.
Romanın ilerleyen bölümlerinde Kerbela’dan geldiğini öne siren bir aile yedi çınar yaylasına gelip yerleşir. Kendini dindar olarak tanıtan Abuzer, paragöz biridir. Emey isimli ikinci eşi çok güzel bir kadındır. Bu güzel kadın, Çakır Ömer’in başını döndürür. Emey ise Kenan’a ilgi göstermektedir. Emey’in Kenan’a olan ilgisi Abuzer’in planı nedeniyledir. Abuzer’in amacı bu ilişkiyi kullanarak Kenan’ın arazilerine konmaktır.
Abuzer, çiftçilikle yetinmeyerek kısa zamanda kaçakçılık işlerine bulaşır. Siyasi gücü olan kişilerle temaslar kurarak elini kuvvetlendirir.
Yazar, köy hayatında ve köylülerde gözlenen ahlak düşüklüğünün güdümleyicisi olarak Tanzimat’tan sonraki siyasi gelişmeleri ve de özellikle İttihat ve Terakki’yi sorumlu tutar. Romandaki olaylar, Gâvur Ali’nin ağzından İttihat ve Terakki Partisi Çorum il başkanı Avukat Cevdet Bey’in evinde anlatılmaktadır.

Köyün Kamburu
Çorum’un Narlıca Köyü ve çevresi romana mekân teşkil etmektedir. Romanın Yedi Çınar Yaylası adlı eserle de ilişkisi vardır. Çakır Ömer’in öldürülmesi ve topraklarının ele geçirilmesi bu romanda açıklanmaktadır.
Romanın kahramanı çirkin, topal ve kambur olan Çalık Kerim’dir. Babası Parpar Ahmet çirkin bir kız olan Topal Ayşe’yle evlendirilmiştir. Parpar Ahmet, eşini hamileyken dövmüş, köyün imamı bu olaya cinlerin sebep olduğunu öne sürmüş, cinlerin uzaklaştırılması gerekçesiyle Parpar Ahmet’i bir ağaca bağlatmış ve dövdürerek ölümüne sebep olmuştur.
Çalık Kerim, doğduğu andan itibaren hilkat garibesi olarak görülmüştür. Aslında çok zeki, hiçbir şeyi unutmayan biridir. Çiftlik sahibi Ömer Efendi, Çalık Kerim’i yanına kuyrukçu olarak alır. Çiftlikte garip olaylar yaşanır. Bir eşek uçuruma yuvarlanır. Akabinde Ömer Efendi ölür. Oğlu Kenan, babasının yerine geçer. Edepsiz biri olan Kenan, Hanefi Efendi’nin eşiyle ilişkiye girebilmek için Hanefi Efendi’yi öldürmüştür. Bu olayı ortaya çıkarır endişesiyle babasını da öldürür. Kenan’ın vukuatları bunlarla da bitmez. Abuzer’in eşi sandığı Emey’le ilişkiye girer. Abuzer, Kenan’ın Emey’e olan zaaflarını kullanarak yedi çınar yaylasındaki çiftliğin sahibi olur. Çiftlikteki hayvanları İstanbul’daki orduya satmakta ve yine elde ettiği gıda ürünlerini de orduya satarak para kazanmaktadır. Eşkıya Musa çavuşla arası iyi olduğu için köylünün de gözünü korkutmuştur.
Çalık Kerim, çiftlikte öğrendiklerini köydekilere anlatır. Köylüleri gizlice gözetlemeye ve gördüklerini köylülere anlatmaya devam eder. Gizlice imamı gözetlediği bir gün, imamın, öğrencilerinden Adviye’yle ilişkiye girdiğini görür. Bu olayı da köylülere anlatınca imam onu Çorum’daki medreseye gönderir.
Medresede eğitim gören Çalık Kerim, cihan harbi döneminde köye döner. Köyün erkeklerinin çoğu savaş nedeniyle askere alınmıştır. Köyde muhtar ve imamdan başka etkili biri kalmamıştır. Çalık Kerim ikisinin de güvenini kazanır. Musa Çavuş’a karşı köyü koruması altına alır. Köyde açtığı dükkânda savaş yıllarında kıtlığı çekilen ürünleri satmaya başlar. Karaborsa ve kaçakçılıkla zenginleşir.
Gözüne kestirdiği Petek isimli kızın sevdalısı Pehlivan Hasan hastalanınca onu iyileştirmek bahanesiyle zehirleyip öldürür. Böylece Petek’le arasındaki engeli ortadan kaldırır. Kızla evlenir.

Rahmet Yolları Kesti
Çorum yöresinin ünlü eşkıyalarından Uzun İskender’i anlatır. Roman, 1915/1923 yılları arasında geçer. Uzun İskender son derece acımasız bir eşkıya olarak nam salmıştır.
Uzun İskender, Sarıca Köyü muhtarı Arif Ağa’nın kızı Gülbeniz’e âşıktır. Arkadaşı Çerçi Süleyman’ı kızı istemeye gönderir. Arif Ağa kızını vermeye yanaşmaz. Ekonomik rekabet içinde olduğu Dede Kasım’ın mallarını talan etmesi kaydıyla kızını vereceğini vaat eder. Uzun İskender durumu Dede Kasım’a anlatır. Dede Kasım misilleme olarak Arif Ağa’nın mallarını yağmalamasını ister, kendisi de ona kızı kaçırma işinde yardım vaat eder. Uzun İskender Dede Kasım’ın mallarını yağmalamaya karar verir.
Katır Adil, Kuru Zeynel ve Maraz Ali’yi yanına katar.
Dede Kasım, kendisiyle işbirliği içinde sandığı eşkıyalara evini açar. Eşkıyalar evdeki paraları alıp kaçar. Ancak eşi benzeri görülmemiş bir fırtına dereleri taşırır, köprüleri yıkıp köyün çevresini çamur deryasına çevirir.
Malları kaçıramayacağına anlayan eşkıyalar eşyaları bırakırlar. Jandarma ve köylülerle çatışmaya girerler.
Katır Adil vurulup ölür. Kuru Zeynel ve Uzun İskender teslim olur. Direnmeye çalışan Maraz Ali da kısa sürede yakalanır.
Merkezi otoritenin zayıf düştüğü dönemde ortaya çıkan eşkıyalık olaylarının, Anadolu’nun yoksullaşmasının başlıca nedeni olduğunu görüyoruz. (s. 168)

İnce Memed’te övülen, hakkında destanlar yazılan eşkıya figürüne karşı burada tam aksi istikamette bir eşkıya tasviri yapılmıştır.

Büyük Mal
Roman, Cumhuriyetin ilk yıllarında geçer.
Abuzer’in tahakküm altına aldığı Kenan, bu romanda karşımıza Hacı Kenan olarak çıkar. Servetinin büyük bölümünü Abuzer’e kaptırmıştır. Abuzer ölünce yerine oğlu Sülük geçer. Sülük, çok çirkin, kaba saba biridir. Sülük, üvey annesi Emey’in kontrolü altındadır. Emey bu romanda da yaşı ilerlemiş olmasına karşın güzel ve alımlı bir kadındır.
Aile, kaçakçılık işlerine devam etmektedir. Halkın sempatisini kazanmak için çocuk okutmaktadırlar. İş yaparken rüşvet vermekten çekinmemektedirler. Sülük, kredi almak için şehre indiği sırada tutuklanır. Tutuklanma sebebi, Mustafa Kemal Paşa’ya yapılacak bir suikast ihbarıdır. Güvenlik görevlileri yedi çınar yaylasına baskın yaparlar. İhbar asılsız çıksa da yapılan aramalar sonucu kaçak mallar ele geçirilir. Emey, 3 bin altın rüşvet karşılığında tutuklananların serbest bırakılmasını sağlar.
İhbar eden Hacı Kenan’dır. Eski gücünü elde etmek için böyle asılsız bir ihbarda bulunmuştur. Emey, Hacı Kenan’ın kızı Nefise’yi Sülük’e isteyerek çekişmelerin önüne geçmek ister. Kenan bu teklifi kabul eder. Nefise’de Dilaver Paşa’nın oğlu Zülfü’nün de gözü vardır. Hacı Kenan, kızını vereceğini vaat ederek Zülfü’den Sülük’ü öldürmesini ister. Zülfü, Sülük’ü öldürür. Nefise’nin Toprak Hatun’un oğlu Civanşah’la ilişkisi olduğunu öğrenince kıza da zarar verir. Köylüler yaşanan olayları vilayete şikâyet ederler. Köye baskın yapılır. Kaçakçıların evleri belirlenir, kaçak mallara el konur. Oğlunun intikamını almaya çalışan Emey, kimseden yardım göremez ve bir bayram arifesinde kendini vurur.

Bozkırdaki Çekirdek
Köy enstitülerinin kuruluşları ve işleyişleri ile ilgili eleştirileri kapsamaktadır. Romana konu olan köy enstitüsü Çorum, Çankırı ve Kastamonu yollarının kesiştiği bölgede bozkırdan adeta bir gemi gibi yükselen düzlük üzerinde kurulmaya karar verilmiştir.
Keşiş Düzü adı verilen bu yerin yakınlarında Şirin Köy adında bir yerleşme yeri bulunmaktadır. Dumanlı Boğaz Köy Enstitüsünün kurulması için Halim Akın okul müdürü olarak, Cemal Avşar ve Nuri Çevik baş öğretmen olarak görevlendirilmişlerdir.
Köyün ileri gelenlerinin geçim alanları kendirdir.
Esrarın yapımı ve satımı yasaktır. Enstitünün açılmasıyla geçim kaynaklarını kaybedecek olan köylüler enstitünün açılmasına karşı çıkarlar. Ankara’ya dilekçe yazarlar. Muhtar Zeynel Ağa ile Değirmenci Kara Derviş’in bu girişimleri karşılık bulamaz. Çalışmalar başladıktan sonra köylüler öğrencileri elde ederek inşaata engel olmaya çalışırlar. Yine başarılı olamazlar. Enstitüye su taşıyan boruları Kara Derviş, kendi arazisinden geçtikleri gerekçesiyle parçalar.
Öğretmen Murat, araştırma yapar ve arazilerin tapusuz olduğunu öğrenir.
Sultan isimli bir kadınla ilişkisi olan eğitmenin basılması ve mahsur kalması üzerine köyde hiç sevilmeyen eğitmeni kurtarmak için enstitü mensupları yardıma gelirler.
Kara Derviş Emine öğretmeni değirmene kaçırır. Emine’ye tecavüzünü Sultan engeller. Yetişen enstitü mensupları Emine’yi kurtarırlar.
Romanda ele alınan konu köy enstitülerinin köylünün isteklerine göre değil tek parti iktidarının isteklerine göre düşünülmüş olmasıdır. (s. 180)

Nazım Hikmet, Kan Konuşmaz
Roman, insanın soya bağlılığı ve soydan gelen değerlerin onları yönlendirdiği ana düşüncesine karşı çıkmaktadır.

Orhan Kemal, Eskici Dükkânı

Vukuat Var

Hanım’ın Çiftliği
Vukuat Var’ın devamıdır. Güllü’nün hikâyesi bu romanda devam eder.

Gurbet Kuşları
İflahsızın Yusuf’un oğlu Ömer’i çalışması için İstanbul’a göndermesiyle başlar.

Bir Filiz Vardı

Latife Tekin

Kemal Tahir, Devlet Ana
Devlet Ana ile birlikte yoğun bir tartışma başlamıştır. Osmanlı toprak düzenini gündeme getiren tartışmaların yanı sıra Anadolu’daki eşkıyalık olaylarının sanıldığı gibi zulme başkaldırı olmadığı görüşü gittikçe daha çok etkisini arttırmış, 1960’lı yılların artasından başlayarak Türk romanında büyük kent kavramı gündeme gelmeye başlamıştır. (s. 229)

Romanda yazar, üç çevreyi ele alarak işlemektedir. Selçuklu devlet anlayışı içindeki kent ve kentli kültürü, Söğüt ve çevresindeki Osmanlı oymağı içerisindeki sosyal ilişkiler ve Osmanoğulları’nın büyüyerek devlete dönüşmesi sürecindeki sosyal ilişkiler.
Romanda töreye fazlasıyla bağlı olan Bacıbey adlı kadın karakterin önemli rolleri vardır. Bacıbey, töreye karşı bir durumda oğlu dahi olsa karşısındaki kişi asla affetmemektedir. Bu çok önemli bir husustur. Bacıbey ayrıca kılıç kuşanan, gerekirse savaşa katılan biridir. Romana adını veren Bacıbey’dir.
Romanda Yunus Emre, Kaplan Çavuş’un dostu, gezgin bir ozan olarak karşımıza çıkmaktadır.
Romanda dikkat çeken bir diğer toplumsal örgütlenme, Şeyh Edebali figürü etrafında gelişen esnaf örgütlenmesidir.
Roman 1290’lı yıllardaki tarihsel gerçeklerle, bu gerçeklere yazarın uyarladığı roman kişilerinin serüvenlerini anlatır.
Romanın başında Sen Jan şövalyesi Notüs Gladyüs, Ertuğrul Gazi’nin atlarını çalıp bu olayı Karacahisar tekfurunun üzerine yıkmak üzere bir plan yapar ve bunu hayata geçirir. Bu planın uygulanması sürecindeki yardımcılarından Keşiş Benito, Kilisenin katı kurallarından kaçıp bölgedeki bir mağarada inzivaya çekilmiş alçak biridir. Ancak çevresi tarafından saygı görmektedir. Keşiş Benito, Osmanlı Beyliği ile Karacahisar tekfurunu birbirine düşürüp Bitinya’nın ucunda kendi beyliğini kurmak istemektedir.
Bir diğer yardımcısı paralı asker Uranha’dır.
Atların bulunduğu otlakta, Bacıbey’in oğlu Demircan’ı Liya ile sevişirken görürler. Notüs Gladyüs Demircan’ı sırtından vurur. Liya’ya tecavüz eder ve öldürür. Demircan, Karacahisar tekfurunun oklarıyla vurulmuştur. Plan, yolunda gitmektedir.
Demircan’ın kardeşi, Kerim Çelebi, dini eğitime yönelmiş ancak bu durum annesi ve sevdası Aslıhan tarafından yadırganmıştır; çünkü töreye göre bir gazi kılıcı bırakıp kaleme sarılamaz. Kalem ve kılıç çatışması dikkat çekici bir çatışma unsurudur.
Demircan’ın öldürülmesi üzerine annesinin zoruyla üzerindeki molla kıyafetini çıkarıp savaşçı kıyafetini giyinir.
Liya’nın kardeşi Mavro, Karacahisar tekfurundan kaçıp Söğüt’e sığınır. İki genç, kardeşlerinin intikamını almak üzere antlaşırlar.
Savaş çıkmak üzereyken Kamagan Derviş çıkagelir; Keşiş Benito hakkında Osman Gazi’ye bilgiler getirir. Kamagan Derviş tipik bir kam olarak tanıtılır.
Bu sırada Ertuğrul Gazi ölür. Dündar Bey ve Osman Bey beyliğe talip olurlar. Osman Bey, bey seçilir.
Osman Bey, babasının vasiyeti üzerine Şeyh Edebali’ye gider. Romanda Şeyh Edebali’nin kızının ismi Balkız olarak geçer.
Kerimcan ve Mavro, Kaplan Çavuş’un talimiyle silahşor olurlar. Notüs Gladyüs ile Uranha’nın peşine düşerler. Keşiş Benito’nun mağarasında intikamlarını alırlar.

Kemal Tahir’in Devlet Ana’sının Türk aydınına düşünce bazında çok önemli bir ufuk açtığını tartışılmazdır. Tarık Buğra’nın Osmancık’ı ise bir ulusal tarih bilinci, coşkusu yaratmaya yönelik olduğu için, okuyucunun daha çok duygularına seslenmektedir. (s. 254)

Nedim Gürsel, Boğazkesen

Orhan Pamuk, Beyaz Kale
Pedro’nun Zorunlu İstanbul Günlüğü ile Beyaz Kale arasındaki paralelliklerden söz ediliyor. (s. 259)

Benim Adım Kırmızı
III. Murat döneminin sanat anlayışında meydana gelen değişim ele alınarak anlatılmaktadır.

III. Murat, şehzadeleri için düzenlediği sünnet düğünüyle gerek batıda gerekse doğuda adından en çok söz ettiren padişah olmuştur.
Cülus törenini hediyelerle kutlayan Venedik Dodgue’sine hediye edilmek üzere bir kitap hazırlatmak ister. Kitapta dönemin özelliklerini taşıyan nakış ve süslemeler değil yeni ve benzersiz nitelikler taşıyan süslemelerin yer almasını ister. Bu işin gizlilik içerisinde yapılmasını ister.
Bu iş için Enişte Efendi’yi görevlendirir.
Enişte Efendi dört nakkaş seçerek çalışmalara başlar.
Nakkaşlar arasında Zeytin lakaplı Velican, başnakkaş olma ihtirasındadır.
Leylek lakaplı Musavvir Günahkâr Mustafa Çelebi de çok ihtiraslı biridir. Kendi işleri dışında kimsenin çalışmasını beğenmemektedir.
Zarif Efendi, geleneklere çok bağlı biridir.
Kelebek lakaplı Baruthaneli Hasan Çelebi, nakışların renklendirilmesi konusunda ustadır.
Bu dört nakkaş, başnakkaş Osman Usta’nın öğrencileridirler. Nakkaşlar, Enişte Efendi’nin evinde akşamları çalışmalarına devam etmektedirler.
Enişte Efendi’nin kızı Şeküre’nin güzelliği dördünün de başını döndürmektedir.
Hal böyleyken art arda iki cinayet işlenir.
İlk cinayette Zarif’in başı ezilip kuyuya atılır. İkinci cinayette Enişte Efendi evinde öldürülür.
Yapılan soruşturma sonucunda cinayetleri Zeytin’in işlediği sonucuna varılır.
Romanda ayrıca Şeküre ile Kara arasındaki ilişki önemli yer tutar. Gençlik aşkı Şeküre’den alaka göremeyen Kara, görev gereği İran’a gider ve on iki yıl orada kalır. Geri döndüğünde Şeküre’yi iki çocuğuyla birlikte baba evinde bulur. Eve sık sık girip çıkmaya başlar.
Şeküre bir sipahiyle evlenmiş ancak eşi gittiği bir savaştan geri dönememiştir.
Kara, Yahudi bohçacı Ester aracılığıyla Şeküre’ye mektuplar gönderir. Bu mektuplar, ikilinin arasındaki ilişkiyi tazeler.
Gelenek gereği, eşi ölen kadının eşinin erkek kardeşiyle evlenmesi olayı, Şeküre’nin kayın biraderi Hasan’ın da Şeküre’ye ilgisini arttırmıştır.
Şeküre, Hasan’a eş olma düşüncesinden uzaktır. Zaten bu nedenle baba evindedir. Kara’nın bulduğu yalancı tanıkların ifadesiyle eşini boşar. Kara ile evlenir. Hasan bu evliliğe karşı çıkar ve yengesini zorla kocasının evine götürür. Kara, Şeküre’yi kurtarır. Hasan, Kara’nın peşine düşmüşken Kara’yı yaralayıp evden kaçmaya çalışan Zeytin’i öldürür. Zeytin’in elinde, kitap için hazırlanan çizimler vardır. Hasan resimlerle birlikte kaçar.
Yaşanan olaylara Şeküre’ye olan aşkının sebep olduğunu düşünen Kara vicdanen rahatsızdır. Vicdan azabı içinde hayatına devam eder.

Büyük Şehirde Aydın Dönemeci
1960’lı yıllardan sonra ortaya çıkan anlayışlardan biri de, büyük şehirde aydın kavramıdır.

…bu anlayışın en önemli romanlarından biri olan Huzur, büyük kentte sosyal değişmenin kültüre ve insana etkisi üzerine yazılmış bir destan olarak Cumhuriyet dönemi edebiyatına geçecek bir romandır. (s. 271)

…çocukluğunun ilk gençlik yılları Antalya’da geçen Mümtaz, Antalya’nın İtalyanlar tarafından işgali sırasında akrabası İhsan’ın yanına giderek eğitimine devam eder.

Romanda arka plan olarak seçilen İstanbul, çok önemli bir yer tutar.
Aşk, İstanbul olmadan değerini ve derinliğini yitirir. Huzur’da dikkat çeken bir diğer nokta, zaman kavramıdır.

Mümtaz’ın âşık olduğu Nuran, İstanbul içinde ortaya çıkan iki kültürel birikimin temsilcisidir. Bunlardan biri Mevlevî, diğeri ise Bektaşî tarikatıdır. Her iki tarikatın kültürel birikimi adeta ailesi vasıtasıyla Nuran’da birleşmiştir.
Roman, Alman Harbi yıllarında geçer.
Nuran kocası Fahri’den ayrılarak İstanbul’a ailesinin yanına gelmiş ve kızı Fatma ile birlikte yaşamaktadır.
Romandaki gelişmeleri olumsuz yöne sevk eden vakıa Suat’ın intiharıdır

Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Hayri İrdal anlatıcı konumundadır.
Muvakkit Nuri Efendi’nin yanında saatçi çıraklığı ile hayata atılmıştır.
Dedesi Tevfik Ahmet Efendi’nin bütün özlemi bir cami yaptırmaktır.
Babası Numan Bey, babasının vasiyetini yerine getirebilmek için bütün malını mülkünü satmıştır.
Cami yapılamadığı için elde sadece anı olarak saatler kalmıştır.
Abdüsselam Bey’in yanaşması Emine ile evlenerek eve içgüveyi olur. Bu evde sihir ve büyü gibi batıl inanışlar ile karşılaşır.
Hayri İrdal, Abdüsselam Bey’in ölümünden sonra bir şerbetçi elması yalanı uydurunca başı derde girer ve göz altına alınır. Akli dengesi hakkında rapor istenir ve Dr. Ramiz’in gözetimi altına alınır.
Dr. Ramiz, Hayri İrdal’ı iyi bir araştırma malzemesi olarak görür.
Dr. Ramiz, Hayri İrdal’ı Halit Ayarcı ile tanıştırır.
İkisi birlikte saatleri ayarlama enstitüsünün kuruluşu için çalışmaya başlarlar.
Hayri İrdal’ın eşi Emine ölür. İkinci eşi Pakize sinema hastasıdır. İrdal, eşinin evde olmadığı zamanlarda Selma ile dost hayatı yaşamaya başlar.
Hayri İrdal, Şeyh Ahmet Zamani’nin Hayatı ve Eserleri adlı uydurma bir kitap yazar.
Kitap bir anda bütün İstanbul’da aranan bir kitap haline gelir.
Roman Halit Ayarcı’nın bir trafik kazası sonucu ölümüyle sona erer.

Orhan Hançerlioğlu

Peyami Safa, Yalnızız
Roman boyunca yazarın ortaya koyduğu sorunların birçoğu, kahramanlardan Samim’in ütopik ülkesi Simeranya’da çözüme kavuşur.
Romanda anlatılan aile bunalımlı bir ailedir.
Yazar, aile için ilişkilerde ahlak sınırının aşıldığı, insanların ilişkilerini yalnızca yalanlar üzerine kurduğu bir ortamda, kişiliklerin gelişmeyeceği tezini savunmaktadır.
Romanda, Yeşilköy’de bir konakta yaşayan ve kendilerinin Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın soyundan geldiğini düşünen bir ailenin İkinci Dünya Savaşı sonrası aile içi ilişkileri ele alınmıştır.
Konağın sahibi Mefharet, iki kardeşi ve iki çocuğu ile birlikte yaşamaktadır. Aile içi ilişkileri belirleyen husus, (…) yalnızca amaca ulaşabilmek için söylenilen yalanlardır. Yazara göre yalnızlaşmamıza sebep olan şey bu yalanlardır.
Roman, bütün ideali Fransa’ya giderek Paris’te yaşamak olan Selmin’in Ferhat’la nişanlanması ve ilişkilerinin, annesinin karşı çıkması üzerine kesintiye uğraması üzerine kurduğu bir plana dayanmaktadır. (s. 295-196)
Selmin, annesini kendisinin Ferhat’la evliliğine ikna etmek için hamile olduğu yalanını uydurur.
Mefharet Hanım, bu hamilelik olayında Samim’den kuşkulanır. Samim’in hatıra defterinde (…) söz ettiği kişi (…) Meral’dir.
Samim (…) toplumun gelişmesi ve ileriye gitmesinde yeni bir sistem arayışındadır. Aradığı bu yeni sisteme Simeranya adını vermiştir.
Samim, yeğeni Selmin’in arkadaşı olan (…) Meral’i sevmektedir. Meral ise, Samim’i sevmekle birlikte, beraberliklerini sürekli yalan üzerine kurmakta ve ilişkiyi böyle sürdürmek istemektedir.

Meral, Fransız kültürü ile yetişmiştir.
Samim’le ilişkilerini sürdürürken öte yandan da araba tutkusunu giderebilmek için Cezmi ile gezmektedir.
Meral’in bir başka arkadaşı (…) ilişkilerini ahlaki bir zemin üzerine oturtamayan Feriha’dır.
Meral duyguları ile aklı arasında gidip gelen bu çelişkiler içinde peş peşe hatalar yapan bir genç kızdır.
Samim, Meral’in yalanlarının artık kontrol dışına çıktığını anlayarak durumu konuşmak için Meral’in annesi Necile Hanım’a gider. Necile kendisinin eski sevgilisidir. Necile, Nail Bey’le evli olduğu sürede Samim’le birlikte olmuştur.

Meral’in Samim’e söylediği yalanların ortaya çıkması (…) üzerine Feriha ile Paris’e kaçmaya karar verir. Bunu sezen Ferhat onu odasına kilitler.
Paris’e gidebilmek için bir plan kurar.
İntihar ediyormuş gibi davranacaktır. İntihar edeceğine dair pusulayı yazar ancak çakmağa benzin doldururken alev alan eteğinin tutuşması sonucu yanarak ölür.

Renginaz eve küçük yaşta alınmış ve hiç evlenmemiş bir hizmetçidir.
…gecenin belirli saatlerinde kendisini yoklamaya bazı ruhların geldiğine inanır. Renginaz’ın bir felaketin geleceğini önceden sezmesi (romanda çeşitli defalar karşımıza çıkar).
Ancak aynı anda Samim Yeşilköy’de, Necile ise evde yanık kokusu duymaya başlarlar. Yangın çıkmadan bir yanık kokusunun duyulması, yazarın Bergson’dan öğrendiği sezgici düşüncenin etkilerini gösterir.

Peyami Safa, maddeci düşünceye şiddetle karşıdır.
Yazar, bilinen ve görülen maddi dünyanın ötesinde insanoğlunun bilmediği geniş bir metafizik çevre olduğu düşüncesine sahiptir.

Romanın en ilginç bölümlerinden biri de Simeranya’dır.
Osmanlı Devleti’nin büyük hedefleri vardı. Bu hedef, sonsuza kadar yaşayacak bir devlet ve Nizam-ı Âlem düşüncesiydi.

Simeranya denizde, ancak bir yelkenli veya gemiyle gidilen bir ülkedir.
Yazar’ın Simeranya’da kurmayı düşündüğü yeni toplumsal düzen tamamen kendisine özgüdür.
Simeranya’da yalan yoktur.
Simeranya’daki öğrencilere uygulanan eğitim sistemi dikkat çekici özelliklere sahiptir. Öğrencilere işlerine yaramayacak hiçbir şey öğretilmez. Aldıkları eğitim kendilerini geliştirmeye ve niteliklerini öne çıkarmaya yöneliktir.

Matmazel Noralya’nın Koltuğu
Roman, Alman Harbi’nin en bunalımlı dönemlerinde bir mayıs ayı içinde geçen, on günlük bir dönemi ele alarak anlatır.
Ferit, bir diplomat çocuğu olarak bunalımlı bir çocukluk hayatı geçirmiştir. Annesi ve iki ablası, yaşadıkları sefih bir hayat sonunda veremden ölmüşlerdir.
Ferit, kutsal bir değer tanımayan pozitivist özellikli biridir.
Ferit’in inancı olmadığı gibi dogmalar ve ideolojilere karşı da çok açık bir düşmanlığı vardır.
Ferit, bencil bir ailenin çocuğudur.
Kendisine destek olacak hiçbir manevi değere sahip olmayan Ferit, insan kalabalıkları arasında adeta bir Robinson’dur.
Yaşadığı pansiyon onun sığınağı gibidir.
Pansiyonu Vafi Bey işletmektedir.
Vafi Bey kendisini tamamen tasavvufa adamış biridir.
Komşusu Tahir Bey, yengesi Eda Hanım, yeğenleri Zehra ve Babuş’la birlikte oturmaktadır. Zehra dilsizdir. Olağanüstü özellikler gösterir.
Bir diğer komşusu Ahmet Tosun isimli katildir.
Felsefe öğretmeni olarak kendisine Vafi Bey tarafından tanıtılan Yahya Aziz, Adanalı zengin bir ailenin dostudur. Yahya Aziz, Ferit’in yegâne dostudur.
Ferit’in üniversiteden bir çevresi vardır. Bu çevreden Selma’ya karşı yoğun ilgisi vardır. Selma, üniversiteye devam etmekteki amacı koca bulmak olan dejenere bir tiptir. Ailesi de batı hayranı zayıf karakterli tiplerdir.
Ferit, kendisini toparlamak amacıyla Yahya Aziz’in yardımıyla Büyükada’da bir eve taşınır. Ev, Matmazel Noralya olarak tanınan ve yaklaşık bir yıl önce ölen bir kadına aittir. Evin duvarında bir resmi vardır. Ferit, gün içinde belli sürelerde resmin karşısındaki koltuğa kurulup zamanla resimle özdeşleşmeye başlar.
Bir gece uyurken gaipten bir ses kendisini koltuğa çağırır. Bu sahne, tipik ruh çağırma seanslarını çağrıştırır.
Ferit, bıraktığı notları inceleyerek Matmazel Noralya hakkında bilgi toplar. Asıl adı Nuriye’dir. Çevresindekiler onu Noralya diye çağırmışlardır. Babası Türk, annesi ise İtalyan’dır. İki kültür arasında çatışmalar yaşamıştır. Babası trafik kazasında ölür. Sevdiği genç intihar eder. Böylece ruhsal dengesini yitirir. Ölümünden önce bu eve yerleşmiş ve içine kapanmıştır.
Yalnızlık ve köksüzlük bir insanın mahkûm olabileceği en kötü cezadır. Ferit, bu yalnızlık duygusundan kurtulmak üzere Matmazel Noralya’yla özdeşleşmektedir.

1970’li yıllardan sonra (…) kendisinden en çok söz ettiren yazar hiç kuşkusuz Orhan Pamuk’tur.
Sessiz Ev
Romandaki zaman 12 Eylül öncesinin yoğun anarşi olaylarının yaşandığı bir yaz mevsimidir.
Olaylar İstanbul – Ankara yolundaki Cennethisar’da geçer.
Roman, babaanne Fatma Hanım ile evin hizmetçisi Recep Efendi arasındaki konuşmayla başlar.
Cennethisar’dakiler Recep’le Cüce Recep demek suretiyle alay etmektedirler. Romanın ilk bölümünün anlatıcısı Recep’tir.
İkinci bölümde Fatma Hanım ailenin Cennethisar’a geliş sebeplerini gözünde canlandırır.
Ailenin Cennethisar’a gelişi 1911’deki Mahmut Şevket Paşa suikastına bağlıdır.
Dr. Selahattin Bey o dönemde Cemal Paşa’nın tavsiyesi üzerine Cennethisar’a yerleşmiştir.
Üçüncü bölümün anlatıcısı Recep’im yeğeni Hasan’dır.
Hasan ülkücü bir gençtir. Hasan’ın aileye karşı ilgisi ve saygısı vardır. Her yaz eve gelen evin torunlarıyla oynayarak büyümüştür. Torunlardan Nilgün’e âşıktır. Aralarındaki iktisadi farklılıklar nedeniyle sevgisini içinde tutmaktadır. Yakın arkadaşları Serdar ve Mustafa ile ülkücü eylemlere katılmaktadır.
Romanın dördüncü bölümü torunlardan Faruk’un ağzından anlatılır. Bu bölümde Faruk, Metin ve Nilgün’le birlikte Cennethisar’a giderler. Faruk, tarih doçentidir. Faruk, Beyaz Kale’de anlatıldığı gibi Ünlü Yazarlar Ansiklopedisi üzerinde çalışmaktadır. Bulduğu bir yazma ile Beyaz Kale romanın oluşmasını sağlayan karakterdir.
Faruk, Türk aydınının iki tarih ve edebiyat bilgisi bakımından yetersiz olduğunu düşünmektedir.
Nilgün, sosyoloji öğrencisidir. Solcu gençlerle birlikte eylemlere katılmaktadır.
Hasan’la aralarında siyasi tartışmalar yaşanır. Hasan ve arkadaşları bir gece Nilgün’e saldırırlar.
En küçük torun Metin, lise öğrencisidir. Tahsilini tamamlayıp Amerika’ya gitmeyi hayal etmektedir.

Yeni Hayat
Roman Erenköy’de oturan inşaat fakültesi öğrencisi Osman’ın anlatımıyla başlar. Okuduğu bir kitapla hayatı değişir. Kitabı ona fakülteden Canan okutur. Osman, okuduğu kitabın tesiriyle çevresini çok farklı görmeye başlar. Hayatında olağanüstülükler aramaya başlar. Osman, Canan’a karşı sevgi duymaya başlar. Bu sevgi tutkuya dönüşür.
Canan’ı bulmak üzere yolculuğa çıkar. Kaza geçirir. Otobüste yanında oturan Mahmut Mahler isimli bir adamın cüzdanındaki parayı alır. Bu sayede yola devam edeceğine inanır.
Bu bölümden sonra Osman ve Canan, Mehmet’i aramaya başlarlar. Mehmet’in etrafı gizem doludur. Otobüs seyahatinde kaza geçirirler. Kazada ölen karı-kocanın kimliklerini alıp Güdül’e giderler. Güdül’de Mehmet’in babası Dr. Narin’i görmek isterler. Dr. Narin aslında doktor değildir. Hukuk eğitimi almış Kafkaesk biridir. Her nesnenin benzersizliğini keşfetmeyi yaşamın en büyük nimeti olarak görmekte ve nesnelerin de kendine özgü dili olduğunu ve onlarla konuştuğunu söylemektedir.
Osman, Mehmet olarak aradıkları kişinin asıl adının Nahit olduğunu öğrenir.
Dr. Narin, oğlunun bir trafik kazasında öldüğünü sanmaktadır. Oğlunun davranışları bir anda değişmiş, ailesiyle ilişkisini kesmiştir. Dr. Narin bütün bunlara okuduğun bir kitabın sebep olduğuna inanmaktadır.
Dr. Narin’e göre oğluna yapılanlar planlı bir harekettir. Bütün ülkenin büyük bir kumpasın içinde olduğuna inanmaktadır. Bu kumpasın kökleri matbaanın icadına kadar inmektedir.
Bu kumpasın uzantıları çok uluslu şirketlerdir. Bu şirketler çok iyi örgütlenmekte ve ülkeyi kontrol altında tutmaktadırlar. Büyük kumpas düşüncesi Dr. Narin’de paranoya halini almıştır.
Dr. Narin’in davranışları romana polisiye bir hava katar. Bir ajan kiralayıp oğlunu izlemesini ister. Kitabı bulur. Kitabın, büyük kumpasın eseri olduğunu anlar. Dr. Narin kitabın nüshalarını bulup yok etmeye çalışır.
Mehmet, tıpkı Osman gibi yolculuk yapmaktadır. Yolculuğu aradığı meleği bulana dek devam edecektir.
Osman bütün bunları, Dr. Narin’in evindeki belgelerden öğrenir. Aynı belgelerden kitabın yazarının demir yolcu Rıfkı olduğunu öğrenir. Rıfkı Amca, çocuk kitapları yazarıdır. Amerikan çıkışlı çizgi romanların çocuklar üzerindeki kötü etkilerine karşı romanlar yazmaktadır.
Günün birinde Yeni Hayat adında bir kitap yazıp müstear bir isimle yayınlar.
Osman, incelediği belgelerin arasında Rıfkı Hat’ın bir cinayete kurban gittiği haberini bulup okur.
Canan, Güdül’den ayrılıp evine döner. Samsunlu bir doktorla evlenip Almanya’ya gider. 
Osman, Mehmet’in ölümünü araştırmak üzere yola çıkar. Yarım bıraktığı okulunu bitirir. Komşusunun kızıyla evlenir, çocukları olur.
Yıllar sonra bile Canan’ı ve kitabın gizemini unutamamıştır. Sonunda tekrar yollara düşer. Bir trafik kazasında hayatını kaybeder.
Romanın tamamında tasvirlere geniş yer verilmiştir.
Romanda Grillet’in yeni roman anlayışındaki çevre gözlemlerinden insana ve karaktere yönelişi ele alan anlayışın etkileri görülür. (s. 327)
Romanın sonunda yeni hayat, ölüm ötesi olarak anlaşılmaktadır.

Selim İleri
Romanlarında daha çok aydının kendi iç dünyasını keşfetmesi gerektiğini söyleyerek psikolojik çatışmalara yönelir.

Pınar Kür, Yarın Yarın
Romanın kahramanı Seyda, ilkokul öğretmeni anne-babanın çocuğudur.
Başarılı bir öğrencidir. Sınav stresini aşamayıp üniversiteye giremez. Zengin bir koca bulup evlenir. Eşi Oktay sadece işini ve Aysel isimli sevgilisini düşünen biridir.
Seyda, içine düştüğü boşlukta kendini süs, eğlence ve modaya verir.
Oktay’ın akrabası Selim, Seyda’yla bir gece kulübünde dans ederek tanışır. Birbirlerini severler. Selim sık sık eve ve hatta yazlığa giderek Seyda’yı görmeye başlar. Oktay, eşinin oyalanmasından memnundur. Seyda, Selim’e tutkuyla bağlanır. Selim’in amacı ise Seyda’yı devrime ikna ederek eylemlere katılmasını sağlamaktır.
Selim’in içinde yer aldığı örgüt, iş adamı Sulhi Bey’in oğlu Çetin’i fidye almak üzere kaçırır.
Çetin’i Oktay’ın yazlık evinde saklarlar. Selim, Ankara yolunda öldürülür. 12 Mart darbesi gerçekleşir. Seyda depresyona girer. Oktay, eşi ve çocuğuyla birlikte İsviçre’ye kaçar. (s. 341)

Yakın Tarih Dönemecinde Türk Romancısı
Dersaadet’te Sabah Ezanları
Roman 1919 yılı içinde İstanbul’un işgali, İttihatçıların bir kısmının yurt dışına kaçması ve bir kısmının tutuklanmasından sonra İstanbul’da kalanların saklanıp kurtuluş ümidi aradıkları bir dönemde geçer.
Romanın kahramanı Edirne mebusu, Halıcızade Bacaksız Abdi’dir. Abdi Bey, Selanik’ten komşuları olan Mizrahi ailesinin evinde saklanmaktadır. (s. 349)
Yazar, daha sonra ailenin geçmişine anlatmaya başlar.
Abdi Bey’in komşuları Mişon Berzilay’ın kızı Roza’ya ilişkisi vardır. Limonlukta her gece ilişkiye girmektedirler. Babası Köse İsmail Efendi, bu durum karşısında oğlunu öğrenimine devam etmesi bahanesiyle Paris’e gönderir. Halı ihracatına başlarlar. Abdi Bey burada İttihatçılarla temas kurar. Varlıklı biri olduğu için onlara yardımlarda bulunur ve itibar edinir. Gülistan Satvet isimli erkeksi yapıda bir kadına ilgi duyar. Abdi Bey, zamanını zevk ü sefa içinde geçirdiği halde ülkesine aydın sıfatıyla döner.
Meşrutiyet’in ilanından sonra Edirne mebusu olarak meclise girer. Abdi Bey ve çevresi yabancı sermaye lehine çalışmaktadırlar.
Selanik’ten tanıdıkları Ziya Bey’in kızı Neveser’le aile arzusu nedeniyle evlenir.
Neveser, Abdi Bey’den sapkın cinsel istekleri nedeniyle kısa sürede tiksinmeye başlar.
Savaş yılları boyunca bu serbest hayat devam eder.
Savaşın bitmesi ve İttihatçıların tasfiyesinden sonra dostlarının etkisiyle işgal İstanbul’unda serbest kalabilmeyi başarır.
Milli mücadelenin örgütlenmeye başladığı dönemde vatansever bir gurubun hızla örgütlenerek direniş çalışmalarına başlaması Neveser ve kardeşi Ahmet Ziya’nın arkadaşı olan Münif Sabri’nin çevresinde konuşulmaktadır.
Ahmet Ziya ve Münif Sabri, Selanik’ten okul arkadaşıdırlar.
Neveser verem hastalığından dolayı hassas bir kadındır. Münif Sabri, Ahmet Ziya aracılığıyla Neveser’le tanışır. İkisi arasındaki yakınlaşma aşka dönüşür.
Münif Sabri’ye İngiliz istihbaratçı Miralay Marley’i öldürmesi emri verilir. Suikast gerçekleştirilir. Münif Sabri Bey de öldürülür.

Haco Hanım Vay
Romanın kahramanı Feridun Hakkı Bey yetimdir. Amcası İzmirli tüccar Cevahiroğlu Hulusi Bey, yeğenini kızı Maide’den ayırmadan büyütmüştür. Feridun Hakkı, tıbbiyeyi bitirip Maide ile evlenir.
Dünya Savaşı çıkar. Feridun Hakkı Bey, Suriye cephesine gider. Romanın yarısına gelindiğinde Yıldırım Ordularının direnişi kırılır, Şam artık itilaf devletlerinin istihbaratçılarının, savaş vurguncularının mekânı halini alır.
Cemal Paşa’nın diş doktoru olarak ünlenen Vahanak Mahçupyan bu bölümün önemli karakteridir. Kızı Arşalyus, Feridun Hakkı ile aşk yaşar. Arşalyus, Fransızlara bilgi sızdıran biridir.
Romanın dikkat çeken tiplerinden biri de, Nefti Çarşaflı Kadın’dır. Feridun Hakkı Bey bu kadını dişçinin yanında görür. Kadının bakışlarından etkilenir. Kadının, Şam Defterdarı Ercüment Raci Bey’in ikinci eşi Haco Hanım’dır. Defterdarın ilk eşi, zaman zaman krizler geçiren biridir. Krizlerden bahane Feridun Hakkı Bey sık sık Defterdarın evine gider. Evde tanıdığı Haco Hanım’la yakınlık kurar. Öğrenir ki Defterdar ve ailesi aslında İzmirlidir.
Savaş sona erince Feridun Hakkı Bey ve eşi tekrar İzmir’e dönerler. İzmir’de muayenehane açar. Romanın başından beri Feridun Hakkı’nın mektuplaştığı arkadaşı Rüknetttin Şahap da İzmir’de gazetecilik yapmaktadır.
Haco Hanım da İzmir’dedir. Yunan işgaline karşı direniş çalışmaları içerisindedir. Rüknettin Şahap’ın teklifiyle direniş cephesine katılır.
Asıl adı Hatice olan Haco, Yörük kızıdır. Defterdarın eşi Müzeyyen Hanım genç kızı eşine ikinci eş olarak alır. Müzeyyen Hanım zürefadır. Hatice’yi lezbiyen ilişkiye zorlar, eşiyle birlikte ikili, üçlü ilişkiye girmektedirler.
Feridun Hakkı Bey, milli mücadele örgütlenmeye başladıktan sonra Rüknettin Şahap ve kızıyla birlikte Anadolu’ya geçer. Orduda görev alır. Sakarya Meydan Muharebesine tanık olur. Eşi, İzmir’deki Rum tanıdıklarının himayesine güvenmiştir.

Kemal Tahir
Esir Şehrin İnsanları
Selim Paşa’nın oğlu Kâmil Bey, Oxford Üniversitesinden mezun olmuş ve bütün ömrü hariciyede çeşitli görevlerde geçmiştir.
Karakterinde hiçbir eğrilik bulunmamaktadır. Yanında yaşadığı akrabalarının kozmopolit davranışlarından rahatsızlık duymaktadır. Babasından kalan Musul’daki araziyi İngilizler satın almak ister. Bütün akrabalarının ağzı kazançlı görünen bu satışla sulanmaya başlamışken, o satışa yanaşmaz ve ailesiyle çatışma yaşar.
Kâmil Bey bu sırada direnişin yer altı yapılanmaları ile temas kurar. Ailesinin karşı çıkmasına karşın bu insanlara destek veremeye başlar.
Yaptıkları işgalciler tarafından tespit edilir. Bekirağa Bölüğü’nde göz altına alınır. Yargılanır ve yedi yıla mahkûm edilir.
Kâmil Bey’in bundan sonraki hikâyesi Esir Şehrin Mahpusu’nda anlatılır.

Kâmil Bey cezaevine girdiğinde mahkûmlara iftiraya uğradığını söyler. Cezaevi lügatinde bu söz hırsızlık yaptım demek olduğu için adi suçlular koğuşuna gönderilir. Büyük sıkıntılar çeker.
Eşi zayıf karakterli biri olduğu için o cezaevindeyken yanlış işler yapar. Eşini kaybettiğini anlar. Bundan sonra kızı Ayşe için mücadele eder.
Siyasi suçlular koğuşuna alındığı zaman bir nebze rahatlar.
Mücadelesine devam eder. Hapis hayatı sona erdiğinde içinde huzurla dışarıya çıkar.
Kâmil Bey Yol Ayrımı’nda tekrar karşımıza çıkar.
Yol Ayrımı, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu ve başarısızlığı hakkındadır. Romanda olaylar İstanbul merkezli olarak anlatılır. Roman, Vakit Gazetesi patronunun Ankara’dan arayarak baskıyı durdurun emrini  vermesiyle başlar.

Yorgun Savaşçı
Birinci bölüm, işgal sırasında İttihatçıların bir kısmının Bekirağa Bölüğü’ne konulduğu, diğer bir kısmının takip edildiği dönemi anlatır.
İkinci bölümde İzmir’in işgali ve Yunan ordusunun Ege’de ilerlemeye çalışan Yunanlılara karşı başlatılan direniş örgütlenmesi anlatılır.
Üçüncü bölümde ise Milli mücadeleye karşı yapılan ayaklanmalar ve bunlara karşı yapılan çalışmalar anlatılır.
Roman, Cehennem Topçu olarak ünlenmiş İttihatçı subay Cemil’in İstanbul’a gelişiyle başlar.
Yüzbaşı Cemil, teyzesinin evinde saklanmaktadır. Teyzesinin dul kızı Neriman’la ilişki yaşamaya başlar. Evlenmeye karar verirler.
Baş başa kaldıkları bir zamanda Neriman’a dürbünün gösterirken polislerden kaçan birini fark ederler. Kaçan kişi Raşit Bey’dir. Yakalanacağı sırada kendini vurarak öldürür.
Raşit Bey’in kaçmasına yardım eden Patriot Ömer, kovuşturma sırasında güvende olabilmek için Cemil’le birlikte Dr. Münir Bey’in evinde saklanmaya başlarlar. Cemil, Neriman’la haberleşmeye devam eder. Neriman’ın hamile kaldığını öğrenince teyzesinin evine geri döner. Neriman’ın küçük oğlu, Cemil’in evlerinde olduğunu bakkala söyler. Ev basılır. Cemil kaçarak kurtulur. Bir süre subay evinde saklandıktan sonra tüccar kılığında Bandırma’ya geçer. 17. Kolordu komutan vekili Albay Bekir Sami Bey’in yanına gider. Bölgede Kuvayı Milliye hareketine karşı olanlar vardır. Yazar bu hareketlerin sebebini bölgenin ileri gelenlerinin mal mülk kaygılarına bağlar.
Bölgedeki iç çatışmalar Rauf Bey’in bölgeye gelmesinden sonra yatışmaya başlar.
Romanın son bölümü Bursa ve çevresinde geçer. Cemil, Bursa’da savunma hattını muhkem kılmak için Kasap Osman Bey’i Bursa’ya getirir. Çerkez Ethem’in birlikleri Aznavur ordusunu dağıttıktan sonra Bolu ve Düzce isyanlarının üzerine gider.
Romanın belirgin teması İttihatçıların Anadolu’nun müdafaasında Mustafa Kemal ve ona bağlı birliklere yardım etmesidir.

Kurt Kanunu
İzmir suikastını anlatır.
Romanda öne çıkan karakterler Ankara Valisi Abdülkadir, Eski Maarif Nazır’ı Şükrü Bey ve Veteriner Miralay Rasim Bey’dir.
Bu üç isim, suikast organizasyonunda eski milletvekillerinden Ziya Hurşit, Laz İsmail ve Gürcü Yusuf’u ikna etmişlerdir.
Roman, Gülcemal vapurunun İzmir’e hareketi öncesi rıhtımda Abdülkadir’in suikast ekibinin vapura binerek uzaklaşmalarını izlemesiyle başlar.
Abdülkadir suikast için gerekli olan silahları Naciye’nin (Laz İsmail’in kapatması) gemiye götürdüğünü görür. Kadına şantaj yapar ve onu elde eder. Abdülkadir ve Veteriner Miralar Rasim Bey, planı gözden geçirerek büyük bir tehlike içinde olduklarını görürler. Olayların gelişimi onlara Ankara tarafından izlendikleri intibaını vermiştir. Bu ikisi iaşe nazırı Kara Kemal Bey’in de işin içinde olduğunu söylemişlerdir. Kara Kemal, Giritli Şevki’nin valiye muhbir olarak çalıştığını bilmektedir. Bu sebeple saklanmaya karar verir. Saklandığı yer Semra Hanım’ın Fındıklı’daki malikânesidir.
Abdülkadir Bey Semra Hanım’la ilişkiye girer. Kimliğini açık eder. 17 Haziran tarihli gazeteler suikastı haber verir. Tutuklamalar başlar. Kaçaklar, Semra Hanım’ın Belgrat ormanındaki çiftliğine geçerler. Abdülkadir burada da çiftlik çalışanlarından birinin karısıyla ilişkiye girer. Jandarmanın baskın yapacağını haber alırlar. Kara Kemal Bey, jandarma çemberinden geçerek Aksaray’da Emin Bey’in evine gider. Emin Bey’in kardeşi Perihan onu eve alır. Alman iş adamı Von Herman’ın yardımıyla sandık içinde yurt dışına kaçmak için hazırlık yapar. Polis baskın yapar, Kemal Bey kendini vurarak öldürür. (s. 381)

Tarık Buğra
Romanlarının bir kısmını Akşehir merkezli olarak planlamıştır.
Küçük Ağa ve Dönemeçte Akşehir merkezli iki romanıdır.
Dönemeçte adlı romanında 1946 seçimlerinde çok partili düzene geçiş sürecinde siyasi partilerin Akşehir ve çevresindeki örgütlenme çalışmaları anlatılır.
Romanın kahramanı Dr. Şerif Bey, hükümet tabibi olarak ilçede çalışmaktadır. İlçeye gelip gidenlere karşı çok meraklı biridir. Bu nedenle kendisine teşrifat nazırı denilmektedir.
Operatör Cevdet Bey, ilçede gücünü kaybetmekte olan biridir. Eşinin ölümünden sonra kızı Handan’la birlikte yaşamaktadır. İçki ve kumar bağımlısıdır. Kızıyla arası bozulur ancak Dr. Şerif Bey aralarını düzeltir.
Handan, sosyoloji tahsili yapmıştır. Çok güzel olduğu için ilçede dikkat çekmektedir. Şerif Bey’in genç kıza karşı ilgisi aşikârdır ancak aile dostları olduğu için kıza açılamamaktadır.
Eczacı Celal, Şerif Bey’in arkadaşıdır. Hırslı ve çirkin çehreli biridir. Handan’la evlenmek istemektedir. Bunun için Cevdet Bey’i kendisine iyice borçlandırmak ister.
Handan, İstanbul’dan ilçeye dönerken, savcı yardımcısı Orhan Bey kızı görür, hoşlanır. İlçeye yerleştikten sonra aralarındaki ilişki ilerler. Orhan’ın görev gereği Akşehir dışında olduğu bir dönemde Celal Bey, Handan’ı babasından ister. Cevdet Bey ailenin mali durumunu kızına izah eder ve kızı evlenmeye ikna eder. Nişanlanırlar.
Handan, evliliği önlemesi için Şerif Bey’le görüşür. Şerif Bey, Orhan’ın Handan’dan hoşlandığını bilmektedir. Şerif Bey, Cevdet Bey’in Celal’ olan borcunu karşılamak üzere bir başkasından borç ister.
Celal Bey’in ölüm haberi duyulur. Tahkikata göre ölüm nedeni intihardır. Ancak intihar vakası içinde Handan’ın da yer aldığı bir entrika sonucudur. Handan dolaylı olarak Celal’in ölümüne neden olmuştur.
Handan’la Orhan nihayetinde evlenirler. Evliliklerinin ilk gününden itibaren kavga etmeye başlarlar.
Orhan, Handan’ı yanına almadan ilçeden ayrılır. Celal’in ölümü aynı zamanda Orhan’ın ortaya attığı bir yalanın neticesinde gerçekleşmiştir. Bu nedenle o da vicdanen huzursuzdur.
Romanda aydın sayılabilecek kişilerin kendi özel hayatları içinde gömülüp nasıl yozlaştıkları çarpıcı biçimde işlenmiştir.

Yağmuru Beklerken
Serbest Cumhuriyet Fırkasının kuruluş çalışmaları sırasında Akşehir’de yaşananlar romana konu edilir.
Roman ilçede yapılacak bir parkın açılışı ile başlar.
Akşehir’de o yaz kuraklık yaşanmaktadır. Halk, yoksulluk içerisinde kasabaya gelmektedir. Parkın açılışına katılmış görünen insanlar aslında açlıktan çaresiz kalmış kişilerdir.
Partinin ilçe teşkilatının kuruluşu için kimse çalışma yapmaz. Halk, ilçenin ihtiyaçları için çalışmayı daha yararlı görmektedir.
Avukat Rahmi Bey iyi niyetli ve dürüst biridir.
Rahmi Bey, ilçe başkanı olarak seçim çalışmalarına başlar. Ne var ki seçimleri kaybeder.

Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları
Roman, ailenin tarihini Sultan Abdülhamit’e düzenlenen suikasttan itibaren 1970’li yıllara kadar uzanan bir süre içinde ele alır.
Romanın ilk bölümü 1905 yılında geçen olayları anlatır. İkinci bölüm 1936 yılında geçen olayları anlatır. Son bölüm üçüncü kuşağın temsilcisi Ahmet’i ve Cevdet Bey’in eşi Nigan Hanım’ın ölümünü anlatır.
Cevdet Bey 37 yaşında elektrik ve nalburiye malzemeleri satan biridir. Şükrü Paşa’nın kızı Nigan’la nişanlanır.
Vefa’da bir eve taşınır.
İş yeri Sirkeci’dedir. Ampul sattığı için ışıkçı Cevdet diye tanınmaktadır.
Cevdet Bey’in ağabeyi Nusret Bey, tıbbiyeyi bitirip Paris’e gitmiş lüks ve eğlence içinde yaşamıştır. Oğlu Ziya’ya Haseki’de yaşayan akrabalı bakmaktadır. Nusret Bey ölmek üzeredir. Beyoğlu’nda bir pansiyonda yaşamaktadır. İhtiyaçlarını Cevdet Bey karşılamaktadır.
Cevdet Bey, evlenmeden önce Vali Konağı Caddesinde bir ev alır.
Nusret Bey, kardeşinin başarılarını kıskanan haris biridir. Rencide etmek için kardeşinin tüccar kimliğiyle alay eder.
Cevdet Bey işlerini ilerletmek için iş çevrelerinin gittiği kulüplerde çevre edinir. Bu çevrelerden Fuat Bey’le yakınlık kurar. Fuat Bey Yahudi kökenlidir.
İkinci bölüm 1936 yılında bir kurban bayramı ile başlar.
Cevdet Bey, Fuat Bey’le ortak bir şirket kurup çok zengin olmuştur.
İki oğlu ve bir kızı olmuştur.
Büyük oğlu Osman babasının iş yerinde çalışmaktadır.
Küçük oğlu Refik de ağabeyine yardım etmektedir.
Küçük kızı Ayşe ise okula devam etmektedir.
Romanın bu bölümünde Refik ve arkadaşları üzerinde durulmaktadır.
Refik’in arkadaşı Ömer mühendislik tahsili bitirip ihtisas yapmak üzere gittiği İngiltere’den yeni dönmüştür. Demiryolu inşaatlarında çalışmak istemektedir.
Kemah’a tünel inşaatı için gider. Mektuplaştığı Nazlı ile nişanlanır.
Refik’in diğer arkadaşı Muhittin de mühendistir. Bir yandan da şiir yazmaktadır. Sanat ve edebiyat alanında gelecek ummaktadır. Baudelaire’in etkisindedir. 30 yaşında intihar edeceğini söylemektedir.
Refik ve iki arkadaşının net bir gelecek tahayyülü yoktur.
Cevdet Bey kalp krizi sonucu ölür.
Refik, bir hedefi olmadan yaşadığı için çalışma azminden yoksundur.
Evini terk ederek Kemah’a gider.
Çevresini gözlemleyerek Anadolu’nun kaderini değiştirecek bir köy projesi hayal eder.
Muhittin, Mahir Altaylı adında bir edebiyat öğretmeniyle tanışır. Çıkardığı Ötüken isimli dergisinde yeni bir Türkçülük tezini savunmaktadır.
Refik, köy projesini olgunlaştırır. Ziraat vekilinden randevu alıp bakanlığa gider. Bakan, Refik’i dinler ancak eyleme geçmek istemez. Başından savar.
Refik projesini, Süleyman Aytekin isimli biriyle görüşür. Yazar burada proje hakkında oldukça detaylı bilgiler verir.
Ömer, nişanlısı Nazlı’yla evliliği sürekli ertelediği sorunlar yaşar. Nazlı’nın babası evleninceye kadar kızını görmemesi konusunda Ömer’i ikaz eder.
Mustafa Kemal ölür İsmet Paşa cumhurbaşkanı olur. Muhtar Bey İsmet Paşa’ya yakınlığından mütevellit bakanlık beklentisi içine girer. İsmet Paşa liyakate değil yalakalığa dayalı atamalar yapar. Ankara’nın ilkesiz icraatları Muhtar Bey’i üzer.
Ömer, evlilikten vazgeçer.
Muhittin intihar eder.
Son bölüm Refik’in oğlu Ahmet üzerine kuruludur.
Ahmet’in babası ölmüş annesi ünlü bir avukatla evlenmiştir.
Roman, Nigan Hanım’ın ölümü ile biter. (s. 437)
Hiçbirimiz şu içinde yaşadığımız toprağa göre değiliz. Şeytan girmiş bir kere içinize, ruhunuza aklın ışığı düşmüş, artık yabancısınız, ne yaparsanız yapın yabancısınız. Yaşadığınız dünya ile ruhunuz arasında uyuşmazlık var, bunu biliyorum, çok iyi görüyorum. Ya dünyayı değiştireceksiniz, ya da dışarda kalacaksınız!” (Cevdet Bey ve Oğulları, s. 280)

Sevgi Soysal, Yürümek
İki gencin büyüme süreci, Ankara’nın değişme ve gelişimine paralel olarak anlatılır.
Romanın kahramanlarından biri Memet’tir. Mühendis Necip Bey’in oğludur. Necip Bey oğlunu sıkı bir disiplinle eğitmiştir. Memet bu nedenle kendine güvenini yitirmiş, içine kapanmıştır.
Annesinin arkadaşı Serpil’le ilişkiye girer.
Diğer önemli karakter Ela’dır. Babası Hulusi Şevket Bey ticari zekâsı gelişmiş bir tüccardır. Ela, annesinin baskıları altında yetişmiştir.
Şenel’le yakınlık kurar. Lezbiyen ilişkiye girerler.
Ela, zengin bir avukat olan Hakkı Bey’le evlenir. İlişkileri yürümez, ayrılırlar.
Ela ile Memet tesadüfen tanışırlar. Birlikte yaşamaya başlarlar.
Romanın ana izleği karakterlerin cinsel yönelimleridir.

Yenişehir’de Bir Öğle Vakti
Ahmet’le sevgilisi arasındaki ilişkiden yola çıkarak kadın-erkek ilişkilerini irdeler. Hatice öğretmen üzerinden memur hayatının sıkıntılarına işaret eder.
Necip Bey, öğrencilik yıllarında zamanını eğlenceyle geçirmiştir.
Yazar, roman boyunca mekân olarak yıkılmakta olan bir kavağın yakınındaki Piknik Restoran ve çevresini kullanır.
Dekoratör Güngör, sonradan görme biridir.
Prof. Salih’in babası Samanpazarı’nda bakkal dükkânı sahibidir.
Salih’in eşi Mevhibe Hanım’la ilgili bölümde Cumhuriyet’in ilk yıllarında itibaren ailenin gelişimini anlatır. Kızı Olcay, savurgan biridir.
Olcay, Cumhuriyetin üçüncü kuşağını temsil eden tiptir. Amerikan Koleji’nde tahsil görür.
Salih’in oğlu Doğan, sinemacıdır. Çektiği film başarılı olamaz. Çalışmaları sırasında Ali’yle tanışır.
Ali, Kafkas göçmenidir. Yoksulluk içinde yetişmiştir.
Ali ile Olcay arasında aşk ilişkisi başlar.
Romanda geleneksel yaşayışı olan tipler alışkanlıklarını terk etmeye hazırdırlar.

Adalet Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak
Roman, kahramanın (Aysel) bir otel odasında yatağa uzanmasıyla başlar. Kahramanın zihnindeki çağrışımlar ve geriye dönüşlerle kurguya geçilir.
Hatırlama sürecinin birinci önemli noktası öğrencilik yıllarıdır.
Babası Selim Efendi, kızını ilkokuldan sonra okutmak istememiş ancak Aysel’in öğretmeninin teşvikiyle okutmaya devam etmiştir.
Okuldaki erkek arkadaşlarını hep kardeş olarak görme eğilimindedir.
Üniversiteye gitmek istediğinde, hukuk öğrencisi ağabeyi, Aysel’in üniversitede okumasına karşı çıkmıştır. Ancak Aysel, okulda başarılı olur ve eğitimine devam etmek için Paris’e gider. Paris’te görüp yaşadıkları Aysel’in hayata bakışını değiştirir. İçindeki devrimci duygular burada gördükleriyle motive olur.
Paris’ten sosyoloji doçenti olarak döner. Üniversiteden meslektaşı Ömer’le evlenir.
Aysel, öğrencilerinden Engin’le ilişkiye girmiştir. Otel odasında ağırlıkla bu ilişkiden dolayı baskı altına almıştır kendini. Aysel’in ilişkiye girmesindeki sebep, bu ilişkiye Türk kadının özgürleşmesi yolunda sembolik anlamlar yüklemiş olmasıdır.

Bir Düğün Gecesi
Roman, bir düğün gecesiyle başlar. Düğün pastasının kesildiği anda, romanın iki önemli kahramanı taksiye binerler. Tam o anda silah sesleri duyulur. Ömer ve Tezel, taksiyle düğün yerinden ayrılırlar.
Romanın geriye doğru birinci belirleyici halkası 12 Mart darbesinden önceki on yıldır.
Düğün sahibi İlhan Dereli ve ailesi detaylı olarak anlatılır.
Bu alile, Selim Efendi’nin ailesidir (Ölmeye Yatmak’tan tanıdığımız Aysel’in babası).
İlhan, hukuk eğitimini bitirdikten sonra bir süre avukatlık yapmış daha sonra ticarete atılmıştır.
Düğün, İlhan’ın kızı Ayşen’in düğünüdür. Düğüne Aysel de katılmıştır.
Yazar, düğün sebebiyle bir araya gelmiş olan insanlara kendi ağızlarından kendilerini anlattırır.
Birinci bölümde Ayşen’in teyzesi ressam Tezel anlatılır. Ablası Aysel gibi devrimcidir.
Romanın ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümü Ömer’in anlatımıyla devam eder.
Ayşen aslında Ömer’i sevmektedir. Ömer de Ayşen’e karşı boş değildir.
Romanda yazar, 12 Mart öncesi sosyalist erkâna eleştirilerini dile getirmiştir. Bu eleştirilerden birincisi sosyalistlerin bilimden uzak kalmalarıdır. Bilimden uzaklaştığı gibi sanat ve sanatçılarda uzak kalmışlardır. Bir diğer eleştiri konusu, sosyalistlerin romantik ve oportünist gençlere sırtını yaslamasıdır ki bu durum bugün de devam etmektedir.
Romanın yayınlanmasından sonra Burhan Gürel, Bir Düğün Gecesi ile Huxley’in Ses Sese Karşı arasındaki benzerliklere dikkat çekmiştir. (s. 479-480)

Hayır
Roman, Aysel’in kazandığı bir ödülü alması için düzenlenen ödül töreninde geçmektedir.
Aysel, öğrencisi Engin’le ilişkiye girdiği için akademik çevrelerden dışlanmış, üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Aldığı ödül akademik kariyerine devam etmesine imkân sağlar.

Üç Beş Kişi
Roman Eskişehir’in tanınmış ailelerinden biri üzerine kurulmuştur.
Kaymazlar ailesinden Murat, aynı zamanda Sapmazlar ailesinin d yeğenidir.
Selmin’e âşıktır.
Selmin’le beraber İstanbul’a yerleşir.
Kardeşi Kısmet, Murat’ı ziyarete gitmektedir.
Kısmet, mutsuz bir evlilik yapmıştır. Evlenmeden önce arkadaşlık ettiği Ufuk isimli bir genci düşünmektedir. Onu hâlâ sevmektedir.
Kısmet’in arkadaşı Kardelen, Murat’a çocukluğundan bu yana âşıktır.
Kardelen’in kardeşi Özgür, devrimci guruplara karşı kindar bir ülkücüdür. Buna sebep, ablası Kardelen’in devrimciler tarafından kirletildiği düşüncesine sahip olmasıdır.
Ticaret Odası başkanı Ferit, yeğeni Murat’ın Selmin’e olan tutkusundan rahatsızdır. Murat’ı Selmin’den uzaklaştırmak üzere İstanbul’da bulunduğu sırada Selmin’le ilişkiye girer. Murat bundan haberdar olur ve yıkılır.

Fikrimin İnce Gülü
Roman, Kapıkule’den yurda giriş yapan Bayram’ın Ballıhisar yakınlarına gelinceye kadar yolda geçirdiği yedi saatlik süreyi anlatmaktadır.
Bayram yıllar önce Almanya’ya işçi olarak gitmiştir.
Bütün hayali köyüne döndüğünde saygı duyulan biri olmaktır.
Yemeden içmeden biriktirdiği paralarla bir Mercedes almıştır.
Türkiye’ye adım attığı andan itibaren başına (daha çok Mercedes’in başına) olmadık işler gelir. Önce arabasının yıldızı çalınır. Yolda bir başka arabayla didişirken arabası çizilir.
Bayram, köyde sevdiği Kezban’ı bulup evlenmek istemektedir. Köyün yakınlarında arabasını yıkamak üzere durur. Burada köy hakkında yeni şeyler öğrenir. Köy, sit alanı ilan edildiği için köylülerin hemen hepsi bölgeyi terk etmiştir Kezban, bir balıkçı ile evlenmiştir.

Oğuz AtayTutunamayanlar
İlk bölüm olan sonun başlangıcı, bir gazetecinin verdiği bilgileri aktarmaktadır.
Gazeteci, bir tren yolculuğunda tanıştığı Turgut Özben’in kendisine verdiği notlardan söz eder. Bu yolla yazar, anlattıklarının gerçek olaylara dayandığı intibaını vermektedir.
Romanda yer alan yayıncının notu adlı bölüm ise bunun aksi istikamette yargılar ihtiva etmektedir.
Yazar, toplumumuzla uyumsuzluk içindeki insanların bilgileri, becerileri, dürüstlükleri ve sahip oldukları benzer nitelikleri nedeniyle uyumsuzluk yaşadıklarına dikkat çeker.
Turgut Özben evli ve kendi işini kurmuş bir aydındır. Arkadaşı Selim’in intiharını araştırmaktadır.
Romanda Cumhuriyet’in ikinci kuşağının toplumla aralarındaki çelişkileri ve içine düştükleri bunalımları anlatır.
Selim, annesinin korkutmaları ve sakındırmaları ile büyümüştür. Kendine güvenini yitirmiş, içine dönük bir hayat yaşamaya başlamıştır.
Arkadaşı Metin, kız arkadaşı Zeliha ile birlikte onun duygularıyla oynamışlardır.
Selim, yaşan ve riyadan kitaplara sığınmıştır.
Turgut, Selim’in notlarını okudukça hayata bakışı değişir. Zamanla o da tutunamayana dönüşür.

Tehlikeli Oyunlar
Hikmet Bey gecekondudaki yatağında hayaller kurmaktadır. Roman bu anlatımla başlar.
Eşi Sevgi’den ayrıldıktan sonra gecekonduda yaşamaya başlamıştır. Burada kendi hayatını oyunlaştırmaya çalışmaktadır.
İki komşusundan biri Nurhayat Hanım’dır.
Okuma yazması olmayan Nurhayat Hanım, oğluna göndermek istediği mektupları Hikmet Bey’e yazdırmaktadır.
Diğer komşusu emekli albay Hüsamettin Bey’dir. Güçlü bir tarih bilgisine sahiptir.
Hikmet Bey’in arkadaşı Bilge, ara sıra gecekonduya İngilizce dersi vermeye gelmektedir.
Romanın ikinci bölümü Hikmet Bey’in eşini anlatır. Sevgi Hanım, zor beğenen çok titiz biridir. Sorunlu bir aile geçmişine sahiptir. Hikmet Bey’le yaşadıkları sorunların asıl kaynağı iktisadidir. Romanın üçüncü bölümü Hikmet Bey ve Sevgi Hanım’ın ilişkilerini mercek altına alır.
Hikmet Bey, komşularını yemeğe çağırıp yapacaklarını anlatır. Daha sonra da intihar eder.
Hüsamettin Bey, Hikmet’in ölüm ilanını gazeteye verir.

Alev Alatlı
Or’da Kimse Var Mı? serisi ters kronolojik düzen izler. Dört kitapta da Günay Rodoplu esas karakter olarak karşımızdadır. İlk kitapta ölümünden söz edilir. Serinin son kitabı olan O.K. Musti Türkiye Tamamdır’da ise Amerika’dan Ankara’ya gelişinden söz edilir.

Viva La Muerte
“Or’da Kimse Var mı?” serisinin ilk romanıdır.
Romanda 1989 mahalli seçimleri mercek altına alınır.
Kitabın başlığı “yaşasın ölüm” anlamındaki İspanyolca bir deyimdir. Romanın başında, Günay Rodoplu’yu bir şair cenazesinde görürüz. Günay Rodoplu bir bilim insanıdır. Mesleği bırakmış yazarlık yapmaktadır. Baskın bir tiptir, aktiftir ancak özel yaşamında karşı tarafın tahakkümünden kendini sakınamamaktadır.
Romanda geçen kişiler ve mekânlar tamamen gerçektir.
Bu sebeple Alev Alatlı’nın romanları belgesel roman niteliğindedir.
Romanda 80 darbesinden sonraki siyasal ortam detaylı biçimde ele alınır.
Romanda Mehmet isimli bir karakter üstü örtük biçimde roman boyunca anlatıcı olarak karşımıza çıkar. Mehmet, Günay Rodoplu’ya karşı hem saygılı hem de sevgi doludur.
Romanın konusu cenazeden sonra imza törenine giden Günay Rodoplu’nun burada karşısına çıkan Şafak Özden’le yaşadığı ilişki etrafında şekillenir. Şafak Özden, 12 Eylül’den hemen sonra üç arkadaşıyla birlikte bir yayınevi kurmuştur. SHP’li siyasilerle yakın ilişki içindedir. Şafak, uyanık biridir. İlişki kurduğu kişileri kendi menfaati doğrultusunda kullanmaktan çekinmemektedir. Şafak, dar gelirliler için bir yapı kooperatifi kurmak bahanesiyle Günay’ın ilgisini ve yardımlarını kazanır. Şafak’ın asıl amacı SHP içinde itibarını arttırıp Çayırtepe’de ilçe başkanı olabilmektir.
Günay Rodoplu’nun aydın kimliğinin kendisine itibar katacağını hesap eder ve onunla ilişkiye girer. Evli olduğu halde Günay bu ilişkiden kendini sakınamaz.
Şafak, kariyer basamaklarını hızla tırmanmaya başlar.
Günay’ın yetenekleri ve ikna kabiliyeti sayesinde Çayırtepe’de ilçe başkanı olur.
Şafak’ın şimdiki hedefi belediye başkanlığıdır.
Günay bu süre zarfında hamile kalıp çocuğunu aldırır.
Şafak davranışlarında zamanla dikkatsizleşir. Bir gece alkollü bir mekânda Günay’ın Amerikalı arkadaşı Diana’ya sarkıntılık eder. Günay, Şafak’ın bu davranışlarını şehir ortamının yozlaştırıcı etkisine bağlar ve kendi içine atar.
Şafak, nihayet belediye başkanı seçilir. Bu noktadan sonra Günay’ı hayatından uzaklaştırmaya çalışır. Ne de olsa o tipik bir makyavelisttir. Günay, Şafak’ın nasıl biri olduğunu anlar ve bunalıma girer. Roman, Günay’ın ölümüyle sona erer.

Nuke Türkiye
12 Eylül askeri harekâtından sonraki zaman dilimi ele alınır.
Roman, David Pavloviç’in Türkiye’ye gelmesiyle başlar. David’in mensubu olduğu Yahudi tarikatı ve David hakkında bilgiler verilir. Eşi Diana, alternatif bir sinema anlayışı üzerinde çalışmaktadır.
Türkiye’ye istekli gelmemişlerdir. Ermeni asıllı bir arkadaşları onları Türklere karşı uyarmıştır. Bu sebeple her ikisi de çekinceli ve mesafelidirler.
Bebek’te bir evde, iki çocukları ve Nesibe adlı hizmetçileri ile birlikte yaşamaktadırlar.
Diana, Türk müziği ve kültürü üzerine araştırmalar yapar.
Nesibe, kısa zamanda Diana’yla arkadaş olur.
Aralarına lezbiyen ilişki gelişir. Diana Türkiye’den ayrılırken Nesibe’yi de yanında götürür. Nesibe daha sonra eşini ve akrabalarını da Amerika’ya getirtir. Diana’dan uzaklaşır. Psikolojisi bozulan Diana tedavi görmek üzere yeniden Türkiye’ye gelir.
David Pavloviç, araştırmaları sırasında Türkiye’de tek tip bir İslam düşüncesi olmadığını görür. İslam’ı çok farklı şekilde yorumlayanlar bu ülkede bir arada yaşamaktadırlar.

Valla Kurda Yedirdin Beni
70’li yıllardan sonra ivme kazanan Kürtçülük hareketi üzerinde durur.
Serideki diğer romanlarda anlatıcı olarak karşımıza çıkan Mehmet, bu romanda ana karakterlerden biri olarak karşımıza çıkar.
İşçi Partisi’nin kurduğu bir heyet, Güneydoğu Anadolu’da askerlerin köylülere yaptığı baskıları denetlemek üzere bölgeye gider.
Heyetin içinde Mehmet Ömer Sedes de yer almaktadır.
Romanın bu noktasında Mehmet’in 40’lı yıllarda Ankara’daki gülerinden söz edilir.
Mehmet, çocukluk yıllarında babaannesinin geleneksel dini kültürü ile babasının Alman hayranı batı kültürü etkileri altında geçer. Yaşı ilerledikçe babasının baskısını daha çok hisseder. Nihayetinde evini terk edip mahalle takımının antrenörü Metin’in yanına gider. Evde tanıştığı devrimci gençler aracılığıyla İşçi Partisine üye olur.
Güneydoğu’daki inceleme sırasında tanıştığı bir aşiret reisinin oğlu olan Şiran’ın evine gider. Şiran, sağlık içerikli bir dergi çıkartmaktadır. Mehmet bu dergiye editör olur.
Üniversite’den ayrılan Günay, bir arkadaşının (Selahattin) tavsiyesiyle Erzincanlı Hüseyin isimli bir gençle iş yapmaya başlar. Ayakkabıcılık yapan Hüseyin, zenginleştikçe kendini içkiye ve kadınlara vermiş biridir. Günay burada çalışırken Selahattin’le ilişkiye girer. Hüseyin eşini ve çevresini sürekli aldatmaya başlar.
Şirketin mali işlerini Hüseyin ve Selahattin’e bırakmış olan Günay’ın evine şirketin borçları nedeniyle haciz gelir. Bu noktada Şiran’dan yardım ister.
Şiran ve ailesi devrimcidirler.
Günay burada Şiran’la birlikte bir İngilizce eğitim seti projesi üzerinde çalışırlar. Şiran aynı dönemde yarım bıraktığı hukuk eğitimine devam eder.
İşleri yolunda gidince hem ailesinden hem de Günay’dan uzaklaşmaya başlar. O artık zengin bir avukattır.

O.K. Musti Türkiye Tamamdır
Ülkücü hareketin 70’li yıllardan 80’lere kadarki gelişimi ele alınır.
Roman, Günay’ın ilk aşkı olan Selahattin’le başlar. Selahattin ülkücüdür. Günay’la Selahattin’in arasındaki ilişki, Ankara’da öğrenci olaylarının yoğun olarak yaşandığı dönemde geçer.
Doktora için İstanbul’a gider. Burada özel yaşamında ahlaki zaaflar yaşar, bu durumdan müteessir değildir.
Selahattin doktorasını yaptıktan sonra Günay’la olan ilişkisini kesmiştir. MHP davasından yargılanır. 1987 yılında davadan beraat eder. Ticarete atılır. Banka satın almak için bir bankadan kredi alır. Roman, arkadaşına açtığı bir telefonla sona erer. Telefon konuşmasının sonunda “O.K. Musti Türkiye tamamdır” der ve roman biter.

Kâbus
Yazara göre küreselleşme gerçekleşirse, merkezi Washington D.C. olan yeni bir dünya devleti oluşacaktır.

Yeni bir dünya düzeni içinde bu duruma baş kaldırabilme yeteneğini ancak dünyanın değişik yörelerindeki mafya örgütlenmeleri sağlayabileceklerdir. Bunlardan bir gurup, tamamen bilgisayar çökerten ediplerden oluşacaktır. Yazar bunlara Haşhaşin adını vermiştir.
Romanda Türkiye’yi savunan guruplardan da söz edilmektedir.
Bunların lideri Kara Kalpaklı olarak tanınmaktadır.
İmre Kadızade, bir psikiyatristtir.
Bir afazi hastası olan Remzi’yi tedavi etmektedir.
İmre Kadızade, yeğeni Devrim Kuran’ın ölümünden sorumlu tutulduğu için yice mahkemede yargılanmaktadır.
Roman Kara Kalpaklı’nın web ortamına yüklediği bir dosya ile sona erer.

Rüya
Romanın girişinde Kadızade’nin peşi sıra gördüğü rüyalar yer alır.

Belirgin Farklı İdeolojiler

Mehmet EroğluIssızlığın Ortasında
Roman, 19 Nisan 1975 cumartesi günü otel odasına başlar.
Romanın kahramanı Ayhan, 12 Mart darbesinden sonra tutuklanmış ve sorgulamalardan geçmiştir.
Kıbrıs Barış Harekâtına yedek subay olarak katılmıştır.
Terhis olduktan sonra eski arkadaşı Zafer’i aramaya başlar.
Ayhan, gençlik yıllarında Ali ve Zafer’le çok yakın arkadaştı.
Ali bir çatışmada ölmüş, Zafer ise yakalanmadan kaçmayı başarmıştır.
Ayhan, Zafer’in İskenderun’da öğretmen Ahmet’le ilişkisini tespit etmiştir. İpuçlarından hareketle kör Abdül’e ulaşır.
 Abdül, Ayhan’ın polis olmadığını anladıktan sonra ona Zafer hakkında bildiklerini anlatır.
Anlattıklarına göre Zafer, Ayhan’ın adını kullanarak kör Abdül’le tanışmıştır. Zafer’in, Ayhan’ın sandığı gibi güçlü karakterli biri olmadığı anlaşılır.
Zafer, siyasi polis tarafından yem olarak kullanılmıştır.
Otel odasında karmaşık düşünceler içindeki Ayhan çıkmaza düşer. Nemrut Dağı’nda bir kaya kovuğunda intihar eder.

Şule Yüksel ŞenlerHuzur Sokağı
Romanın kahramanı Bilal, huzur sokağında annesiyle birlikte yaşayan bir üniversite öğrencisidir. Dini değerleri olan biridir.
Aynı sokakta yaşayan Feyza’dan hoşlanmaktadır. Feyza batılı hayat tarzına uygun yaşantıya sahip bir genç kızdır.
Bilal, kendisi gibi maneviyatı olan bir kızla evlenir.
Feyza’da Selim’le evlenir. Feyza’nın eşinin uyuşturucu işine girdiğini öğrenince boşanma davası açar. Eşinden ayrılıp huzur sokağına geri döner.
Bilal’in Nusret adına bir erkek çocuğu olmuştur.
Feyza’nın da Hilal isimli bir kızı olmuştur.
Nusret ile Hilal, tanışıp arkadaş olurlar.
Selim, uyuşturucu işine Nusret’i de alet ederek oğlanın hapse girmesine sebep olur.
Feyza ve Hilal, Nusret’in serbest kalabilmesi için çalışırlar. Bilal bu sırada yurt dışındadır. Nusret’in masum olduğu anlaşılır ve serbest bırakılır. Romanın sonunda Nusret ile Hilal evlenirler.

Hakimoğlu İsmailMinyeli Abdullah
Nurcuların önde gelenlerindendir. Romanlarında da bu düşüncenin propagandasını yapar.
Romanın kahramanı Abdullah, Mısır’da Kahire yakınlarında doğmuştur.
Kral Faruk döneminde İslami düşüncenin yayılmasına karşı aleyhte çalışmalar yapmıştır. Bu dönemde Abdullah cezaevine girer.
Abdullah kendisi gibi inanmış arkadaşı Bilal’in şehit düşmesi üzerine İstanbul’a gider.
İslam’ın içerisinden çıkacak dinamik bir yapılanmanın bütün İslam dünyasını kurtaracağına inanmaktadır.
Roman propaganda içerikli anlatımlarla devam eder.

Türk Romanında Deniz Tutkusu
Deniz, bir tema olarak Cevat Şakir’in eserlerinde kendini bulur. Deniz, onun uzmanlık alanıdır.

Halikarnas Balıkçısı - Agata Burina Burinata
Romanda, Muğla Milas ilçesinde erkeklerinin önemli bir kısmı denizde ölmüş olan bir ailenin küçük olan oğlu Mahmut’un deniz tutkusu ele alınır.
Agata burina burinata, denizcilikte kaptanın açık denize açılmak için verdiği emirdir.
Mahmut, denizci olma özlemi içinde bir çocuktur. Babası ise onun denizci olmasına karşıdır. Toprağı sevmesi için ona bir kuzu alır. Kirpi Halil’in yanına çırak olarak yerleştirir.
Kirpi Halil, denize açıldığı bir gün kaza sonucu sakat kalmış ve zorunlu olarak denizden uzaklaşmıştır. İçten içe deniz tutkusunu yaşamaktadır.
Mahmut, ailesini ikna ederek denizci olur. Amcasının yanında denizciliğe başlar.
Çeşitli teknelerde çalışarak Akdeniz’i dolaşır. Biriktirdiği paralarla geri döner.
Fatma, Ateşoğlu ile balığa çıktığı bir gün gözüne saçma gelmiş ve gözünü kaybetmiştir. Bütün güzelliğini yitiren kız Mahmut’la evlenmeyi reddeder.
Fatma’nın durumuna çok üzülen Mahmut artık denizden soğumuştur.
Bahçecilikle uğraşmaya başlar.
Zeynel Kaptan’la arkadaş olur. Zeynel, Mahmut’u kızı Ayşe ile evlendirmek ister. Mahmut’ta Ayşe’yle evlenir.
Denizden uzak kalan Mahmut hiç mutlu değildir.
Yazar eserinde, deniz ile özgürlük arasında çeşitli şekillerde ilişki kurar. Toprakla uğraşan Mahmut, bu dönemlerde kendini baskı altında hisseder. Denizde olduğu zamanlarda ise için huzurla dolar, kendini özgür hisseder. Yazar, toprağa bağlı insanların mülkiyet hırsından mütevellit özgürlüklerini sınırladıklarına işaret eder.

Halikarnas Balıkçısı - Deniz Gurbetçileri
Ateşoğlu Murat Reis ve tayfaları etrafında deniz işçilerinin hayatını anlatır.
Sünger işçisi denizcileri haraca boğan Karakulak Tevfik Reis’e karşı Ateşoğlu Murat Reis ve tayfaları birlik olup dört tekeli bir dalgıç filosu alırlar.
Sünger toplamaya başlarlar.
Denizciler, Karaman kıyılarına doğru yol alırlar.
Süngerciler bu bölgede umduklarını bulamazlar.
Palamut Bükü’nde oturan İhtiyar Salih Reis’e uğrarlar. Salih Reis, denizcilerin yedi ay süren çilesine son verir. Bildiği bir sünger yatağının yerini söyler.
Karakulak Tevfik Reis, Ateşoğlu’nun peşine düşer.
Dinamitle gemiyi ve denizcileri havaya uçurur.
Ateşoğlu kamasını çekip, Karakulak’u öldürmek isterken başına aldığı darbeyle denize düşer. Kurtulur ancak hafızasını kaybeder.
Hacer Nine, torunu Aliş’in ölümüne sebep olan Karakulak’ı bıçaklayarak öldürür.

Halikarnas Balıkçısı - Ötelerin Çocukları
Çeşitli insanların hikâyesine yer verilen eserin bütününde Elif adlı karakter öne çıkmaktadır.
Ötegillerin Elif beş, fakir bir ailenin beş çocuğundan biridir.
Anne ve babaları ölür, kimsesiz kalırlar.
Kerimoğlu, yoksullara yardım eden zenginlere kaş çatan biridir. Elif’i sevmektedir. Kerimoğlu vurularak öldürülür.
Şefik Ulvi’yle köy yolunda tanışan Elif, ilişkiye girdiği bu adamdan gebe kalır.
Elif’le evlenmek isteyen Hacı Resul, köylüyü Elif’e karşı kışkırtır. Elif, çocuğuyla birlikte Adem Efendi’nin yanına sığınır.
Köylüler eve baskın yapar, ikisini de öldürürler.

Turgut Reis
Turgut Reis’in hayatını anlatır.
Turgut, Muğla’nın Sıralovaz Yarımadasındaki Karabağ köyünde doğmuş bir Türkmen’dir.
Turgutça, babası Veli tarafından çoban olarak yetiştirilir. Ancak o çocukluğundan beri uzak denizlere heveslidir.
Turgut’un denize ve leventlere hevesini bilen Tahtabacak Hüsam ona ok atmayı ve piştov kullanmayı öğretir. Denizcilikle ilgili bildiği her şeyi Turgut’a anlatır.
Turgut önce Çeşmeli bir tüccar olan Kerim Ağa’nın ticaret gemisinde denizciliğe başlar.
Bir deniz yolculuğu sırasında Sen Jan şövalyelerinin bir gemisini ele geçirir ve geminin kaptanı olur. Gemideki Endülüslü forsalardan birinden haritacılığı öğrenir.
Romanın ilerleyen bölümlerinde Turgut Reis’in Oruç ve Hızır Reis’le işbirliği, Hızır Reis’in Barbaros Hayrettin Paşa olarak Osmanlı Kaptan-ı Deryası oluşunu, Preveze Deniz Savaşı’nı ve savaşta Turgut Reis’in yararlılıklarını anlatır.

Akçağ Yayınları

Ankara, 2003