8 Nisan 2013 Pazartesi

Platon – Sofist


Platon – Sofist
ΣΟΦΙΣΤΗΣ


Theodoros:
…buluşmak için verdiğimiz sözü tutup geldik ve şu yabancıyı da yanımızda getirdik: Kendisi aslen Elealı’dır. Parmenides’in, Zenon’un öğrencileri çevresinden bir kişi; yani kısacası tam bir filozof. (216a)

Sokrates:
…sen bir yabancı yerine, Homeros’un dediği gibi, bilmeden bir tanrı getirmiş olmayasın? (216a)

Yabancı:
…Theaitetos, bundan böyle tartışmanın yükü senin omuzlarında olacak. (218a)

İkimize düşen işe gelinde, bu, bence, bu araştırmaya önce sofistten başlamak ve sofistin ne olduğunu bulup, bunu açık bir şekilde tanımlamaya çalışmaktır. (218b)

Büyük konumuz için bir model bulmak üzere, basit bir konu üzerinde bir araştırma yapalım ister misin? (218d)

Bilinmesi kolay ve küçük olmakla birlikte, herhangi bir daha büyük konunun içerebileceği tanımdan daha az verimli olmayan bir tanımı içeren bir konu olarak neyi önerebiliriz? Mesela oltayla balık avlamayı alsak ne dersin? (218e)

Öyleyse,
…söyle bana, balık avcılığı bir sanat mıdır ya da, eğer sanat değilse, onu nasıl bir faaliyet türü olarak görebiliriz?

Her hakiki sanat, sonuçta, özetini iki formda bulur. (219a)

…her türlü bakım işi;
Terkip ve teşkil edilmiş şeylere ait her türlü emek ve nihayet, taklit. Bütün bunlar, haklı olarak tek bir ad altında toplanamaz mı?

Daha önce var değilken, daha sonra var hale getirilen her şey için, getirmek, meydana getirmek; getirilmek de, meydana getirilmek’tir diyebiliriz.

Bu güç, yukarıda saydığımı sanatların hepsinde vardır. (219b)

Bundan sonra, bilim ve bilgi, daha sonra da para kazanma, mücadele, av gibi şeyler gelir.
Bunların hiçbiri imal etmez.
…yapılacak en iyi şey bütün bu bölümleri, sahiplenme sanatı adı altında toplamaktır. (219c)

…sahiplenme ve üretme, sanatların tümünü kapsamına aldığında göre, balık avcısının sanatını hangi bölüme koyacağız?

Theaitetos:
Besbelli, sahiplenme bölümünde bir yere.

Yabancı:
Ama sahiplenmenin de iki şekli yok mudur? Bir yanda, mübadele; öbür yanda ise, ele geçirme sanatı olarak iki şekli?

Ele geçirme sanatının da iki bölüme ayrılması gerekmez mi?

…açıktan açığa yapılan her şey, mücadele bölümüne; kurnazlıkla yapılan her şey ise, av bölümüne girer.

…av sanatını da iki bölüme ayırmamız gerekir.

…birincisi cansız avından, ikincisi ise canlı avından oluşur. (219d)

…tümüyle ele alındığında, bu sanatın yarısı sahiplenme; sahiplenmenin yarısı ele geçirme; ele geçirmenin yarısı avlanma; avlanmanın yarısı canlı avı; canlı avının yarısı su avlarının avıdır. (221b)

…bu ispatlamayı örnek alıp, aynı şekilde, sofistin ne olduğunu bulmaya çalışalım. (221c)

(oltayla avlanan balıkçı ile sofist)
…bence onların ikisi de apaçık avcıdırlar. (221d)

...her türlü canlı avını iki bölüme ayırma ve bir bölüme yüzenlerin avını, ötekine de yürüyenlerin avını koymuştuk. (221e)

…sofist ve balık avcısı, sahiplenme sanatından hareketle, bir noktaya kadar, aynı yolu beraberce yürüdüler. (222a)

Yürüyenlerin avı iki çok geniş kısma ayrılır.

Biri evcil hayvanların avı, öteki yabani hayvanların avı. (222b)

Theaitetos:
…bizler evcil hayvanlarız ve insan avı da vardır diyorum.

Yabancı:
…evcil hayvanların avının da iki türlü olduğunu söyleyeceğiz.

Haydutluğu, köle avcılığını, zorbalığı, her şekliyle savaşı bir bütün olarak alıp bunun adına şiddete dayanan av diyeceğiz. (222c)

…söylevleri, özel konuşmaları da tek bir bütün olarak alıp, buna da ikna sanatı adını vereceğiz.

Bu ikna sanatını da iki cinse ayıracağız.

Özel kişilere hitap eden cinsle, halka hitap cinse. (222d)

…çıkar avında, lütuflarla kendine kapıları açtırmak, yalnızca zevki kendine amaç edinmek, kendi geçiminden başka bir kazanç aramamak, sanırım, hepimizin dalkavukluk veya yaltaklık dediğimiz şeydir. (223a)

…para karşılığında yapılan bir takastan başka bir şey olmayan ve ders verme kisvesi altında yapılan menfaat avcılığında, zengin ve soylu gençleri hedef alan avcılığa verilmesi gereken ad,
Sofistliktir. (223b)

Sahiplenme sanatının iki şekli vardı: biri avlanma diğeri de mübadele.

…mübadelenin de bir elden ele mübadele bir de ticari mübadele olmak üzere iki şekli olduğunu söyleyeceğiz.

…ticari mübadelenin de iki bölüme ayrıldığını ekleyeceğiz. (223c)

…birincisi doğrudan doğruya üretici tarafından yapılan satış bölümü; ikincisi de, başkaları tarafından üretilen şeyleri alıp satmaktan ibaret olan ticaret bölümü. (223d)

…para karşılığında satılan ve mübadele edilen şeyler, bazen bedenin, bazen de ruhun beslenmesine veya istifadesine yarayan şeyler değil midir? (223e)

…bu gayri maddi metalar ticaretinin bir kısmına, çok haklı olarak, gösteri sanatı denilemez mi? (224b)

…buna uygun düşen adı bulmayı dene bakalım.

Theaitetos:
Sofistlik,

Yabancı:
Evet ta kendisi.
…sahiplenmenin, mübadelenin, ticari mübadelenin, büyük ticaretin, toptancı gayrı maddi meta ticaretinin bu bölümü, yani erdem üzerine konuşma ve ders verme ticareti –işte sofistliğin ikinci veçhesi budur. (224d)

Sahiplenme sanatının bölümlerinden biri de mücadele idi.

…mücadeleyi iki bölüme ayırırsak,

Bölümlerden biri, sıradan rekabet; diğeriyse çatışmadır. (225a)

(çatışmanın bir cinsi olarak tartışma)
…tartışma denen cinsi de ikiye ayırabiliriz.

…tartışma, eğer adalet ve adaletsizlik meseleleri üzerine halk önünde yapılmakta ise hukuki bir tartışma demektir.

Ama soru ve cevapların at arda gelişi içinde küçük parçalara bölünen kişiler arası özel tartışmaya gelince, tartışmanın bu türlüsüne, mûtaden, karşılıklı tartışma mı deriz, yoksa başka bir ad mı veririz? (225b)

…sanatına uygun bir şekilde yönetilen (…) …tartışmaya biz genellikle eristik adını vermiyor muyuz? (225c)

…eristik, insana bazen para kaybettirir bazen de para kazandırır.

…insan (…) konuşma tarzına (…) güzellikler katmazsa, onun konuşmasına düpedüz gevezelik denir. (225d)

…özel tartışmalardan para kazanan karşıt sanata ne denir?

Theaitetos:
Sofist? (225e)

Yabancı:
Demek ki, görünüşe göre, eristikten, itirazdan, tartışmadan, çatışmadan, mücadeleden, sahiplenmeden kazanç sağlayan bir cins karşısında bulunuyoruz. İşte, şu şimdiki tanıma göre sofist budur. (226a)

Ayıklama sanatı.

…sözünü ettiğim ayıklamalar, ya iyiyi kötüden ya da benzeri benzerden ayıran ayıklamalardır.

…bu çeşit ayrımların hepsine genel olarak arındırma adı verilir. (226d)

…arındırmak, ruhta bulunabilecek her türlü kötülüğü atıp, gerisini muhafaza etmektir.

Ruhta kötülüğün, kendini iki şekilde gösterdiğini söylememiz gerekiyor. (227d)

…biri, bedende baş gösteren hastalık; ötekisi de çirkinliktir. (228a)

…kötülüğün, ruhun bir uyumsuzluğu, bir hastalığı olduğunu söylersek doğru bir söz söylemiş oluruz. (228b)

…bilmemek, hakikate doğru atılan, ama aynı zamanda akla doğru olan bu atılış sırasında yolundan sapan bir ruhun halidir.

…akılsız ruhun çirkin ve ölçüsüz olduğunu söylememiz gerekiyor. (228d)

…ruhun iki çeşit derdi vardır: bunlardan biri (kötülük).

…ötekisi ise (cahillik). (228d)

Bu iki hastalığa karşı (…) iki sanat yok mu? (228e)

…çirkinliğe karşı jimnastik, hastalığa karşı da hekimlik.
…bilgisizliğin her türlüsüne karşı öğretimden daha uygun bir sanat var mı? (229a)

…bilgisizlik tek değil de çift olunca, öğretimin de bu iki tür bilgisizliğin her birine uygun düşecek şekilde iki bölümden oluşması kaçınılmaz olur. (229b)

Hem bilmemek, hem de bilmediğini bilmemek: korkarım, bizim bütün düşünce hatalarımızın kaynağı budur.

Bilgisizliğin bu kendine özgü türünün adına kara cahillik denir. (229c)

…akıllı ve bilgili olduğuna inanan bir kimse, kendini usta saydığı konuda herhangi bir şey öğrenmekten daima kaçınacaktır. (230a)

Bu kimseler eğittikleri kişiye bazı sorular sorarlar ve bu kişi bu sorulara, geçerli sandığı bazı cevaplar verir; oysa hiçbir geçerliliği olmayan cevaplardır bunlar. Bunun üzerine sorgucular, böylesine birbirini tutmaz kanıların boşluğunu kolayca göstererek, bunları kendi eleştiri ağları içine alırlar; birbirleriyle karşılaştırarak, bunların aynı şeyler üzerinde, aynı görüş noktalarına göre ve aynı ilişkiler içinde birbirleriyle çeliştiklerini kanıtlarlar. (230b)

…vücut, kendisine verilen gıdalardan, ancak iç engeller giderilmek şartıyla yararlanabilir. (230c)

…ruh da ancak bir eleştirerek çürütme işlemine tabi tutulduktan ve onu kendi kendisinden utanır duruma getiren bu çürütme işlemiyle öğretime giden yolları tıkayan kanılardan kurtulup, iyice arınmış hale geldikten ve yalnızca bildiğini –daha fazlasını değil- bildiğine inandıktan sonradır ki bilim namına kendisine verilebilecek şeylerden yararlanabilir. (230d)

…ayıklama sanatının bir bölümü olan arındırma sanatını alalım. Bu arındırma sanatının konusu ruh olan bölümünü ayıralım. Bu bölümde, öğretim sanatını ve öğretim sanatında da eğitim sanatını keza ayıralım.
…karşımıza eleştirel çürütme metodu çıktı ve biz bu metotta hakiki ve gerçekten soylu sofistiklikten başka bir şey görmüyoruz. (231b)

(Sofist) …onu ilk olarak zengin delikanlıların peşinde koşan çıkar avcısı olarak görmüştük.

İkinci olarak, ruhla ilgili bilimlerin büyük tüccarı idi.

Üçüncü veçhesiyle o yine bu bilimlerin perakende satıcısı olarak karşımıza çıkmadı mı?

Theaitetos:
…dördüncü kişiliğiyle de yine bu bilimlerin hem satıcısı hem de üreticisi idi. (231d)

Yabancı:
…onun beşinci rolüne gelince,
…o, bir söylem aleti olarak güreş sanatına bağlanıyordu ve kendi özel alanı olarak eristiği seçmişti.

(Sofist) …ona tartışmacı adını vermiştik. (232b)

…tartışma sanatının özelliği esas itibariyle hangi konuda olursa olsun her zaman tartışmaya hazır bir mizaca sahip olmak değil midir? (232e)

…bilmeyen bir kimse, bilen bir kimseye karşı aksi iddiada bulunarak akla uygun bir şey söyleyebilir mi?

…sofistlik bu sihirli gücü nereden alıyor? (233a)

Bu adamlar, nasıl ediyorlar da gençleri her konuda yalnız kendilerinin herkesten daha bilgili olduklarına inandırabiliyorlar? (233b)

…bunun nedeni onların tartıştıkları bütün konularda, yalnız kendilerinde bulunan bir bilgiye sahipmiş gibi görünmeleridir. (233c)

…tek bir sanatla her şeyi meydana getirebileceğini söyleyen bir kimse sonuçta, gerçeklerin ancak taklitlerini ve eş-adlarını meydana getirebilir. (234b)

Taklit sanatı içinde ayırdığım birinci sanat, kopya sanatıdır. (235d)

…görüntüler meydana getiren sanatta, varlığından söz etmiş olduğumuz iki şekil bunlardır: kopya sanatı ve simülasyon sanatı. (236c)

…var-olmayan’ı şu ya da bu şekilde telaffuz etmeye hiç kalkışır mıyız, (237b)

…herhangi bir varlığa yokluk atfedilemez.
…varlığa yokluk atfedilemeyeceğine göre onu herhangiye atfetmek de aynı derecede yanlıştır. (237c)

Yokluklar’dan söz ettiğimizde çokluk,

Yokluk’tan söz ettiğimizde ise birlik bildiren sayı kullanmıyor muyuz?

İmdi, varlık’la yokluk’u bir araya getirmenin, ne uygun, ne de doğru olduğunu söylüyoruz.

Öyleyse, bizzat yakluk’un kendisini, haklı olarak, ne telaffuz edilebilir, ne söyleyebilir ne de düşünebiliriz, (238c)

…yokluk, ne birlik’te ne de çokluk’ta yer alabilir.

…onun, telaffuz edilemez, söylenemez ve ifade edilemez olduğunu söylemiştim. (238e)

Onun olduğunu söylemekle, daha önce ifadelerime ters düşmüş olmuyor muyum?

…onun için böyle demek, onu bir birlik olarak görmek değil mi?

…onun ifade edilemez, söylenemez, telaffuz edilemez olduğunu ileri sürerken, onu birlik olarak ifade etmiş oluyordum. (239a)

…yokluk’un, belli bir bakımdan, var olduğunu ve varlık’ın da, yine belli bir bakımdan, var olmadığını mutlaka kanıtlamamız gerekiyor. (241d)

…Elealılar soyu, bütün denilen şeyde birlikten başka bir şey görmez. (242d)

“vardır” kelimesiyle bize ne anlatmak istiyorsunuz? (243e)

…siz, tek bir varlık bulunduğunu söylüyorsunuz,

…varlık adından herhangi bir şey anlıyor musunuz?

Theaitetos:
Evet. (244b)

Yabancı:
Bir’le aynı şeyi mi anlıyorsunuz? Eğer böyle ise, tek ve aynı bir şey için iki ad kullanıyorsunuz demektir. (244c)

…bir yanda varlık’la öbür yanda bütün’den herbirinin şimdi kendine özgü ayrı bir doğası bulunmaktadır. (245c)

Oluş ve bundan tamamen ayrı olarak mevcudiyet… (248a)

Öyleyse, buna verdikleri cevaba bak: oluş, etkileme ve etkilenme gücüyle birlikte bulunur; ama mevcudiyete gelince, onlara göre bu güçlerden ne biri ne de diğeri oda yer alır. (248c)

…Hareketin, hayatın, ruhun, düşüncenin, gerçekten, evrensel varlık’ta yeri olmadığına; onun yaşamadığına, düşünmediğine, muhteşem ve kutsal ve akıldan yoksun olarak, olduğu yerde çakılıp kalmış, hiç kıpırdamaz bir halde durup durduğuna böyle kolaycacık inanacak mıyız? (249a)

…sükûnet ve hareket sence, mutlak olarak birbirinin karşıtı değil midir?

Theaitetos:
Aksi iddia edilemez.

Yabancı:
Ama sen yine de hem onun hem de bunun ve ikisinin de aynı derecede var olduklarını kabul ediyorsun değil mi?

Theaitetos:
Şüphesiz kabul ediyorum. (250a)

Theaitetos:
Sükûnetle hareketten birer varlık olarak söz ettiğimiz zaman, korkarım, varlık hakikaten üçüncü bir şey olarak ortaya çıkıyor.

Yabancı:
…varlık, hareket ve sükûnetin bütünü değildir, onlardan başka bir şeydir. (250c)

…cinslere ayırmak ve aynı bir formu başka biri yerine, başka bir formu da aynı biri yerine asla almamak; diyalektik biliminin işi demez miyiz buna biz?
…Bunu yapabilecek güçte olan bir kimse, her biri diğerlerinden ayrı bir formlar çokluğu arasından her istikamette yayılmış tek bir form; birbirlerinden farklı bir formlar çokluğunu dıştan kaplayan bir form; kendi birliğini kaybetmeksizin bir kümeler çokluğu içinde yayılmış tek bir form ve nihayet, mutlak bir yalnızlık içinde olan birçok form bulunduğunu görebilecek kadar nüfuzlu görüşe sahip demektir. İmdi bunu yapabilecek güçte olmak, cinsleri birbirlerinden teker teker ayırmak ve her biri için hangi birleşmelerin mümkün olup, hangilerinin olmadığını bilmektir. (253d/e)

Sofist, yokluk’un karanlığında barınır, orada yaşaya yaşaya karanlığa uyum sağlamıştır, tam olarak ele geçirilebilmesinin güçlüğünü, sığınağının karanlık olmasına borçludur.

Yabancı:
Oysa filozof sürekli olarak varlığın formu üzerinde düşünür ve bu bölgenin göz alıcı parlaklığı dolayısıyla onun görülmesi de hiç kolay olmaz. (245a)

…cinslerin en büyükleri,
Varlık’ın kendisi, sükûnet ve hareket.

Bunlardan son ikisinin birbirleriyle karışamayacaklarını söyledik.

…varlık, her ikisiyle de karışabilir. (254d)

Biz, aynı ve başka derken, ne demiş oluyoruz? (254e)

…başka ya da aynı olanın hareket – sükûnet çifti olmadığı kesindir. (255a)

Hareket ve sükûnet, hem aynı’ya hem de başka’ya katılırlar.

…hareket’in aynı ya da başka olduğunu söylemekten kaçınmalıyız, keza sükûnet’in de öyle. (255b)

…aynı ile varlık’ın bir olmaları da imkânsızdır. (255c)

…başka olan her şey, zorunlu olarak, ancak başka bir şeye nispetle başkadır. (255e)

…önce hareketi alalım: o sükûnet’ten mutlak olarak başkadır.

…öyleyse hareket, sükûnet değildir. (255e)

Ama o yine de vardır, çünkü varlık’a katılır.

…hareket aynı’dan başkadır.

…öyleyse o aynı değildir.

…ama o yine de aynıdır, çünkü daha önce de söylediğimiz gibi her şey aynı’ya katılır. (256a)

…hareket varlık’tan başka’dır.

Şu halde besbelli ki hareket, aslında yokluk’tur. O, ancak varlık’a katılmakla varlık kazanır.

…yalnız hareket’te değil, bütün cinslerde de yokluk’un bir varlık’ı vardır. Çünkü bütün cinslerde başka’nın doğası, onların her birini varlık’tan başka yapar ve böyle yapmakla da, onları yokluk’a dönüştürür. Böylece, evrendeki bütün cinslerin hem yokluk; hem de, bunun aksine, varlık’a katıldıkları için varlık olduklarını söyleyebiliriz ve onlara varlık diyebiliriz. (256d/e)

Öyleyse, varlık’ın kendisinin, geri kalan bütün cinslerden başka olduğunu söylememiz gerekiyor.
…Varlık, başkalar değildir; o, biricik kendi kendisidir. Başkalar’a gelince, onlar, sayılarının olanca sonsuzluğu içinde yoklukturlar. (257a)

…yokluk’tan söz ettiğimiz zaman, hiç de, sanılabileceği gibi varlık’ın karşıtı bir şeyi kastetmiyoruz, yalnızca varlık’tan başka bir şeyden söz diyoruz. (257b)

…bizim güzel olmayan dediğimiz şey ancak güzel’in doğasına nispetle başka’dır. (257d)

…başka’nın doğasının bir parçası ile varlık’ın bir parçası birbirleriyle karşılaştıkları zaman bu karşıtlık denilebilir ki varlık’ın kendisinden daha az varlık değildir; çünkü, bu karşıtlık asla varlık’ın aksini ifade etmez; yalnızca varlık’tan başka bir şeyi ifade eder.

…onun düpedüz, yokluk olduğu açıkça görülüyor. (258b)

Cinsler arasında karışım vardır. Varlık ve başka bunların hepsine duhul eder ve karşılıklı olarak iç içe geçerler. Böylece, varlık’a katılan başka, bu katılım dolayısıyla vardır. Ancak o asla katıldığı şey değildir, ondan başkadır ve varlık’tan başka olduğu içindir ki apaçık bir zorunlulukla yokluk’tur. (259a)

Hiçbir şeyi bütün geri kalan şeylerden soyutlamak, her türlü söylemi yok etmenin en radikal yoludur…
Çünkü formların karşılıklı kombinezonuyla doğar bizde söylem. (259e)

Yokluk’un başka cinsler arasında belirli bir cins olduğunu ve bütün varlıklar’a dağıldığını keşfettik.

…şimdi artık onun kanı ve söylem ile de karışıp karışmadığını incelemek kalıyor bize. (260b)

Eğer karışmıyorsa, her şeyin doğru olması kaçınılmazdır; ama eğer karışıyorsa o zaman hem yanlış kanı hem de yanlış söylem ortaya çıkar. Gerek düşüncede gerekse söylemde yanlışı oluşturan, netice itibariyle var-olmayan şeylerin tasavvur edilmesi ve söylenmesidir.

…yanlışın bulunduğu yerde aldatma vardır.

…ve de aldatma olunca her şey kaçınılmaz bir şekilde, görüntülerle, kopyalarla, ham hayallerle dolar. (260c)

…daha önce de söylediğimiz gibi sofist, sonuçta, işte bu sığınakta barınır ve yanlışın varlığını mutlak surette inkâr etmekte inatla direnir. Ona göre hiç kimse yokluk’u kavrayamaz ve ifade edemez, çünkü yokluk’un varlık’a hiçbir bakımdan, hiçbir katılımı yoktur. (260d)

…varlık’ı sesle ifade etmek için, adeta iki cins işaretten yararlanırız. (261e)

…Onlara adlar ve fiiller denir.

…eylemleri ifade eden işaretlere biz fiil diyoruz.

…bu eylemleri yapanlar için kullandığımız sesli işaret ise addır. (262a)

…Söylem, ancak bir süje üzerine olmak şartıyla vardır, yoksa onun bir hiç üzerine var olması imkânsızdır. (262e)

…düşünce ve söylem, aynı şeydir. Ancak ruhun, kendi kendisiyle içinden ve sessiz konuşmasına biz düşünce adını vermişiz.

…söylemde bir şeyin daha bulunduğunu biliyoruz.

…tasdik ve inkâr. (263e)

…sırf kanıya dayanan bir sanatın ironi bölümüyle mim sanatına giren ve simülasyonlar üreten cins vasıtasıyla da görüntüler yaratma sanatına bağlanan bu tartışma sanatı; meydana getirme sanatının, tanrısallıkla hiçbir ilişkisi bulunmayıp tamamen insansal olan ve öz alanı söylem olup, itibarını buradan sağlayan bu kısmı, otantik sofistin “soyunun ve kanının” kaynağıdır diyebiliriz ve böyle demekle sanırım en katıksız hakikati söylemiş oluruz.

Theaitetos:
Kesinlikle.

Türkçeleştiren: Cenap Karakaya
Sosyal Yayınlar, 2000

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder