30 Mayıs 2013 Perşembe

Thomas Bernhard'ın Bitik Adam'ı Hakkında

Thomas Bernhard – Bitik Adam

1953 yılında, Salzburg – Mozarteum’da müzik öğrenimine devam eden üç eleman; bunlardan biri dünyaca ünlü Bach yorumcusu Glenn Gould, diğeri Wertheimer (nam-ı diğer bitik adam) sonuncusu da romanı anlatan kişi.
Glenn olağanüstü bir yetenek, o kadar iyi ki, yakın arkadaşı olan diğer ikisi piyano öğrenimine, kariyerlerine devam etseler bile asla Glenn kadar iyi olamayacaklarını bilirler. Hayata bakışları zaten parlak olmayan bu iki eleman piyanodan uzaklaşıp farklı yollarla var olmayı denerler. Ne var ki başarısızlık onların kaderidir. Yaptıkları iş asla içlerine sinmez çünkü gerçekten iyi oldukları piyanoda Glenn’in varlığı ve dehası nedeniyle çuvallamışlardır. Bu gerçeğin ağırlığı her ikisinin de peşini bırakmaz.
Wertheimer’la ilgili anlatılanlar muazzam ve derin bir kıskançlığı yansıtıyor. Kıskançlığı onu içten içe kemiriyor. Bir süre düşünce disiplinleriyle ilgileniyor, notlar tutuyor, pek çok şey hakkında tuttuğu notlarını asla düzenli bir bütün haline getiremiyor. Öyle ki sonunda tek birikimi haline gelmiş olan notlarını sobaya doldurup yakıyor ve bundan zevk aldığına inanmaya çalışıyor.
Kendini tüketmek, yapıp ettikleriyle potansiyel olarak kendisinde var olduğuna inandığı arasındaki uçurum karşısında hissettiği mağlubiyetin ağırlığını, yapıp ettiklerini imha ederek (yok ederek) hafifletmeyi deniyor.
Glenn Gould’un Goldberg Varyasyonları’nın temposu bir hayli hızlı (gerçekte de Gould bu nedenle –çok hızlı çaldığı için- eleştirilmiştir ancak bu eleştiriler dehası karşısında fazla rağbet görmemiştir). Bernhard’ın metninin temposu da oldukça hızlı, metnin yapısının buna göre belirlendiğini düşünüyorum; “Bitik Adam” ilk sayfadaki birer cümlelik iki kısa paragraftan sonra başlayan üçüncü paragrafla sona eriyor. Son paragrafa 107 sayfa boyunca biçimsel olarak ara verilmemiş. Sırf bu nedenle Goldberg Varyasyonları’nın ritmi ile metnin ritmi arasında bağ kurmaya çalışmak zayıf bir önerme, iddia gibi görünebilir bununla beraber metnin ağır olduğu ve zor okunduğu yönündeki yorumlara karşı, kolay okunan, akıcı ve temposu yüksek olduğunu da söyleyeyim. Gould’un Goldberg Varyasyonları’nın temposu nasılsa metnin temposu da öyledir demek istiyorum; Evet, ağır (derinlikli olduğu için) ama akıcı ve içe işleyen (müzik gibi).

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Doğan Aksan – Türkçenin Zenginlikleri İncelikleri


Doğan Aksan – Türkçenin Zenginlikleri İncelikleri


Kimi Afrika topluluklarında suyun temizinin, sarısının, kırmızısının ayrı ayrı adlandırıldığı görülürken su sözcüğünün bulunmadığına tanık olunur.

Hint-Avrupa dillerinde yeşil, mavi, gri, sarı gibi adların hepsinin parlamak, ışık vermek anlamındaki ghel- ortak köküne dayandığı görülür.

Türkçede renk tonları büyük bir zenginlik gösterir.

Hayvanların nitelikleriyle ilgili olarak,
Bugün Anadolu ağzında yalnızca koyunların cinsleri, yaşları, çeşitli nitelikleriyle ilgili 80 kadar sözcük bulunduğunu saptadık.

Orhun Yazıtları, ölen hakanların ve bir vezirin anısına adanan yazıları içermektedir.
Yenisey Yazıtları da genellikle ölen kişinin ağzından yazılmış sözleri ya da anısı yaşatılmak istenen kimsenin özelliklerini ve adını belirten yazılardan oluşur.

Orhun Türkçesinde, Teńri / gök, Tanrı
13. yüzyıldan itibaren çalap sözcüğü de Tanrı’yı ifade etmek için kullanıldı.
Karahanlılar devrinde bayat sözcüğü Tanrı için kullanılmış.
(Fahrî’nin Hüsrev ü Şirin’inde Allah için Yezdan sözü kullanılmıştır)
Arapçadaki kâdir sıfatına karşılık olarak eski Türkçede ugan kullanılmış (s. 33)
(u-) eki muktedir olmak, yapabilmek anlamlarını işaret ediyor.
Yemin sözcüğü için eski Türkçede ant sözcüğü kullanılırmış.
Üdig, Karahanlı Türkçesinde sevgi, özlem anlamlarında kullanılırmış.
Zengin sıfatı için eski Türkçede bay sözcüğü kullanılırmış.
Uygur metinlerinde karşımıza çıkan sın sözcüğü kabir/mezar anlamındadır. Çincedeki ts’in sözcüğünden geldiği düşünülür.
Karahanlı Türkçesinde dükkân ve mağaza için kebit sözcüğü kullanılırmış.

Dahi bağlacı en eski metinlerimizde de/da ve daha anlamlarında, takı biçiminde geçer.

Orhun Yazıtlarındaki yeme bağlacı de/da ve dahi anlamlarını kapsar.

Pekiştirme
Sözcüklerin başına, /p/m/r/s/ gibi seslerle oluşturulmuş bir hecenin eklenmesiyle gerçekleştirilir (doğru / dosdoğru).

Bilgi Yayınevi
Ocak 2005

Doğan Aksan – Dil, Şu Büyülü Düzen


Doğan Aksan – Dil, Şu Büyülü Düzen


Eski Hint’te
İ.Ö. 5. yüzyılda yaşadığı kabul edilen Pānini’nin bugün da hayranlıkla karşılanan ve 4000 kural içeren bir dilbilgisi kitabı hazırlamış olduğu biliniyor.

Aynı yüzyılda yaşayan Yāska adlı bilgin daha o çağda, bir sözcükle onun anlattığı nesne arasında, nesnenin niteliğine uygun, bu niteliği yansıtan bir bağ bulunmadığını kabul ediyordu.
Bu yargı 24 yüzyıl sonra F. de Saussure’ün kuramında da benimsenir.

Chomsky, (dilbilime) Saussure’ün dil-söz ayrımından pek de uzak olmayan iki kavram getirir.
Edinç (competence) konuşan/dinleyenin kendi dili üzerindeki bilgisini, anadilinin bilinçdışı edinilmiş kural ve özelliklerinden oluşan bütünü ve bundan yararlanarak yepyeni tümceler kurabilme yeteneğini anlatır.
Edim (performance) ise konuşan kimselerin bireysel olarak kişiye özgü dil kullanımını ifade eder.

Prag dilbilim çevresi, dilin ses yönüne (…) önem vermiş, sesbilimin yanı sıra, görevsel sesbilim olarak niteleyebileceğimiz phonology alanını belirleyerek yeni çalışmalara kapı açmıştır.

Humboldt
1836’da dilin sınırlı gereçlerden sınırsız bir kullanım sağlayan düzen olduğunu belirtmiş.

Dil, altı dizgeden / bileşenden oluşmaktadır.
1 – Ses Dizgesi
2 – Bürün dizgesi / vurgu
3 – Biçim (yapı) dizgesi
4 – Sözvarlığı dizgesi
5 - Sözdizimi dizgesi (cümle ve yapısını inceler)
6 – Anlambilim dizgesi

Türkçede eşyazımlı iki sözcük, vurgulamayla birbirinden ayrılmakta (yazma / YAZma gibi).

Bağlam kavramı
Bir tümceyi içinde olduğu metinden çıkarmak yerine metnin bütünündeki genel anlam, amaç çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir (sözcük içinde aynı yaklaşım benimsenir).

15 ayrı dili konuşan ülkenin bebekleri üzerinde yapılan incelemelerde, 8-12 aylık bebeklerden elde edilen sonuç, bütün bu dillerin hepsinde /b/ ve /m/ seslerinin en çok çıkarılan sesler olduğu, bunları /p/ sesinin izlediğidir.

Çocukların dil edinimi sırasında ilgi çeken bir nokta da kişi adıllarının, özellikle ben’in geç öğrenildiğidir.

Bilgi Yayınevi
Mart 2003

Anadilimizin Söz Denizinde


Doğan Aksan – Anadilimizin Söz Denizinde

...bil dilin sözcükleri, terimleri, yabancı dillerden gelme öğeleri, atasözleri, deyimleri, insanlar arasındaki ilişkilerde kullanılması gelenek olmuş kalıp sözleri ve kalıplaşmış birtakım özdeyişler, bir bütün olarak sözvarlığı adı altında ele alınır. (s. 13)
(kitap içerisinde yukarıda sıralanana maddeler örneklendiriliyor)

Türkçenin en eski ürünleri, Orhun ve Yenisey yazıtlarıdır.

Orhun Yazıtları hakkında çalışmış olan Fransız Türkoloğu R. Giraud, yazıtların soyut sözvarlığından yoksun olduğundan söz ediyor. (s. 26) (Bu iddia küllüm yalandır)

Türkçede,
İnsan yavrusuna,
Ad olan en eski sözcük ogıl (oğul)dur. Oglan, bunun çoğul biçimidir.
Çocuk ise Türkçeye sonradan, Rusça çoçka’dan geçen ve “domuz yavrusu” anlamına gelen bir sözcüktür. (s. 34)

() sözcüğü, Karahanlı Türkçesinde insan yüzünü işaret eder. (eń / ben) (s. 37)

Hint-Avrupa dillerinde çok az kullanılan ikilemeler Türkçede yaygın olarak kullanılmış (hâlâ daha da kullanılmaktadır). (s. 81)

Aktarmaların çoğu, anlambilimde benzetme adı verilen olaya dayanır; keçi gibi inatçı vs. (s. 101)

Türkçede abartılı anlatımda öteden beri en çok kırk ve bin sözcüklerinden yararlanılmaktadır.
Dokuz sayısı da hafif sayılabilecek bir anlatımda kullanılmaktadır.
Abartmalı deyimler arasında “kan” kavramından yararlanılan örnekler vardır.
Ciğer ve yürek kavramlarının da abartmalı deyimlerde yer aldığı görülür. (s. 109/110)

Bilgi Yayınevi
Şubat 2002


Ölüm Pornosu


Chuck Palahniuk – Ölüm Pornosu

(Üzerine kusulmaklık bir roman (ya da her neyse)
Tipler:
Cassie Wright, 600 kişiyle seks yaparak rekor kırmak istiyor.
Bay 72, Cassie Wright’ın oğlu olduğunu iddia ediyor.
Bay 137, TV’de yıldızının parladığı günlere geri dönmek istiyor.
Bay 600, sırasını bekleyen heriflerden biri sadece.
Sheila, Şirket çalışanı (sadece çalışan değil, Cassie Wright’ın kızı)

Bir pilici porno filmde oynatmak istiyorsanız ona bir milyon dolar teklif etmelisiniz. Bir herifi oynatmak istiyorsanız ona sadece sormanız yeter.

Cassie Wright’ı sevmeyen ve onun tarih yazmasına yardım etmek istemeyen tek bir oyuncu yok bu çekimde.

Altı yüz herif. Bir porno yıldızı.

Cassie Wright’a, ben senin oğlunum, dedimç

Oğlu olduğumu ispatlamak için Cassie’ye Branch Bacardi’nin verdiği altın kalbi gösterdim.

Sana çok zalimce gelecek biliyorum ama evlatlık verdiğim bebeğim oğlan değildi.

Hiç kimse, çocuğuna bir servet bırakmak için bu filmi çekti diye Cassie’yi suçlayamaz.

Snuff
Türkçeleştiren: Funda Uncu
Ayrıntı Yayınları

Orhan Gökdemir – Pike, Bir Polis Şefinin Kısa Tarihi


Orhan Gökdemir – Pike, Bir Polis Şefinin Kısa Tarihi

Mafya, devletin trajik bir şekilde yetersiz kaldığı topraklarda devletin yerine geçer. Onun işini görür. (s. 19)

Hemşehrilik anlayışının erimeye yüz tuttuğu, bir topluluğa bağlı olma gereksiniminin güç kazandığı bir dünyada mafya, gelecek umudu veren bir modeldir. (s. 20)

(Cemaate ne de çok benziyor)

CIA’da İtalya’daki örgütlenmesinde İtalyan mafyası ve Vatikan sağcılarını aynı örgüt içinde bir araya getirmişti. Faşist Mussolini döneminin polis teşkilatını yeniden örgütleyerek yeni çeteler yarattı.

Propaganda 2 ya da bilinen adıyla P-2 böyle kuruldu. (s. 21)

(60’ların sonu) …P-2’nin liderliğini yürüten Licio Gelli,
…birkaç yıl sonra ABD tarafından İtalyan istihbarat örgütü SİFAR’ın içine yerleştirildi.
(emirleri) …eski Nazi Henry (Heinz) Kissinger’dan alıyordu. (s. 22)

(Kissinger) 1923 yılında Almanya’nın Fürth kentinde Yahudi asıllı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
1943 yılında ABD vatandaşı olur olmaz istihbaratçı olarak çalışmaya başladı.
Türk Süper NATO’sunun koruyucusu ve akıl hocası işte bu Kissinger’dır.
(22 sayfada Nazi olarak tanıtılan Kissinger 23. sayfada Yahudi asıllı olup 1943 yılında ABD vatandaşı oluyor, ilginç bir hikâye olmuş)
Ecevit onun yetiştirmesiydi.
Demirel ise attığı her adımı ona danışacak kadar yakınlık duyuyordu. (s. 23)

Elazığ, Anadolu’nun yoksul kentlerinden biriydi. İşsizlik çok yaygındı. İşsiz gençler Zülfü Ağar Polis Okulu vasıtasıyla devlet memuru olup maaşa bağlandıkça Elazığ’da Ağar’ın gücü arttı. (s. 45)

Bir polis müdürünün bir partinin yandaşı olması nasıl izah edilebilir?
Bunu yaptığı anda da halka hizmet koşulu ortadan kalkıyor. (s. 46)

42 yaşında Emniyet Genel Müdürlüğü’ne atanan Mehmet Ağar,
Özel Harekât Timi’nin eğitimini MİT’ten emekli yarbay Korkut Eken’e verdi. (s. 51)

1993 yılında MGK bir karar alarak çetelerin kurulmasının yolunu açmıştı.
Örgütte özel timden polisler, bazı askerler ve Çatlı’nın arkadaşları da yer alacaktı.
Cumhurbaşkanı Özal ve dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, devletin resmi olmayan kişilerle işbirliğine gitmesine karşı çıkıyorlardı. (s. 95)

Gayrı resmi güçler göreve çağrılırken bu güçler hakkında en geniş bilgilere sahip olan gazeteci de faili meçhul bir cinayetin kurbanı olmuştur. (s. 96)

…Genel Kurmay Başkanı ile çatışan Orgeneral Eşref Bitlis, Özal’a doğrudan raporlar vermeye devam etti (Çekiç Güç ve Özel Harp Dairesi’nin tasarrufları hakkında). Ancak Özal’da, Bitlis’i Bush’a rapor etmeyi sürdürdü. (s. 99/100)

Özal bu raporları ABD’nin Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz’e de vermişti. (s. 100)

Tarık Ümit’i kaçıranların İbrahim Şahin’e bağlı özel timciler olduğu bilgisi Susurluk muharebesinden sonra sızdırıldı,
Ümit’in kaçırılışında Mehmet Ağar’ın haberi, Abdullah Çatlı’nın parmağı vardı.
Ömer Lütfi Topal,
…aynı özel timciler tarafından öldürülmüştü. (s. 119)

Özer Çiller’in Kumarhaneler Kralı Topal cinayetine karıştığı savı TBMM tutanaklarına da geçti. Suçlanan özel tim görevlisi (Ayhan Çarkın) sorgusunda cinayet emrini veren Çatlı’nın emri Bucak’tan, Bucak’ın Ağar’dan, Ağar’ın da Özer Çiller’den aldığını söyledi. (s. 128)

Kumarhanelere yasak, buralara el koymak için getirildi. (s. 130)

Çiviyazıları
4. Baskı, Temmuz 2002

Emile Durkheim – Sosyolojik Metodun Kuralları


Emile Durkheim – Sosyolojik Metodun Kuralları

Eğer toplumlar bilimi diye bir şey varsa, bunun, geleneksel önyargıların basit bir yorumundan ibaret olmadığını, fakat şeyleri, sıradan insana göründüklerinden farklı biçimde gösterdiğini bilmek gerekir. (s. 7)

Bir şeyin normal karakteri ile bunun uyandırdığı itici duygular bir arada bulunabilir. (s. 9)

Toplumun gerek kendi kendisini, gerekse onu çevreleyen dünyayı tasavvur ediş tarzını kavramak için ele alınması gerekli olan şey, bireylerin doğası değil, toplumların doğasıdır. (s. 22)

Gerçek olan her şeyin kendisini empoze eden, hesaba katılması gereken ve nötralize edilebilse bile hiçbir zaman tümüyle ortadan kaldırılamaz olan bir doğası vardır. (s. 29)

Kolektivite tarafından tesis edilen bütün inançlara ve bütün davranış tarzlarına kurum adı verilebilir. Böyle olunca da sosyoloji şu şekilde tanımlanabilir: kurumların, onların ortaya çıkışının ve işleyişinin bilimi. (s. 30)

Hayatının daha ilk günlerinden itibaren çocuğu belirli saatlerde yemeye, içmeye, uyumaya, sakin ve itaatli olmaya zorlarız.

Çocuğun üzerinde her an hükmünü icra eden baskı, onu tıpkı kendi imajına göre şekillendirmeye yönelik toplumsal çevrenin baskısıdır ki, bunun temsilci ve araçları öğretmenlerle ana babalardır. (s. 41)

…bir fenomen ancak toplumun bütün üyelerini ya da hiç değilse çoğunluğunu kapsadığı ve dolayısıyla genellik arz ettiği taktirde kolektif olabilir. (s. 44)

Birey üzerinde dış bir baskı icra etmeye muktedir olan ya da ayrıca bireysel tezahürlerinden bağımsız, kendine özgü bir varlığı olup, belirli bir toplum çerçevesinde genellik taşıyan, sabit ya da sabit olmayan her yapma tarzı toplumsa olgudur. (s. 49)

İlk ve en temel kural, toplumsal olguları şeyler gibi ele almaktır. (s. 51)

…iyi olan, şeylerin mahiyetine uyandır. (s. 53)

toplum, bir fikrin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. (s. 59)

Madem ki şeylerin dışı bize duyum tarafından verilmiştir o halde, özet olarak şöyle denebilir: bilim, nesnel olmak için, duyumsuz meydana gelmiş olan kavramlardan değil, duyumdan hareket etmek zorundadır. (s. 85)

Metot, normal tipin daha önceden saptanmış olması halinde işe yarayabilir. (s. 109)

Bir yapı, ne kadar sağlamca belirginleşmişse her türlü değişime o kadar direniş gösterir. (s. 117)

Mükemmellik, tanımı gereği, her türlü sınırlamadan kaçar. (s. 122)

Her birey bir sonsuzdur ve sonsuz tüketilemez. (s. 129)

Basitlik sözcüğü, ancak tam bir parçalar yokluğunu dile getirdiği taktirde belirli bir anlam taşır. (s. 133)

Şeylere duyduğumuz ihtiyaç, onların şu ya da bu olmasını sağlayamaz. (s. 142)

…hükûmete, kendisine gerekli olan otoriteyi kazandırmak için bu otoriteye ihtiyaç duymak yeterli değildir. (s. 143)

…bir toplumsal fenomenin açıklanmasına girişildiği zaman, onu meydana getiren etkin nedenler ile fenomenin ifa ettiği fonksiyonu ayrı ayrı ele almak gerekir. (s. 148)

Bir toplumsal olgunun belirleyici nedenini bireysel bilinç halleri arasında değil, ondan önceki toplumsal olgular arasında aramak gerekir. (s. 166)

Toplumsal bir olgunun fonksiyonunu bu olgunun herhangi bir toplumsal amaçla olan ilişkisinde aramak gerekir. (s. 167)

Toplumsal olgular şeylerden ibarettirler ve şeyler olarak ele alınmaları gerekir. (s. 206)

Türkçeleştiren: Enver Aytekin
Sosyal Yayınlar
2. Baskı, Ekim 1994

David McGowan – Amerikan Faşizmi


David McGowan – Amerikan Faşizmi

En Büyük Sır Herkesin Gördüğüdür.

Bana öyle geliyor ki bir ya da iki nesil sonra insanların esareti sevmelerini sağlayan ilaçlara dayalı bir sistem geliştirilmiş olacak. Böylece tüm toplum acı vermeyen bir toplama kampına dönüştürülecek ve insanlar özgürlüklerinin ellerinden alınmasından mutlu olacaklar; çünkü propaganda ya da ilaç kullanarak beyin yıkama sonucunda insanlar isyan etmeye dair bütün arzularından arındırılmış hale gelecekler.
Aldous Huxley, 1959

Propagandanın ustaca ve sürekli uygulanması sonucunda insanların cenneti cehennem veya tam tersi bir şekilde sefil bir hayatı da cennet olarak görmeleri sağlanabilir.
Adolf Hitler, 1935


21 yüzyılın başında Birleşik Devletler’de yürürlükte olan politik sistemin adı faşizmdir. Elbette biz onu böyle isimlendirmekten hoşlanmıyoruz; ona “demokrasi” demeyi tercih ediyoruz. (s. 15)

Faşizmiz soykırımla eşanlamlı olduğuna dair yanlış inanç faşizmin gerçekte ne olduğunun anlaşılmasını engellemektedir. 1984 ve Brave New World gibi kitaplar da aynı çarpıtmanın yüksek sanat değeri taşıyan versiyonlarıdır. Bu kitaplar ve bunlara benzer diğerleri, otoriter bir devletin neye benzediğine dair gerçek dışı bir görüş oluşturdular ve bunun sonucunda sahte bir güvenlik hissine kapılmamıza neden oldular. (s. 18)

Faşizm: Katı tek parti diktatörlüğü, muhalefetin güç kullanarak bastırılması, merkezi hükûmetin kontrolü altında serbest ekonomik girişim, saldırgan milliyetçilik, ırkçılık, militarizm vb. tarafından karakterize edilen yönetim şekli. (Webster’s New World Dictionary) (s. 18)

Afro-Amerikalılar ABD nüfusunun %12’sini oluşturmaktadır ve uyuşturucu kullananların da buna yakın bir oranı (%13) Afro-Amerikalıdır. Fakat uyuşturucu kullanmaktan hapse girenlerin %74’ü siyahtır. (s. 23)

…her Amerikalı şunu çok iyi bilir ki bu ülkenin iki büyük siyasi partisi arasında temelde hiçbir fark yoktur.

Bu kısmı sakın hafife almayın. İllüzyonu devam ettirmek hayati önem taşır. Bu yüzden aslında benzer ideolojileri paylaşan üst düzeydeki insanlar siyasi rakipler gibi hareket eder ve birbirlerini küçümserler. (s. 30)

Gerçek şu ki birbirlerinden ancak “profesyonel” güreşçilerin birbirlerinden nefret ettikleri kadar nefret ederler.
…bunların hepsi sadece güç gösterisi. (s. 34)
Bir yalanın inandırıcılığı büyüklüğüyle doğru orantılıdır.
Adolf Hitler

Sihirle ilgili yaptığınız hilede başarılı olmanın yolu hileyi sol elinizle yaparken bütün izleyicilerin sağ elinize bakmasını sağlayabilmektir. Politika sanatı da aynen böyle işler. (s. 53)

Amerikan “demokrasisi” kazananın hepsini aldığı bir seçim sistemi üzerine kurulu. Ve küçük bir partinin, maddi kaynaklar ve medya desteğinden yoksun adayının en ufak bir kazanma şansı yok. (s. 60/61)

İsveç / İsviçre
…her iki ülke de savaş boyunca üçüncü Reich’a hayati hizmetlerde bulundular.

Nazi rejimi’nin SKF (İsveç devletininde ortak olduğu İsveç metal bilye şirketi)ile dostane ilişkileri vardı.
Savaş süresince, SKF’nin üretiminin %60’ı Almanya tarafından kullanıldı. (s. 64)

SKF’nin yöneticilerinden biri olan Hugo van Rosen, Lutwaffe’nin başkanı Hermann Goering’in kuzeniydi. Bir diğer yönetici William L. Batt aynı zamanda I.G. Farben kartelinin bir yan kuruluşu olan Amerikan Bosch’un başkanıydı. Diğer birçok Nazi şirketiyle birlikte bu iki kurum da Wall Street’teki Sullivan&Cromwell’den John Foster Dulles tarafından temsil ediliyor ve korunuyordu.

Roosevelt,
Batt’ı savaş ürünleri konseyinin başkan yardımcılığına atadı. Batt aynı zamanda Bush’un iş ortağı Avarell Harriman’ın yakın dostuydu. (s. 65)

7 Aralık 1941
7:02’de Pearl Harbor’un radar sistemini kullanan Onbaşı,
Oahu’nun sadece 130 mil kuzey doğusunda büyük bir Japon uçak filosunu fark etti. Üsleri anlaşılmaz bir şekilde bunların Amerikan uçakları olduğunu söyleyerek haberi ciddiye almadılar.

7:45’de,
…büyük saldırının ilk bombaları atılmaya başlandı.
Garip bir biçimde, sahildeki mühimmat ve yakıt depoları hedef alınmamıştı. Ve çok büyük şans eseri, filonun en değerli varlıkları olan uçak gemilerinin üçü de denize açılmışlardı.
Açıktır ki bu saldırı askeri bir amaca hizmet etmiyordu, (s. 70)

Iwo Jima adası
72 gün aralıksız bombalandı. (s. 72)

…bir savaş muhabiri
Amerikan birliklerinin Pasifik’teki vahşetini şöyle aktarıyordu: Esirleri soğukkanlılıkla vurduk, hastaneleri yok ettik, cankurtaran botlarını bombaladık, düşmanımız olan sivilleri öldürdük ya da onlara kötü muamele ettik, yaralıları öldürdük, ağır yaralıları ölülerle aynı mezarlara tıktık ve masa süsü yapmak için düşmanın kafatasındaki etleri kaynattık ya da kemiklerini büküp mektup açacağı olarak kullandık.

1944’te çekici bir sarışının Pasifik’teki nişanlısının gönderdiği Japon kafatası ile çekilmiş tam sayfalık bir fotoğrafı Life dergisinde yayınlandı. Time sevinçle şöyle haber veriyordu: “iyi tutuşturulduklarında, Japon şehirleri sonbahar yaprakları gibi yanacak.” (s. 73)

Tüm savaş boyunca Birleşik Krallık’ta toplam 60.000 sivil hayatını kaybetti.
ABD ve İngiltere, …tek bir hava saldırısı sonucunda Dresden’de 130.000 Alman’ı öldürdü. (s. 74)

Savaşacak gücü kalmadığı halde Japonya’ya atılan iki atom bombası, …Sovyetler Birliği’ne uyarıydı. (s. 77)

On binlerce insanın hayatına son verecek silahları kullanıp sonra da bunun hayat kurtarmak için yapıldığını savunmak, her zaman ve her durumda, yorum yapmayı bile gerektirmeyecek kadar saçma bir iddiadır. (s. 78)

Kırk milyonu sivil olmak üzere altmış ilâ yetmiş milyon arasında insanın öldüğü bir savaşta öldürülen Yahudi sayısı altı milyonu geçmiyordu.
…biz neden sadece bu altı milyonu hatırlıyoruz? (s. 81)

Amerika’nın savaş boyunca verdiği toplam askeri kayıp 292.000’dir.
İngilizler 300.000’in altında kayıp vermiştir. (s. 84)

İçeriğin ihyası için biçimler maniple edilir.

Saldırgan bir ülke olarak sürekli birileriyle savaşmanız gerekir ama insanlarınıza neden ölüme gittiklerini söyleyemezsiniz. (s. 88)

…kendi iç çatışmalarına dalmış bir halk, devlet için bir tehdit oluşturmaz. Toplumun sorunları için bir etnik gurubu günah keçisi yapmaya çalışan insanlar aslında tüm etnik gurupların düşmanının faşist devlet olduğunu göremezler. (s. 90)

Devlet, göz önündeki basit işlerin icrasında dikkat çekecek biçimde hatalar yapar (bunu bilinçli olarak yapar, dolayısıyla bu bir hata değil politikadır).
Halk, hata olarak gördüklerine karşı tepki verir. Bazıları lehte bazılarıysa aleyhte tepki verir.
Bu iki kutup arasındaki tartışmanın oluşması için gerekli düzenlemeleri yine devlet organize eder. Taraflar çatışarak, halk kitleleri içerisinde birikmiş olan gerilimi alırlar. Bu süreç devlete küçük hatalarla başa çıkabilme tecrübesinin yanı sıra tüm bunlar olup biterken perde gerisinde at koşturma imkânını verir.
100. sayfadan sonra yüzyıl boyunca başkanlık koltuğunda oturmuş olanların biyografilerine yer verilmiş.

(Truman dönemi)
Afyon, Türkiye’de yetiştiriliyor, Lübnan’da morfin haline getiriliyor, Sicilya ve Marsilya’daki laboratuvarlarda uyuşturucuya dönüştürülerek Küba yoluyla dağıtım ağının merkezi olan ABD’ye getiriliyordu. Operasyonun tümünü Lansky Florida’dan yönetiyordu ve Küba’daki operasyonlar da Trafficante Ailesi tarafından yürütülüyordu. (s. 137)

 Truman 3 Eylül 1946’da
Paperclip Projesini onayladı. (s. 140)

(İran Operasyonu)
Darbenin amacı Dr. Muhammed Musaddık’ı devirip yerine pek de rastlantısal sayılmayacak bir biçimde kişisel servetinin büyük kısmı, Rockefellerların sahip olduğu Chase Manhattan Bankası’nda bulunan ve babası savaş boyunca ateşli bir Nazi destekçisi olan Şah Rıza Pehlevi’yi geçirmekti. (s. 147)

“Yeni teknolojiler, toplumun gittikçe artmakta olan bir bölümünü, bütün alışılmışın dışındaki hareket tarzlarının hastalık belirtisi olduğu ve bilimsel olarak normal kabul edilen davranışların gittikçe daralan bir standardı olduğu yönünde şartlandırıyorlar.
Böylece kimsenin, hareketlerinin maniple edildiğinin farkına varamayacağı ve dolayısıyla hiçbir karşı koymanın da mümkün olamayacağı sorunsuz bir sistem ortaya çıkar.
Yaşadığımız hayat, artık değişik hayat tarzları arasında en iyi olan değildir; var olan tek hayat tarzıdır.”
Peter Schrag, 1978 (s. 193)

ABD’deki AIDS kurbanlarının çoğu tarihsel olarak yönetici elit tarafından dışlanılmış gurupların mensuplarıdır. (s. 221)

BM raporlarında şunlar yer alıyor: Hastalığın bazı Afrika ülkelerindeki genç nüfusun yarısını öldürmesi bekleniyor. Sonuçta bu ülkelerin ekonomileri ve toplumları imha olacak. (s. 223)

Önemli: 1973’te yapılan genetik araştırmalar, Stanley Cohen, Herbert Brown

Türkçeleştiren: Bahadır Gülle
Okul Yayınları
Şubat 2005

Çehov Öyküleri


Çehov – Öykü Seçkisi
Çehov Öyküleri
Tolstoy’un Seçtiği 30 Çehov Öyküsü


Maske
Maskeli balo
Dans salonundan Vyuşka kadrilinin nağmeleri duyuluyordu
Okuma salonundaysa çıt yoktu
Burası okuma salonudur, içme yeri değil
Gazeteleri içkilere tercih eden böyle akıllı insanlar nasıl olabilir?
Okuma salonunda gürültü koptu
Gürültü eden adamın milyoner fabrikacı Pyatigorov olduğunu gördüler
Aydınlar hiçbir şey söylemden, parmaklarının ucuna basarak okuma salonundan sessizce çıktılar

Aşçı Kadın Evleniyor
Yedi yaşında, tombalak yüzlü Grisa
Ona göre mutfakta daha önce hiç görmediği bir şeyler oluyor
Onu beğeniyor musun?
Ama o, efendim, yaşlı bir adam! Ihh!

Can Sıkıcı İş
…iki kâğıt var: Birinde “sağlık dilemek için”, diğerinde “rahmet dilemek için” yazılı

Gurbette
…koyun eti sizin hoşunuza gitmez çünkü Rus malıdır. Hâlbuki camı kırıp önünüze koysalar ve bu Fransız malıdır deseler, siz hemen ağzınızı şapırdatarak yemeğe koyulursunuz!
Bütün Fransızların aklı kitaptan alınmadır

Çocuklar
Hile yapan hemen oyundan atılacaktı
Tabakta para olmasaydı çoktan uyumuş olurdu
Oyundan çok bu tür oyunlarda sıkça görülen kavganın çıkmasını bekliyordu
Dünyada ne kadar çok sayı vardı ve nasıl oluyordu da bunlar birbirine karışmıyordu
Sayıları okumaya başladı

Mahkemede
…genç, sakalsız bir adli işler adayı
Kocakarının öldürüldüğü baltanın incelemesine geçildi

Telaş
Burada böyle oturup yıllarca sizin o öfkeli suratınızı seyredebilirim… Öyleyse, demek kalmayacaksınız?

Vanka
…dedesi Konstantin Makariç’i gözünün önüne getirdi
Yazmaya devam etti
Dün beni yine dövdüler
Al beni buradan

Evde
Sana kızgınım ve artık seni sevmiyorum
Sen artık benim oğlum değilsin
Ben sana ne yaptım?
Sigara içiyor musun?
Ben sigara içiyorsam bile, bundan sigara içebilirsin anlamı çıkmaz

Kaçak
Anne bak, serçe!
Sus, çocuğum, sus!

---

Bu kitap için: Çeşitli insan manzaralarının kuru (bu bir övgü ifadesi) ve çoğunlukla tatsız tasviri… Buradaki öyküler (Maske hariç) okunmasa, hatta unutulsa bile bir şey kaybetmeyiz.

Dünya Yayıncılık
Hazırlayan: Birsen Karaca
Haziran 2004