26 Nisan 2015 Pazar

Ernst Cassirer - Sembolik Formlar Felsefesi - Mitik Düşünce

Ernst Cassirer - Sembolik Formlar Felsefesi
2. kitap: Mitik Düşünce


Felsefe mitosa ve onun ürünlerine, diğer büyük kültür alanlarından daha önce yönelir. Bu tarihsel ve sistematik olarak açıkça anlaşılabilir. Çünkü esas felsefe kavramına net ifadesine, önce felsefenin mitik düşünmeyle mücadelesinde erişilir ve felsefenin gerçek görevine çok bilinçli biçimde nüfuz edilir...
Her varoluş biçimi ilk olarak mitik düşünmenin ve mitik hayal gücünün atmosferiyle örtülmüş şekilde ortaya çıkar. (s. 15)
Mitosun sembolik içeriği, refleksiyonun açığa çıkarmak ve mitosun gerçek çekirdeği olarak keşfetmek zorunda olduğu bir akli bilgi içeriğini kuşatmakta ve gizlemektedir.
Mitos, güncel felsefenin kavram diline çevrilerek, ister kurgusal, ister doğabilimsel ya da ahlaki olsun, bir gerçekliğin elbisesi şeklinde kavranarak anlaşılıp 'açıklanır' (s. 16)
Platon mitik dünyayı kendi içine kapanmış bir bütün olarak görür ve mitik dünyanın bütünüyle saf bilginin bütününü birbiriyle karşılaştırıp ölçmek için, mitik dünyanın bütününü saf bilginin bütünüyle karşılaştırır.
...mitos, içinde yalnızca oluşun dünyasının beyan edilebildiği kavram dilidir. (s. 17)
Zihnin kuşatıcı bir sistematiği talep edildiğinde, inceleme geriye, mitosa kadar gitmek zorunda kalır. Bu bakımdan Giambatista Vico, nasıl yeni bir dil felsefesinin kurucusu olduysa aynı şekilde baştan aşağı yeni bir mitoloji felsefesinin de kurucusu olmuştur.
Zihnin esas ve gerçek birlik kavramını Vico; mitos, sanat ve dil üçlüsünde görür. Fakat Vico'nun bu düşüncesi, öncelikle manevi bilimin romantik felsefede ortaya çıkan temelinde, tam sistematik kesinlik ve açıklık konumu kazanır. Burada da romantik edebiyat ve romantik felsefe, birbirinin yolunu karşılıklı olarak kolaylaştırır. (s. 18)
Mitosun dünyasındaki dolaylı bir şeyin, yalnızca başka bir şeyin, yalnızca başka bir şeyin örtüsü olarak görülüp apaçık anlaşılır hale getirilmesine yönelik her deneme artık kesin biçimde reddedilmelidir. Herder nasıl dil felsefesinde mecaz ilkesini aştıysa, aynı şekilde Scheling de aynı ilkeyi, mitoloji felsefesinde aşar. Scheling böylece, mecaz yoluyla görünüşteki açıklamasından geriye, yani sembolik ifadenin temel problemine gider, Scheling mit dünyasının mecazi yorumu yerine "totolojik" yorumunu; yani mitik biçimleri zihnin özerk ürünleri olarak kabul eden, onların özel bir anlam ve biçim verme ilkesinden doğru kavranmasını zorunlu kılan bir yorum getirir. (s. 19)
Bir halkın mitolojisi o halkın tarihi sayesinde oluşmaz; tam tersine, halkın mitolojisi vasıtasıyla onun tarihi kesin şekilde oluşur. Ya da bizzat halkın kaderi, yani en baştan onun payına düşen hisse kesinlikle tarih değil, mitolojidir. (s. 21/22)
Mitoloji, bilincin dışında hiçbir gerçekliğe sahip olamaz. (s. 23)
Schelling'e göre, her mitoloji, gerçek tanrı öğretilerinde ve tanrıların tarihlerinde yatmaktadır.
"...insanlığın bilincindeki asli renk, daima kendisinin aynısı olarak bilinmeyen, gerçekte gökyüzü ve yeryüzünü, yani her şeyi dolduran büyük birliğe bağlı kalmıştır" Schelling (s.36)
Defneyi gösteren Grekçe defne kelimesi sabah kızıllığı anlamına gelen Sanskrit kökenli Ahana'ya dayanır; sonuçta Apollon'un önünden kaçarken bir defne ağacı haline getirilen su perisi mitosu kendi nüvesinde, kendi nişanlısının, sabah kızıllığının peşinde koşan ve en sonunda, yerin yani kendi annesinin kucağına sığınan güneş tanrısının anlamından başka hiçbir şey değildir. (s. 46)

Düşünme Formu Olarak Mitos - Mitik Nesne Bilincinin Temel Sistemi ve Niteliği
Mitos, yalnızca kendi nesnesinin şimdiki zamanında, nesnenin belirli bir anda bilinci yakaladığı ve onu ele geçirdiği yoğunlukta barınır. Bundan dolayı mitos anı kendi kendisi üzerine genişletme ana önceden ve sonradan doğru bakma, onu özel bir an olarak gerçeklik unsurlarının bütünüyle ilişkilendirme imkanları bakımından eksiktir.

Bilinç, mitosun içinde yalın bir varolan olarak tutuklanmıştır. (s. 65)

Mitik düşünme için nasıl rüya ve uyanıklık arasında pek kesin bir farklılık yok ise, aynı şekilde yaşama alanını ölüm alanından ayıran keskin bir çatlak da pek yoktur. Yaşama ve ölüm, varlık ve varlığın yok oluşu gibi değil, aynı varlığın benzer biçimli, eş-türden parçaları gibi görülür. Mitik bilinç için hayatın ölüme ve ölümün hayata geçtiği sınırlı ve belirgin bir an yoktur. Mitik düşünme doğumu dönüş olarak düşündüğü gibi aynı şekilde ölümü devamlılık olarak düşünür. Mitosun tüm ölümsüzlük öğretileri, bu anlamda esas itibariyle olumlu-dogmatik değil daha ziyade olumsuz anlam taşır. (s. 67)
Sembol, "eşya"yı temsil etmez, eşyanın kendisi onunla aynı şey olur, öyle ki, sembol kendi şimdiki zamanında, doğrudan eşyanın yerine geçer. (s. 70)
Dil ve mitos sürekli karşılıklı temas içinde bulunurlar; kendi içeriklerini taşırlar ve birbirine bağımlıdırlar. (s. 72)
"Bir insanın özel ismi... insanın kendisinde kök salmış, insanı yaralanmadan ondan sıyrılmayan ve kazınamayan deri gibidir." Goethe (s. 73)
...nedensellik ve nesne kavramları, birbirini karşılıklı olarak sınırlar; nedensel düşünmenin formu, nesne düşüncesinin formunu ve vice versa'(çok sözlülük)yı belirler. Mitik düşünmede genel bir neden ve sonuç kategorisi eksik değildir; hatta bu kategoriler, gerçek anlamda mitik düşünmenin asıl temel varoluşunda mevcuttur. (s. 78)
Mitik düşünmenin sık sık vurgulanan ve tasvir edilen bu niteliğinin, mitik düşünmeye dıştan ya da tesadüfi olarak yapışmadığını; tam tersine, bu niteliğin zorunlu olarak bu düşünmenin iç yapısından çıktığını artık bilmekteyiz. (s. 82)
Doğanın tüm güçleri mitosa göre doğaüstü ve ilahi irade dışlaşmalarından başka hiçbir şey değildir. (s. 86)
Mitos belirli bütün durumları ya da özellikleri kendi temel düşünme formu gereğince, en sonunda cisimleşmiş hale getirmek zorundadır. (s. 95)

Mitik güç, gerçek bir madde türü varlıktır, bu şekilde yerden yere, özneden özneye geçebilir. (s. 99)

Mitik Düşünmenin Müstakil Kategorileri
Mitosta her varlık, eriyerek somut-canlı birlikler içinde/içine karışır. (s. 105)
Mitik düşünme, bu genel nitelikleriyle, kelimenin gerçek anlamında "somut" düşünme olarak kendini gösterir. (s. 106)
Mitik düşünme. 'çok renkli karışık şeylerin uzlaşması ve farklı şeylerin bir arada uyumlu kullanımı demek olan böyle bir ahlak yerine, sadece parçanın bütünle aynı, düzeyde oluşu ilkesini taşır. (s. 108)
Mitik düşünme formlarının bütün niteliklerinin sadece aracı olan ve türetilen bir şey konumuna oturduğu; formlar eksik ve yarım kaldığı sürece, mitosun düşünme formundan hareketle, mitik seyir ve yaşama formuna nüfuz edilemeyeceği sonucu çıkar. (s. 116)

Seyir (görü) Formu Olarak Mitos Mitik Bilinçte Mekan ve Zaman Dünyasının İnşaası ve Düzenlenişi - Temel Karşıtlık
Mitik bilinç, nesneyi geliştirerek ve kendisi için inşa ederek mülkiyetine geçirmez; tam tersine bu bilinç, nesneye kendini kesin biçimde ve tam olarak kaptırmış haldedir.
Mitik bilinçte sadece nesne vasıtasıyla basit duyusal uyarılmışlık vardır. (s. 120)
Mitik yaşantı formlarının tüm zenginliği ve dinamikliği, kutsal kavramında sözü edilen varoluş 'kabulü'nün tam olarak etkili olmaya başlamasına ve gelişerek bilincin yeni alanlarını ve içeriklerini etkisi altına almasına dayanır. (s. 128)

Mitos Formları Öğretisinin Ana Çizgileri - Mekan, Zaman ve Sayı
1. Mitik Bilinçte Mekanın Düzenlenişi
Mekansal uzaklığı mitos, mitik düşünmenin bu kendine özgü ilkesi dolayısıyla sürekli reddeder ve ortadan kaldırır. (s. 143)
Olan şey, bulunduğu yere tamamen belirli içsel bağlarla bağlanmış olarak algılanır. (s. 145)

2. Mekan ve Işık - 'Yön Belirleme' Problemi
Her sembolik formun kendine özgü sırrını oluşturan ve bilinçte yeniden felsefi hayret uyandırması gereken şey, ikincil biçim vermede değil, bu birincil biçim vermede yatmaktadır. (s. 148)
...her düşünme de, ilk bakıştaki duygu temeline dayanır. (s. 149)
Mitik zihin, her tan kızıllığının başlangıcında her yeni günün doğuşunda, dünyanın ışıkla yaratılışını yeniden deneyimler.
Herakleitos'in "güneş her günde yenidir" sözü, gerçekte mitik zihin içinde ifade edilen bir anlatmadır. (s. 151)
Kutsallaşma, belirli bir alanın, mekanın bütününden ayrılıp giderek diğer alanlardan ayrılması ve adeta dini olarak çevrelenmesi ve herkesin onun etrafında pervane olmasıyla başlar. (s. 159)
Gerçek bir mitik-dini ilk duygu, mekansal "eşik" olgusuna bağlanır. Eşiğin kutsallığı, esas itibariyle tanrının ikametgahını koruduğu gibi, bölge ve tarla formu içinde de, coğrafyayı, tarlayı ve evi her türlü düşman saldırısı ve tecavüzünden korur. (s. 160)

Mitik Zaman Kavramı
"Mitos" kendi temel anlamı gereğince mekansal değerlendirmeyi değil de zamansal bir değerlendirmeyi kendi içinde taşır. Mitos, altına dünyanın toplamının yerleştirildiği bir zamansal "manzara" çizer.
Gerçek mitos, kainatın ve onun müstakil parçalarıyla oradaki güçlerin, temaşasının, belirli semboller halinde, yani tanrılar ve doğa üstü varlık yapıları halinde biçimlendiğinde, ayrıca bu yapı ve biçimlere zaman içinde bir yaşantı, bir ortaya çıkış ve oluşma tahsis edildiğinde başlar. (s. 162)
Mitosta zaman, mutlak bir bağıntı formu, yani içinde şimdiye, geçmişe ve geleceğe asit unsurların sürekli yer değiştirdiği ve birbirine dönüştüğü bir bağıntı formu niteliği taşımaz; tersine mitosta kesin bir sınır, empirik şimdiki zamanı, mitik kaynaktan ayırır ve her ikisine de tamamen gerçek ve aldatıcı olmayan bir "nitelik" verir. (s. 164)
Nesnel kozmik ve nesnel tarihsel zamanla karşılaştırılınca, mitik bilinçte gerçekten de böyle bir (zamansızlık) mevcuttur. (s. 165)
Ritüel, belirli dini fiilleri, belirli zamanlara ve zaman dilimlerine düzenli olarak tahsis etme temeline dayanır. Fiiller bu dilimlerin dışında gerçekleşirse, tüm dinsel davranış, tamamen belirli aşamalara göre, mesela yedi ya da dokuz güne, haftaya ve aya göre düzenlenir. (s. 167)

Mitos, gerçek anlamda "tarihsel" zamanı çok az tanıdığı gibi, sözü edilen matematiksel-fiziksel zamanı da çok az tanır. Çünkü tarihsel zaman bilinci de belirli "nesnel" unsurları kendi içinde taşır. (s. 171)

Geçmiş araştırılır, gelecek yeşertilir. (s. 172)
...düşünce, her varoluş ve yaşantıda hissedilebilen dönem ve ritimden, evrensel varlık ve oluşa egemen olan bir kader düzeni düşüncesi olarak zaman düzeni fikrine ulaşır. (s. 174)
Gökyüzünün belirlediği şey, insanın, insan doğasının izlediği şeydir; bu, insanın taosudur. Bu taoya bakmak, öğrenme anlamına gelir.
İnsanın erdemi ve yükümlülüğü, makro-kozmosun mikro-kozmosu dönüştürme yolunu tanımasından ve onunla buluşmasından ibarettir. (s. 177)

Mitik ve Dini Bilinçte Zamanın Oluşması
Zaman, bir büyük acı...

Dini olarak incelenince, zaman, asla olayların basitçe ve tek biçimli geçişi değildir; tersine zaman kendi anlamını, öncelikle tek tek aşamaların ayrılıp ortadan kalkmasıyla kazanır. (s. 183)
Eylem gibi acının aşılması, zaman formunun parçalanmasıyla başarılır ki bu parçalanmadan sonra ruh, Nirvana'nın gerçek sonsuzluğuna karışıp kaybolur. (s. 189)
Dini bakış açısının amacı, zamanın içinde olan ve onun içinde 'isim ve yapı' kazanan tüm şeylerle birlikte, bütün olarak zamanın kaybolmasında yatmaktadır. (s. 190)
Bütün kötülükler ve diğer varlıklar zamanın ürünüdür. (s. 197)
Logos'un kendisi açısından, zamansal kaynağın anlamı sorusu kaybolurken varlığın 'oluş tarihi' zamansal bir kaynak, sadece mitos için var olmayı sürdürmektir.
Parmenides'in öğretici şiirinin tam olarak konuştuğu mitik dilde varlığın mevcudiyeti yeniden dike (adalet) kaderin düzenine ve buyruğuna bağlanmış olarak ortaya çıkar. (s. 198/199)
Bu ayrılışta öncelikle dike (adalet) anenka (zorunluluk) haline gelir.
Saf şimdiki zaman, Platon'un idealarının niteliğidir. (s. 202)
Asla oluşa tabi olmayan, hep varolan bir şey olarak idea, düşünceye ve onun özdeşlik talebine, kendisiyle aynı olan kesinlik durumuna dayanır. Platon'a göre filozof, mantıksal çıkarımın gücü sayesinde, bu sürekli varolanın yükümlülüğünü kesintisiz olarak taşıyan kişidir. (s. 203)
Fiziksel bedensel dünya, zamanın oluşumuyla başlar. Daima varolana, sonsuz örnekler olarak idealara bakan duyu dünyasını da mümkün olduğu kadar bu dünyaya benzer şekle getirmek istemektedir. Zaman, sayılara göre daire biçiminde hareket ettiği için, sonsuz olanın ilk ve mükemmel bir taklididir. (s. 208)
Mitik zaman, insani yaşantı süreçlerinin zamanı olarak düşünüldüğü gibi, aynı zamanda doğa süreçlerinin de zamanı olarak düşünülür. Mitik zaman, biyolojik kozmik zamandır. (s. 224)

Yaşantı Formu Olarak Mitos
Mitik Bilinçte Öznel Gerçekliğin Keşfi ve Belirlenişi
Beden ve Ruh
Ölüm mitosa göre, varoluşun ortadan kalkması değil, başka bir varoluş formuna geçişidir. (s. 236)
Ruh, "gerçek" bedenin ve onun düzeninin tam kopyasıdır. (s. 237)
Mitos'dan Ethos'a dönüşümün ilk baştaki evreleri, mitik bilincin fenomenolojisinin içinde bile görülmektedir. Ruhsal varlık insanın içinde kendini duyuran ve gerçeklikte dışta kalan yabancı bir güçtür; ruh, insan onu önleyici büyüsel koruma vasıtalarıyla kendinden uzaklaştıramadığı zaman, insana egemen olan doğaüstü bir kuvvettir. (s. 247)

Ben Duygusunun Mitik Yaşantı ve Birlik Duygusundan Ortaya Çıkışı
1. Canlılar Topluluğu ve Mitik Sınıf Teşkili
Totemizm
Mitosun kendisi, "ben" ile "sen" arasındaki ilişkiyi mümkün kılan zihinsel sentezlerden biridir. Bu sentez vasıtasıyla birey ve toplum arasında belirli bir birlik ve karşıtlık, bir gerilim ve dayanışma ilişkisi gerçekleşir. (s. 261)
Woho - Kuruntu
"Tanrı tasarımlarının ayrılmasıyla bilince nasip olan kurtuluşu, Helenler'e ilk önce şairler vermiştir. Tersten bakılınca ise, ilk önce onlara şairleri veren zaman, mükemmel geliştirilmiş tanrı anlatılarını da kendisiyle beraber getirmiştir." Schelling (s. 286)
Grek destanında başlamış olan şey, dramada tamamlanıp sonuçlanır. Grek tragedyası da mitik-dini bilincin tabakasından gelişmiş ve tabakanın asıl yaşantı temelinden asla tam olarak ayrılmamıştır. Tragedya, doğrudan doğruya, dionisyak törenlerden, dans ve şarkılardan ortaya çıkar.
Fakat tragedyanın yaşadığı gelişme, onun kökleşmiş olduğu ölçüsüz-dionisyak havada tutuklanmış olarak kalmayışının sebebini bu dionisyak havanın karşısına tamamen yeni bir insan yapısının, yeni bir ben duygusunun ve özbilincin çıkış biçimini açıkça anlatır. (s. 287)
Tragedya, destanın aksine, olayın merkezini dıştan içe kaydırmak suretiyle tanrıların yapısını ve varoluş biçimini de değiştiren yeni bir ahlaki özbilinç formu oluşturur. (s. 289)
Bireysel tanrı şekillerinde kendini gösteren dini bilinç krizi, aynı zamanda topluluk bilincinin içindeki bir krize işaret eder. Bireysel bilinç şey bilincine bağlanmış bir halde kalır ve ona karışıp kaybolur. Tanrının kendisi her şeyden önce ve özellikle tek bireyin değil, soyun tanrısıdır. (s. 289)

İnsanın niteliğinin sınırlarını belirlemeğe ulaşmasını sağlayan ayrımlaşma süreci, insanı bu niteliğin içinde de sınırları kesin biçimde çizmeye ve türe özgü ben bilincine varmaya götürür. (s. 290)

2. Kişilik Kavramı Kişisel Tanrılar
Mitik Ben Kavramının Aşamaları
İnsanın bulduğu her yeni araç-gereç, bana göre sadece dış dünyaya biçim vermeye değil, ayrıca insanın özbilincinin biçimlenişi yolunda yeni bir adım atılması anlamına gelir. (s. 314)
Sembolik formlar felsefesi, kendi sorusunu zihinsel ifade fonksiyonunun tüm unsurlarına yöneltir. Sembolik formlar felsefesi bu unsurlarda varlığın kopyalarını ya da suretlerini görmez, onlarda, şekillendirme tarzlarını ve sistemlerini görür. Onlarda vakıf olma organlarını değil, anlam verme organlarını görür.
Dil, mitos, sanat onlar her zaman sadece zihnin kendiliğindenliğinin özgürlüğünün ifadesi olarak anlaşılabilen ürünlerden hareketle bir dünya açığa vururlar.
İnsan, kendi gerçek varlığını, sadece kendi tanrı sembollerinin/sembolünde görsel hale getirebildikçe, onun kendini kavraması ve tanıması gerçekleşir. (s. 317)

İbadet Kurban
Eylem, mitik açıklamanın (kutsal söz)ün tamamlayıcı olarak eklendiği ilk şeydir.
"Bu birlik, öznenin ve onun özbilincinin yeniden kurulması, uzlaşma, katılmanın doğurduğu olumlu duygu, diğer mutlağa katılmayı ve onunla birlik olmayı hakikat olarak da ifade etmek; bölünmüşlüğün bu ortadan kalkışı, ibadet alanını oluşturur." Hegel (s. 319)
Kült, öznenin kendi sonsuz sürecini ibadet edilen varlığın özüyle özdeş olarak konumlayabilmesidir. Çünkü ibadet etmede ben, bir yönüyle tanrı, diğer yönüyle de dini özne olarak ortaya çıkar; ama kesinleşen şey aynı zamanda her ikisinin somut birliği olur ki, bu birlik sayesinde ben tanrı da ve tanrı da bende bilinir. (s. 319)
Sadece insan ilahi olanı büyüsel vasıtayla yenilmesi gereken değil, dua ve kurban vasıtasıyla uzlaşılması gereken kendinden üstün bir güç olarak tanır ve böylece o gücün karşısında, tedricen gerçek bir ben duygusu kazanır. Burada da özben, sadece içeriğini dışa yansıtarak kendini bulur ve kurar. (s. 323)
Gerçek kurtuluş, sadece beni tanrılığa doğru genişletmeyen, daha ziyade yokluk içinde sona erdiren zihinsel dalış (meditasyon) getirir. (s. 326)

Mitik Bilincin Diyalektiği
Mitik eylemin başlangıcında, danslı-oyun bulunur ve bu oyun asla sırf "estetik", sırf temsil edici bir anlam taşımaz. (s. 342)
Dini formun özelliği bilinci mitik sembol dünyasının karşısına yerleştiren farklı tavır alışta kendini belli eder. Bilinç, mitik sembol dünyasına muhtaç değildir. O bu dünyayı doğrudan doğruya kendi dışına çıkarabilir. (s. 343)
Budizmdeki dini hakikat, sadece şeylerin dünyasını değil, aynı zamanda etkilemenin ve istemenin dünyasını da aşmaya çabalar. (s. 352)
...gerçek kurtuluş, sadece şeylerin ötesinde değil, ayrıca özellikle eylemin ve istemenin de ötesinde bulunmaktadır. Bu kurtuluşa ermiş olan kişi için sadece "ben" ile dünyanın karşıtlığı değil, ayrıca "ben" ile "ben"in karşıtlığı da kaybolmuştur.
Kişilik sürekli varoluşa, kendi "tinselliği"ne sahip değildir. Tam tersine o, sadece doğrudan güncelliği içinde; yani farklı biçimli yeni varoluş unsurlarının sürekli ve kaybolmasında, dünyaya gelmesi ve çekip gitmesinde mevcut olur ve yaşar. (s. 353)
Dil ve din, aynı zihinsel kökten gelerek, bir diğeriyle ilişkilenir ve bir diğeriyle en içten şekilde bağlanır; her ikisi, duyularla kavranamayacak olan şeyin duyusal olarak duyusal şeyin duyular üstü şeklinde kavranması hissinin farklı kuvvetlerinden başka bir şey değildir. (s. 364)
Gerçekliği dini olarak anlamak, gerçekliğin kendinden dışarı çıkmaz. Anlama gerçekliğin bir başkası ile ilişkilenmesine ve başkası içinde, kendi anlamına göre anlaşılmasına bağlıdır. (s. 367)
"Bizim özvarlığımızda bir sonsuzluk, bir ayak izi, her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen Tanrı'nın tam bir benzeri sokuludur." Leibniz (s. 370)
"Acaba bir mucize nedir?
Bana söyler misiniz?
Acaba hangi dilde... bir şey, bir işaret ve sezdiriciden başka bir anlama gelir?
Aynı şekilde bütün diğer deyimler, bir görünüşün sonsuzla, evrenle doğrudan ilişkisinden başka hiçbir anlam ifade etmez; bu ise, bir sonlunun, yani doğanın yokluğunu açığa çıkarmaz mı?
Mucize, olaya verilen dini isim değildir; her şey en doğal olanların tümünde hakim olan kavrayış, onların dini nitelikteki/nitelikli kavranışına uygun olur, olmaz, bir mucize ortaya çıkar."
Schleirmacher (s. 372)
Bir olayın dini anlamlılığı, artık onun içeriğine değil formuna bağlıdır. (s. 372)
Sembol, zihin üzerinde, artık bağımsız şeysel bir şey olarak etki icra etmez. Artık o zihin için gerçek bir yaratıcı gücü ifade eden bir şey haline dönüşmüş olur. (s. 374)

Türkçeleştiren: Milay Köktürk
Hece Yayınları
2000, Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder