23 Nisan 2015 Perşembe

Etkili İletişim Teknikleri

ETKİLİ İLETİŞİM TEKNİKLERİ
Doğru Anlamak
İletişim, insanın varlığını sürdürme biçiminin bir ürünüdür. İletişim, aynen insan gibi, tüzel bir kişilik olan kurumların da varlıklarını sürdürme biçimlerinin bir ürünüdür. İnsan etkinliklerinin ve ilişkilerinin tümü iletişimle ilgilidir. Bu nedenle de kaynaklarda iletişim sözcüğünün birbirinden çok farklı tanımlarıyla karşılaşırız.
Anlama konu olan ifadelerin (yazılı, görsel, sözlü, fiziksel, soyut vs.) tümünün iletişim kategorisinde bir yeri vardır.
-       İletişim; toplumsal hayatın temel araçlarından biridir.
-       Örgütsel ve idari yapılanmayı mümkün kılan bir araçtır.
-       Sosyal uyum için öğrenilmesi / dikkat edilmesi gereken bir unsurdur.

İletişim, kelimeler, ses tonu ve beden dilinden oluşan bir bütündür.
Kelimeler “ne” söylediğimizle; ses tonu ve beden dili “nasıl” söylediğimizle ilgilidir.
İletişimi yapılandırmada, kelimeler aynı kalmak koşuluyla, kelimeler %10, ses %30 ve beden dili de %60 oranında rol oynar.
Kelimelerin etkisi %10 olarak düşünüldüğünde karşımızdakinin bizi doğru anlaması için ses tonumuzun ve beden dilimizin ne kadar da etkili ve önemli olduğu apaçık ortadadır.

Beden Dili
İfadenin doğru anlaşılması için beden dilinin ne söylediği öncelikle dikkate alınmalıdır. Öyle ya; iletişimde beden dilinin rolünün % 60 olduğunu belirttik.
1- Ses tonu ve konuşmanın akıcılığı mesajın iletimindeki etkinlik açısından önemlidir. Üzerinde ölü toprağı varmış gibi konuşan birinin yahut sözcükleri ağzında yuvarlayan birinin söyledikleri ne kadar etkili olabilir!
2- Beden duruşu (yüz yüze iletişim).
3- Mimikler beden dilinin en önemli bileşenleridir. Duygu ve düşüncelerin ifadesi sözden ziyade mimiklerden okunur.

Algı
Dış dünyanın farkındalığı algıyla başlar.
Algıyı belirleyen ya da etkileyen en önemli süreçlerden biri dikkattir.
Öğrenme, dikkat sayesinde gelişen bir süreçtir.
Algı olmadan düşünce, düşünce olmadan da iletişim sağlamak mümkün olamaz.
Algı toplumdan topluma, kişiden kişiye ve aynı kişide zaman içinde değişim sergileyebilir.
İnsanların kültürel değerleri, fizyolojik özellikleri, kişisel deneyimleri ve çevresel faktörler algının farklılaşmasının nedenleridir.
Özellikle modern kent hayatında bireyler sürekli olarak algı taarruzu altındadırlar. Buna karşılık olarak her birey belli bir algı filtresi geliştirir (algıda seçicilik).
İletişimciler algı filtrelerinden kurtulmak için çeşitli yollar denerler:
1- Ses ve ışık gibi güçlü fiziksel uyarılar,
2- Duygu uyandırma,
3- Ani çıkışlar, sürprizler,
4- Eski bilgileri tamamlama,
5- Belirli bir ihtiyacı giderme vaadi gibi…

Dinlemek
Anlamak; niyet, bilgi ve gayret gerektirir. Sürecin tamamında da iyi bir dinleyici olmak gerekir.
Dinlemek sadece duymak demek değildir.
Dinlemek önem vermektir.

Dinliyor gibi görünmek (bu sırada hayal kurmak), söylenenler arasından kendimizi ilgilendiren sözcükleri seçmek, karşımızdaki meramını anlatırken vereceğimiz cevabı düşünmek, karşımızdakinin ne söyleyeceğini tahmin etmeye çalışıp sürekli olarak konuşmayı bölmek (akıl okumak), karşılaştırma yapmak (söylenenlerden yola çıkarak yaşadığımız bir olayla benzerlikler kurmak) ve de son olarak ön yargılar etkin dinlemeye engel teşkil eden durumlardır.

Dinleme bilişsel bir süreçtir.
Etkin dinlemenin göstergelerinden biri geri bildirimdir. Anlatıcıya yöneltilen sorular dinleme ediminin verimini gösterir.

Empati
Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır.
Kişinin olaylara karşısındakinin bakış açısından bakması, onun duygu ve düşüncelerini doğru anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine empati denir.
Empati kurma becerisine sahip kişiler, çevreleri tarafından aranan, sevilen kişilerdir.

Empati üç aşamadan oluşur:
• Olayları karşımızdaki gibi algılamaya çalışmak
• Karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamak
• Kendisini anladığımızı karşımızdakine sözlerimizle, ses tonumuzla ve beden dilimizle ifade etmek.
Görüldüğü gibi, empatinin en önemli unsuru karşımızdakini dinlemekten geçmektedir.
Size derdini anlatanı dinlersiniz, böylece o kişi kendisine değer verildiğini, saygı gördüğünü anlar ve kendini açar. Bu durum o kişiyi doğru anlamamızı sağlar.

Empati ve sempati birer iletişim etkinliğidir. Sempati, bir insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir.
Empati kurulduğunda ise karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini anlamak esastır. Empatide hak vermesek de anlamaya çalışırız, sempatide hak vererek doğruluğunu ve duygu paydaşlığını yanlış olsa bile devam ettirerek anlamaya çalışırız. Empatide özdeşim kurarak anlamak varken, sempatide “yandaş” olmak esastır.

Doğru Anlatma
Birey öncelikle kendisi için etkin iletişimi gerçekleştirmelidir. Kendisi için bunu ne kadar başarırsa çevresi içinde etkinliği sağlamış olur.
Saygı, sağlıklı ve mutlu bir iletişim için şarttır. Kişinin en başta kendisine saygı duyması gereklidir ki başkalarına da saygı duyabilmelidir.
Düşünceler, duygular ifade edilirken önemli olan ne anlatıldığı değil, nasıl anlatıldığıdır.
Birey, kendi duygularını açarak kendisi ile ilgili farkındalık düzeyini arttırırken, karşısındaki kişi tarafından duygularının anlaşılmasına olanak sağlar.
Duyguları açıklarken birey kendi duygularından bahsediyorsa bunu ben dili ile ifade eder.
“ben dili”, bireyin karşısındaki kişiyi suçlamadan, küçültmeden, bir konuya ilişkin, duygu ve düşüncelerini iletmesidir.

Kızgınlık
Kızgınlık kavramı da diğer büyün duygular gibi iletişim açısından olumsuz bir etki yaratır. Burada önemli olan duygu kontrolünü doğru bir şekilde sağlamak ve kızgınlığın bir iletişim engeli olmasının önüne geçmektir. Etkili bir iletişimi sağlayabilmenin en önemli yolu da duygu kontrolüdür.
Kimileri sevgiyi yitirme kaygısıyla kızgınlıklarını sürekli bilinçaltına itme alışkanlığı geliştirir, ama bundan ötürü insanlarla birlikteyken nedenini bilmediği bir tedirginlik yaşar.
Düşmanca duyguların bilinçaltında yoğunlaştığı bazı durumlarda ise kişi, bu duyguları denetim altında bulundurabilmek için tam karşıtı tutumlar geliştirerek insanlara karşı aşırı sevecen davranışlar geliştirir.
Eğer bir insan, abartılmış bazı davranışlar gösteriyorsa gerçekte o davranışın tam karşıtı duygular yaşamakta olduğunu da düşünmek gerekir.
İnsan kızgın olduğu için diğer insanlardan korkar, insanlardan korktuğu için de onlara kızar.
“Neden kızarız?” sorusunun cevabı çoğu zaman hak etmediğimiz bir durumla karşılaşmaktır.
Kızmamıza neden olan diğer bir unsur da beklentilerimizdir.
Öfke duygusuna en sık yol açan nedenlerden birisi hedefe yönelik davranışlarımızın engellenmesidir.
Haz duygusunu engelleyecek her durum, olay veya kişi, insandaki öfke duygusunun en başta gelen sebebidir.
Engellenmeler bir enerji doğurur. Bu enerji yapıcı da kullanılabilir, yıkıcı da kullanılabilir.
Kızgınlığı devam ettiren kendi düşünce süreçlerimiz ve eylemlerimizdir.

Beyinde bademe benzer bir çekirdek olan amigdala, duyguların merkezidir. Amigdala bizim kızmamıza sebep olan yerdir. Kızgınlık, korku gibi duygular burada oluşur.
Prefrontal lob, bilgilerin toplandığı, süzgeçten geçirildiği ve ne yapılacağına karar verildiği bölgedir. Prefrontal lob, duyguların kaynağı olan amigdalayı zihinsel bir yapıya oturtur.
Amigdala ile prefrontal lobu beraber barışık yaşatabilmeyi başarmak gerekmektedir.

“BEN” MESAJI, “SEN” MESAJI
İletişimde kızgınlığı bastırmak hiç doğru bir şey değildir. Kızgınlığımızı dışa vurmamız ama bunu da sağlıklı bir biçimde dışa vurmamız gerekmektedir.
Bunun yolu da “Ben Dili”ni kullanarak iletişim kurmaktan geçer.

Kızgınlığın sağlıksız dışa vurulma biçimleri:
• Suçlu hissettirmek
• Akıl okumak (ön yargıyla hareket ederek söylenenleri yaftalamak)
• Tuzak kurmak
• Kaçınmak
• İma etmek (kızgınlığı belli etmek ama nedenini belirtmemek)
• Eleştirmek (farklı konularda karşımızdakini eleştirmek)
• Öç almak

Karşımızdaki kişilerle sorun yaşadığımızda, dikkati karşımızdakinin yanlış olan davranışlarına çekmekle sorunu çözemeyiz. Bu durum, kişilerin savunmaya geçmesine neden olur. Bu noktada ben dili yerine sen dili kullanılmalıdır.
Konuşma esnasında sözünü kesen kişiye “sürekli sözümü kesiyorsun…” diye çıkışmak yerine “sözümü kestiğinde kendimi önemsenmemiş hissediyorum” demek karşımızdakini çözüme yönelik işbirliğine davet eder.

A Tipi Adam: Hayvanlara eziyet edenlerden nefret ederim. Randevularına sadık kalmayanları hiç sevmem. Hayatın tadını kaçıranlardan kaçarım. Savaş karşıtıyım.
B Tipi Adam: Hayvanları sevenleri severim. Randevularına sadık kalanları takdir ederim. Hayatı zevkli kılan insanlarla yaşamaktan hoşlanırım. Barış yanlışıyım.

İkisi de aynı şeyleri söylüyor ancak A tipi adam sen dili ile konuştuğu için itici; B tipi ise ben dili ile konuştuğu için çekici görünüyor.
"Ben" dili, kişinin o anda karşılaştığı durum veya davranış karşısında, kişisel tepkisini duygu ve düşüncelerle açıklayan bir ifade tarzıdır.

Sen mesajı genellikle kızgınlık ifade etmek için kullanılır. Sen dili, iletişimi engeller.

Olumlu İlgi
İletişimde başarılı olmak için ben dili ile konuşmak yeterli değildir, olumlu ilgi de gereklidir. Olumlu ilgi, karşı tarafa değer verildiğini gösterir.

Sanal İletişim
Aile ve sosyal çevre iletişimi: küçük gurup iletişimi
Yabancı toplum veya topluluklarla iletişim: kültürlerarası iletişim
Medya ve benzeri görsel iletilerle sağlanan iletişim: kitle iletişimi
Teknoloji ve bilgisayar güdümlü iletişime sanal iletişim de denilmektedir.

İletişim
İletişim daima bir bağlam içerisinde gerçekleşir.
İletişim bağlamının üç boyutu; fiziksel, sosyo-psikolojik (bireylerin ve ortamın kimliği) ve zamansal boyut olarak sınıflandırılır.

Kaynak ve Alıcılar
İletişimin, birinin iletiyi gönderen bir diğerinin de iletiyi alan bireyler arasında gerçekleştiğini düşünebiliriz. İletişimin kaynak-alıcı arasındaki bu ikili işlevini birbirinin yerine geçme olarak vurgulayabiliriz.
Her birey bir diğerinden farklı olduğu için, iletişimde, seçtiğimiz ve gönderdiğimiz iletilere çok dikkat etmemiz gerekir. Aynı iletinin bir arkadaşımızı sevindirirken bir diğerini üzeceğini unutmamak gerekir.

Kodlama ve Kod Açma
İletişimde ileti üretme süreci, iletişim çalışmalarında, iletiyi kodlama olarak tanımlanmaktadır.
Kodlanmış iletileri diğer bir deyişle ses ya da yazı biçimine dönüştürülmüş iletilerin kodlarını çözme işlemine de iletinin kodunu çözmek veya kod açma denir.

İletiler ve Kanallar
Sözel veya sözel olmayan ve isteyerek ya da istemeyerek, kasıtlı veya kasıtsız gönderilen (kodlanan) iletilerimiz bizim iletişimimizi oluşturur.
İletişim çok seyrek olarak tek bir kanaldan oluşmaktadır. Genelde bir, iki, üç ve hatta dört kanaldan anlık olarak (eş zamanlı) iletişim gerçekleşmektedir. Yüz yüze iletişimde sözler, jest ve mimikler, koku gibi duyu algılarına hitap eden unsurlar ve beden teması iletişim sürecinin kanalları olarak düşünülmelidir. Sözün kısası, iletişimde tüm duyu organlarımızı kullanırız.

Yansıma
Kaynağa geri gönderilen bilgi ya da iletiye yansıma diyoruz.

Yansıma Kaynakları
Gönderdiğimiz iletileri biz de duyumsarız.
Başka bir bireyle konuşurken hem biz ileti yollarız hem de karşımızdaki bireyden gelen iletileri alırız. Karşımızdaki bireyden gelen ileti ya da bilgilere yansıma adı verilmektedir.
İletişim sürecinde, genel olarak, biz hem kendi gönderdiğimiz iletileri hem de gönderdiğimiz iletilere karşılık bize karşı taraftan gelen iletileri yansıma olarak alırız.

Olumlu ve Olumsuz Yansıma
Olumlu yansıma kaynağa gönderdiğin iletiler yerine ulaştı ve olumlu bir izlenim yarattı mesajını iletir. Olumsuz yansıma, kaynağa iletinin değiştirilmesi ve yeniden yapılandırılması gerektiğini söyler.

Anında ve Gecikmeli Yansıma
Bireylerarası iletişimde yansıma anında gerçekleşir ancak kitlesel iletişimde (kurumlarla iletişim de buna dâhil edilmelidir) yansıma zaman alabilir.

Gürültü
Gürültü iletişim kanalındaki yaşanan herhangi bir sorunun alıcı ve kaynak arasındaki iletişimi etkilemesi durumu olarak tanımlanmaktaydı.
Fiziksel gürültü ileti ya da sinyalin iletimi sırasında bozulmaya uğraması durumudur.
Psikolojik gürültü:  Önyargılar, yanlılık, peşin hükümler, yanlış varsayımlar, kapalı görüşlülük ya da fikirlilik ve benzer zihinsel engeller iletiyi almada ve işlemede sorun çıkaran durumlar…
Anlamsal gürültü iletişimde kaynak tarafından üretilen iletilerin alıcı tarafından tam olarak anlaşılamaması durumudur. Geniş anlamda, iletişim sürecinde kaynak ve alıcının aynı dili konuşmaması durumu olarak özetlenebilir.
İletişimde gürültü kaçınılmaz bir durumdur.

BİLGİ TOPLUMU
Bilgi toplumu olma düşüncesi, bilginin ve bilgi üretiminin nasıl zaman içinde oransal olarak değiştiğini ve anlamlı bir biçimde artma gösterdiğini açıklayan deneysel (bilimsel) çalışmaların sonucunda ortaya çıkmıştır.

Daniel Bell’in Bilgi Toplumu Kuramı
1973 senesinde yayımladığı çalışmasında, “the post industrial society” olarak tanımladığı Türkçemize endüstri ötesi toplum olarak çevirebileceğimiz toplumsal gelecek yapılanmasını değerlendirmiştir. Daha sonra, Bell endüstri ötesi toplum terimi yerine bilgi toplumu “information society” terimini kullanmaya başlamıştır.

Bell’e göre modern toplum üç parçaya bölünmüştür ve her bir parça farklı ilkelerle yönetilir. Birincisi sosyal yapıdır. İkinci parça yönetim biçimidir. Üçüncü parça ise kültürdür.

Bilgi Toplumunun Özellikleri
1- Mal üretiminden hizmet üretimine geçilmiştir.
2- Bilim (teknolojinin emrindeki bilim) ve yeniliklere yönelik kurumlar (şirketler ve üniversiteler) bilgi toplumunun gözde kurumlarıdır.
3- Bilgisayarlaşmaya bağlı olarak yeni ekonomi modelleri gelişmiştir.
4- Bilginin güç unsuru haline gelmesi…
5- Karar alma süreçlerinde de bilimsel uzmanlık ayırt edici nitelik olmuştur.
6- Bilginin öne çıkması sonucunda “iş bilenin güç kullananın” deyimi karşılığını bulmaya başlamıştır (acaba).
7- Entelektüel tanımı da teknik içeriğin baskısıyla dönüşüme uğramıştır.

YENİ MEDYA VE SANAL İLETİŞİM
Geleneksel medya, bilgisayarsız medyadır (gazete, dergi, radyo, TV gibi).
Metin, ses, resim, hareketli resim ve hem hareketli resim hem de sesleri sayısal ortamlara aktarmak, işlemek, düzenlemek, depolamak ve yeniden üretmek için kullanılan araçlar bilgisayarlardır ancak yeni medya kavramı iletilerin bilgisayarla sayısallaştırılmasından çok daha ileride ve çok daha geniş bir kavramdır.

Medya Tarihi
1456’da matbaa kuruldu.
İlk gazete 1609’da yayınlandı.
19 Ağustos 1839’da Paris’te Louis Degauerre, ilk ticari fotoğraf işleme ünitesini halka tanıttı. Bulduğu mekanizmaya Degauerreotype adını vermişti. Yüzyılın sonlarında hareketli görüntü kayıtları ortaya çıkmaya ve sinemanın önü açılmaya başladı.
İlk ses kaydı ise 1877 yılında yapılmıştır.
Radyo 1920 yılında bulunmuş, TV ise 1936’da ortaya çıkmıştır.

Yeni Medya
Yeni medya geleneksel, diğer bir deyişle var olan medyanın yerini almaktan çok ona yapılan bazı ilaveler olarak tanımlamaktadır. İlave edilenleri ise sayısal (dijital) ve kümelenme olarak açıklamaktadır.

YENİ MEDYA ARAÇLARI
Akıllı Taşınabilir Ortamlar: Cep telefonları, tablet bilgisayarlar gibi internete bağlanabilen araçlardır.
PDA’lar (Personal Digital Assistant-Kişisel Sayısal Yardımcı): İngilizce kısaltması PDA olan bu teknolojik ürün bilgisayar, cep telefonu, sayısal müzik çalar ve kameradan oluşan taşınabilir bir ortamdır.
GSM (Cep) Telefonlar
Tablet Bilgisayarlar
İnternet ve Sayısal Ağlar
Web’in ortaya çıkması ve yaygınlaşması oldukça hızlı olmuştur. Şu anda büyük çoğunlukla ikinci kuşak web hizmetlerini kullanmaktayız. Web 2.0, O'Reilly Media tarafından 2004'de kullanılmaya başlayan bir sözcüktür ve ikinci kuşak internet hizmetlerini - toplumsal iletişim sitelerini, vikileri, iletişim araçlarını, folksonomileri- yani internet kullanıcılarının ortaklaşa ve paylaşarak yarattığı sistemleri tanımlar.
İkinci Kuşak Web Hizmetleri
Blog: Türkçede internet günlüğü olarak adlandırılan (Web Log) teriminin kısaltmasıdır.
RSS: İngilizce Really Simple Syndication kelimelerinin kısaltmasıdır. Web kullanıcılarının içerikte yapılan değişikleri otomatik olarak almalarını sağlayan bir tür güncelleme sistemidir. İzleyenler her an yeni bir haber alabilirler. Aynı zamanda, izleyenler haberlere yorum da yazabilirler.
Wiki: Wiki Türkçe “çabuk” kelimesinin Hawicesidir. Kullanıcıların web içeriği oluşturmalarına ve düzenlemelerine olanak veren bir tür yazılımdır. Birey ya da gruplar wikinin bu özelliğinden faydalanarak büyük çaplarda dokümanlar oluşturabilir.
Sosyal Ağlar: Bireyleri internet sistemi üzerinden birbiriyle buluşturan ve metin, ses ve video paylaşarak eşzamanlı ve eşzamansız sosyalleşmelerini sağlayan bir tür yazılımdır. En çok kullanılan sosyal ağlar Facebook, Twitter, Linkedin, Myspace, Badoo, Xing vb. olarak sıralanabilir.
Sayısal Görsel Oyunlar: Sayısal oyunlar bilgisayar ve mobil iletişim araçlarının desteğiyle dünya üzerinde eşzamanlı oynanabilir bir düzeye gelmiştir. Sosyal ağlarda oyunlar artık bir tanışma ve sosyalleşme aracı olarak da kullanılabilmektedir.

Etkili İletişim ve Toplumsal Cinsiyet

İletişim kurduğumuz kişilerin yaşlarını, geldikleri çevreyi, eğitim durumlarını, ekonomik koşullarını bilmek kiminle nasıl iletişim kurmamız gerektiği konusunda bize kılavuzluk eder.
Toplumsal cinsiyet, toplumun görmek istediği kadın ve erkek kalıplarını ve normlarına işaret etmektedir.
Toplumsal cinsiyet kalıplarının oluşturulmasında biyolojik, sosyal ve tarihsel süreçler etkili rol oynarlar.
Cinsel rollerin öğretilmesinde pek çok kurum ve pratik iş görür ve bu yolla cinsel kimlikler yapılandırılır.
Toplumsal öğrenme kuramına göre çocuk, anne ve babayı model almak suretiyle kimlik inşa eder.
Piaget’nin bilişsel gelişim kuramı ise çocukların dünyayı algılayıp kavramalarının bilişsel gelişim sürecine bağlı olduğu tezine dayanır.
Yaygın olarak erkek kamusal alanla, kadın ise özel alanla ilişkilendirilir. Kadın ve erkeğe atfedilen niteliklerde bu kalıplarla uyumludur.
Toplumsal değişmelerle birlikte toplumsal cinsiyet kavramı da büyük ölçüde değişkenlik gösterir, dönüşüme uğrar.
Türk toplumu geleneksel, otoriter ve ataerkildir. Cinsler arası ilişkiler erkeğin üstünlüğü; kadının ise değer, itibar ve güç bakımından düşük konumu üzerine kuruludur.

KONUŞMADA TOPLUMSAL CİNSİYET FARKLILIKLARI
Türk toplumunda da kadın da erkek de hem özel alanda hem de kamusal alanda varlık göstermelerine karşın, kadın kamusal alanın, erkek de özel alanın adeta misafiridir.
Genel eğilim erkeklerin kamusal alanda, kadınların ise özel alanda konuşurken daha rahat olduklarını göstermektedir.
Rekabet erkeklik için en önemli vurgu noktalarından biridir. Küçük yaştan itibaren bir erkek kendini sürekli ispat etmek zorundadır.
Konuşma bir anlamda bir pazarlık aracıdır. Bu bir çeşit yarışmadır, rekabet içerir.
Kadınlar rekabetten çok yakınlık kurmak, bağlantı içinde olmak ister.
Kadınlar yakınlığa, erkekler ise bağımsızlığa (rekabete) meyyaldir.
Bir erkek kendisine ne yapmasının gerektiğinin söylenmesinden hoşlanmazken bir kadın uyum adına kendinden istenen şeyi yapma eğilimi gösterir.
Bir sorunla karşılaşıldığında erkek çözüme odaklanır kadın ise sorunun çözümünden ziyade duygusal olarak kendisiyle yakınlık kurulmasını ister (kadın, sorun karşısında yardım ister).

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Beden Hareketleri
Giysi, bireyin kişisel tercihlerini hemen dışa vuran en temel toplumsal cinsiyet göstergesidir.
Yetişkin erkekler kadınlarla iletişim halindeyken daha dominant (baskın) ve daha buyurgan jestlere başvurmaktadır. Kadınlar ise erkeklerle iletişim içindeyken aksi bir yol izlemektedirler.
Kalıp yargılara göre kadınlar, uysal, itaatkâr, bağımlı, alıngan/aşırı hassas, kaprisli, çabuk parlayan, çabuk telaşlanan, havai, çenesi düşük, çekingen, sevecen, düşünceli, saygılı, işbirliğini seven, destekleyici ve duyarlıdır.
Erkeklere ilişkin var olan kalıp yargılarda ise erkekler, görev bilinci olan, rasyonel, aktif, mantıklı, gayretli, keskin zekâlı, kurnaz, kendinden emin, güçlü, baskın, palavracı, inatçı, kibirli, söz dinlemez ve fırsatçı olarak öne çıkar.
Bir kadın, beklenilenden daha fazla açık beden dili kullanıyorsa, beden dili keskin kodlamalar içeriyorsa erkeksi olduğu düşünülür.
Erkeğin yeterince erkeksi beden diline sahip olmaması çoğu zaman güvensizliğe yol açar, o erkek özgüvensiz algılanır ve hatta cinsel yönelimiyle ilgili şüpheler bile söz konusu olabilir.

Alan Kullanımında ve Dokunmada Cinsiyete Dayalı Farklılıklar
Kız çocuğu daha dar bir alanda anne rolüne bürünüp bebeğini besleyip büyütürken, erkek çocuğu kılıcını savururken ya da kamyonunu hareket ettirmek için çok daha geniş bir alana gereksinim duyar.
Erkekler gerek otururken gerekse ayaktayken bacakları açık durmaya, eş deyişle, daha geniş yer kaplamaya eğilimlidirler.
Kadınlar kişisel alanlarını erkeklere nazaran daha dar tutmaktadırlar.
Buna karşın, yapılan bir araştırmaya göre kadınların %56’sı erkeklere göre daha fazla yer kapladıklarına ilişkin bir algıya sahiptirler.
Kadınların algılarıyla, gerçekteki durum arasındaki bu ayrımın, erkek egemenliği karşısında ikincilleştirilmesinden ve buna bağlı olarak da kadınların kapladıkları alanın hakları olmadığını hissetmelerinden kaynaklandığı söylenebilir.
Erkeklerin kadınlara dokunma eğilimi kadınların erkeklere dokunma eğiliminden daha fazladır.

Bakışlar ve Mimiklerde Toplumsal Cinsiyete Dayalı Farklılıklar
Kadınlar bir erkekle birlikteyken konuşma sırasında dikkatle dinlediklerini belli etmek için göz temasına dikkat ederler. Erkekler sürekli göz temasına daha çok flört ilişkisinde dikkat ederler. Diğer durumlarda kadını görmezden gelmek veya küçümsemek eğilimiyle göz temasından kaçınırlar.
Erkekler çoğunluk egemenlik kurmalarına yardımcı olacak göz temasına eğilim gösterirken, kadınlar gözlem yapma ve gerekli koşullarda kendi stratejisini geliştirme amaçlı bakma eylemini gerçekleştirir.

Erkekler duygularını gizlemek adına kadınlardan daha az mimik yapmaktadır.
Kadınların erkeklerden daha fazla gülümseyip kahkaha attıkları pek çok araştırmayla saptanmıştır.
Erkekler duygularını gizlemek için mimik yapmamayı, donuk bir ifade takınmayı tercih ederken, kadınlar da duygularını gizlemek için gülümsemeyi kullanmaktadırlar.

ÇATIŞMADA TOPLUMSAL CİNSİYET FARKLILIKLARI
Birimiz diğerinin ayağına basmadan her ikimiz de aynı nokta üzerinde duramayız.
Konuşma erkekler için bir rekabet alanıyken kadınlar için yandaşlık sağlamanın bir yoludur. Çoğu kadın için çatışma karşılıklı bağ içinde olmayı ortadan kaldıran bir durum olarak algılandığı için kesinlikle kaçınılması gereken bir tehdittir. Çoğu erkek için ise çatışma rekabetçi ruhu besleyen bir ödüldür.
Kadın ve erkek arasındaki en temel çatışma alanlarından biri sahip olunan özgürlüklerle ilgilidir. Erkekler çoğu zaman hayatı bir özgürlük mücadele alanı olarak görürler. O alanın ihlali temel çatışma noktalarından biridir.
Erkekler bilinçli ya da bilinçsizce çatışarak bağ kurmaya eğilimlidirler (Gılgamış ve Enkidu).
Kadınlar çatışma sırasında doğrudan mesajlarını iletmektense genellikle meta-mesajlar yoluyla sıkıntılarını dillendirmeyi tercih ederler.

Çatışma ve Mobbing
Ortak bir çıkarın olduğu bir yerde çatışmanın olmaması neredeyse olanaksızdır.
Mob sözcüğü isim olarak, kanun dışı şiddet uygulayan düzensiz kalabalık; fiil olarak da “ortalıkta toplanmak, saldırmak veya rahatsız etmek” anlamına gelmektedir. Latincede “kararsız kalabalık” anlamına gelen mobile vulgus sözcüklerinden türemiştir.
Dr. Leymann terimi işyerinde yetişkinler arasında, çocuklarda olduğu gibi benzer zorbaca davranış özelliklerini tanımlamak için kullanmıştır. Leyman’a göre mobbing bir ya da bir kaç kişi tarafından diğer bir kişiye yönelik olarak, sistematik biçimde düşmanca ve ahlakdışı bir iletişim yöneltilmesi şeklinde, psikolojik bir terördür.
Mobbing mağduru çalıştığı kurum içinde bir sebeple farklı olan kişidir. Kişiyi çalıştığı ortamda farklı kılan bir nitelik o kişinin dışlanmasına, mağdur edilmesine yol açabilir.
Kadınların erkeklerden daha fazla mobbinge uğradığını bulgulamışlardır

İletişimde Kalite
Olumlu iletişimi engelleyen durumlar;
Kendi düşünce ve fikirlerimizi tek doğru olarak benimsemek, başkalarının fikir, düşünce ve duygularını görmezden gelmek ve önemsememek, onlara saygı göstermemek…

İLETİŞİMDE BENMERKEZCİLİK (egosantrizm)
Benmerkezci düşünme, insanların doğal olarak başkalarının hak ve ihtiyaçlarını görmemeleri gibi bir talihsizlikten kaynaklanır.
Benmerkezcilik kavramı, Piaget tarafından ortaya atılmıştır.
Benmerkezcilik bencillik değildir, fakat kişinin olayları kendine yönelik anlaması veya kişinin olayları kendini merkeze koyarak anlamasıdır. Bencillik; her olayda, her işlemde kendi menfaatini düşünme ve her işten çıkar sağlama düşüncesidir.
Benmerkezcilik ise dünyayı “ben”e dayanarak algılamaya ve yorumlamaya karşılık gelir. Benmerkezcilik, aslında çocuk ya da yetişkinin sınırlı olan düşünme kapasitesinin temelini oluşturur. Benmerkezcilik, ayrıca dikkati odaklamanın bir çeşididir. Benmerkezci kişiler kendi bakış açılarına o kadar çok odaklanmışlardır ki aynı anda bir başkasının bakış açısını anlayamazlar.
Benmerkezcilik dönemi (egosantrizm dönemi), insanda 6 yaş civarında sona erer.
Ancak çevremize baktığımızda, birçok yetişkinin hala bu dönemde olduğunu ve bu dönemde yaşadığını görürüz.
Empati, insanı benmerkezcilikten kurtarır (Carl Rogers'ın adı ile empati kavramı adeta özdeş hale gelmiştir).

Bir insanın karşısındaki bir kişi ile empati kurabilmesi için gerekli olan öğeler:
1- Empati kuracak kişi kendisini karşısındakinin yerine koymalıdır. Karşımızdaki kişinin rolüne girerek empati kurduğumuzda, o kişinin rolünde kısa bir süre kalmalı, daha sonra da bu rolden çıkarak kendi rolümüze geçebilmeliyiz. Aksi halde empati değil sempati kurmuş oluruz.
2- Empati kurmuş sayılmamız için, karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamamız gerekir. Karşımızdakinin rolüne girerek onun ne düşündüğünü anlamamız, bilişsel nitelikli bir etkinlik (bilişsel rol alma/bilişsel perspektif alma), karşımızdakinin hissettiklerinin aynısını hissetmemiz ise duygusal nitelikli bir etkinliktir (duygusal rol alma/duygusal perspektif alma). Bazı araştırmacılar empatinin bilişsel yönünü, bazıları ise duygusal yönünü vurgulamaktadır.
3- Karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile eğer anladığımızı ifade etmezsek empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız. İnsanların zihinlerinde kurdukları empatiyle, karşılarındaki kişiye ilettikleri empati arasında farklılık vardır; genelde gözlem yapar, düşünür ama söylemeyiz.
Empatik iletişim becerimizin gelişmesi için iş birliği, yardımlaşma ve dayanışmaya acık, savunucu iletişimden uzak, farklılıklar arasında benzerliği aramaya çalışan birey olunmalıdır.

Kurdek ve Rodgon’a göre, algısal (karşımızdakinin bakış açısını anlamak), bilişsel (karşımızdakinin ne düşündüğünü anlamak) ve duygusal (karşımızdakini ne hissettiğini anlamak) açıdan karşılarındaki insanın perspektifini alamayanlar, benmerkezci davranmış olurlar; dolayısıyla da onlarla empati kuramazlar.
Herkes kendi mizacını erdem kabul eder ve kendine benzemeyen kişileri hatalı bulur. İnsanın bu özelliği, yakın ve doyurucu ilişkiler kurmanın önündeki en büyük engeldir. Yapıcı ilişkiler, her bireyin birbirinin farklılığını kabul etmesini, hatta teşvik etmesini gerektirir.

İLETİŞİM BENLİKLERİ
Benlik; kişinin sahip olduğu tüm zihinsel yapının ve dış özelliklerinin bir bütünüdür.
Kişinin benliğini algılayış biçimi, kendisine olan saygının da temel mimarı olarak şekillenir. Bir başka anlatımla benlik; kişinin kendini sevebilmeye olan yatkınlığı ve kendini sevmeye olduğu kadar “sevilmeye” de layık görüp görmemesidir.
Kişinin çevresindeki insanlarla olan iletişimi, kendi benlik yapısının farkındalığında saklıdır.
Benlik kişinin hayatta ne istediğine ilişkin amaçladığı ve ideallere özgü soruların yanıtlandığı durumdur. Kısaca benlik, bireyin özellikleri, yetenekleri, değer yargıları, amaç ve ideallerine ilişkin kanılarının dinamik bir örüntüsüdür.
Benlik, insanın kendi kişiliğine ilişkin kanılarının toplamı, insanın kendisini tanıma ve değerlendirme biçimidir. Yani benlik, kişiliğin öznel yanıdır, insanın iç varlığını oluşturur.
Bireyler, davranışlarında neyin doğru, neyin yanlış olduğunu çevrelerinden gelen iletiler aracılığı ile öğrenirler. Dolayısıyla, bireyin benlik gelişiminin ortaya çıkışında iletişimin büyük bir katkısı olduğu ortadır. İletişimin olmadığı bir ortamda, benlik gelişiminden söz edilemez.

Eric Berne tarafından ortaya atılmış olan Transaksiyonel analize göre, insanın kişiliği üç bölümden oluşur. Bu kişilikleri “ego-durumları” olarak da adlandırabiliriz. Bunlar ana baba (ebebeyn), çocuk ve yetişkin benlik durumlarıdır. Bu benlik durumlarına kişisel roller de diyebiliriz. Bir insan, kişilerarası iletişim sırasında bu üç temel rolden birini ya da tümünü benimseyebilir.

Ana Baba Benliği (Ebeveyn Benliği)
Başta anne-baba olmak üzere tüm otorite figürlerine ait kayıtlarından oluşur. Yaşamın ilk yıllarında otorite figürlerinin davranışlarını izler ve kaydederiz. Yıllar sonra bu otorite figürleri gibi hisseder ve tepki veririz.
Ana baba benliği, koruyucu ve yargılayıcı, olmak üzere iki biçimde kendisini gösterir.
Koruyucu ana baba benlik durumunda, fedakârlık, başkaları için bir şey yapma isteği ağır basar. Bu benliği öne çıkmış kişiler, iyilikleriyle, insanlar üzerinde tahakküm kurarlar.
Eleştirici, yargılayıcı anne-baba tavrını takınanlar, toplumsal çıkarlar ve kurallar için başkalarını uyarır ve eleştirirler. Her şeyi belirli kalıplar içinde değerlendirirler. Bu özellikleri onları değişime ve yeniliği kapalı tutar. Bu benlik durumunu öne çıkartan kişiler için başkaları çok önemlidir. Başkalarının eleştirilerine hedef olmamak için kendi özgürlüklerinden, isteklerinden kolayca vazgeçerler.
Ana-baba benliğine sahip olan kişiler:
Yargılar, denetler, ders verir, akıl öğretir, korur ve gözetir, sahip çıkar, problem çözer, kısıtlar.

Çocuk Benliği
Çocuk ego durumu kişinin 0-7 yaş yaşantılarına ait kayıtlardan oluşur.
Çocuk benlik durumu, "doğal çocuk" ve "uyarlanmış çocuk" diye iki bölümden oluşur. Doğal çocuk, İçinden nasıl geliyorsa öyle davranır. Fiziksel ihtiyaçlarını her zaman önde tutar. Uyarlanmış çocuk ise, doğal çocuğun az ya da çok eğitilmesiyle ortaya çıkar. Az eğitilenler "asi çocuk" olup kanun ve kurallara karşı çıkar. Çok eğitilenler ise "uslu çocuk" olup kanun ve kurallara uyum sağlar.
Yaşı, eğitim durumu, toplumsal konumu ne olursa olsun her insanın içinde bir çocukluk vardır ve bunu fırsat buldukça da sergilemeye çalışır. Bu nedenle çocuk benlik, az gelişmiş ya da çocuksu bir benlik olarak anlaşılmamalıdır.
Doğal çocuk ilkel, fevri, kontrolsüz ve yardım bekleyen bir kişilik özelliği taşır. Kıskançlığını, nefretini, sevgisini en yalın biçimde gösterir.
Küçük profesör olarak adlandırılan çocuk benliği, yaratıcı, sezgileri güçlü ve başkalarını kendi istekleri doğrultusunda idare edebilen bir benlik sergilerler (şımartılmış çocuk). İş ve toplumsal yaşamlarında, başkalarıyla işbirliği içinde çalışma güçlüğü çekerler.
İnsan ilişkilerinde çocuk benliği baskın olan kişi, meraklı yapısından dolayı, karşısındakini anlamaya yatkındır; ancak anladığını ifade etmekten ve karşısındakinin duygularını yapıcı biçimde yönlendirmekten uzaktır. Sabırsız ve kendisiyle ilgili olduğundan dolayı, dinlemek için gereken çabayı göstermekte zorlanır.
Çocuk benliğine sahip olan kişi:
Kontrolsüzdür, sorumsuzdur, sabırsızdır, meraklıdır, yaratıcıdır, hazza yöneliktir, benmerkezcidir.

Yetişkin Benliği
Bu benlik, insanın akılcı ve mantıklı tarafıdır. Bu tutum sayesine ne asi olur ne de uysal. Yetişkin benlik durumu, ana baba ile çocuk benlik arasında uzlaştırıcı, sorun çözücü, bir benlik özelliği gösterir. Gerçeklere ilişkin objektif bilgi ve veri toplama ihtiyacındadır.
Yetişkin benliğine sahip olan kişi:
Akılcıdır, paylaşımcıdır, anlamaya çalışır, geliştirir ve çözüm üretir.



İLETİŞİMDE DAVRANIŞ BİÇİMLERİ
İnsanlar ilişkilerinde genellikle saldırgan, çekingen ve güvenli davranış biçimlerinden birini benimserler.

Saldırgan Davranış
İnsan davranışının en temel karakteristiği üreme ve korunma güdüsüdür. Yapıp etmelerimizin tamamı bu iki kategoriden birine aittir. Saldırganlığın kaynağı da koruma güdüsünden kaynaklıdır. Saldırganlık mutlaka belli bir amaç içindir. İnsanın edindiği eğitim ve kültür; üreme ve korunma ihtiyaçlarının belli bir düzende gerçekleşmesine yöneliktir. Hayatın hemen her alanında gözlemlediğimiz rekabet güdümlü kazanımlar(!), saldırganlık güdüsünün dönüştürülmesinin sonucudur.

Çekingen Davranış
Çekingen kişiler, duygu ve düşüncelerini ifade etmede zorlanırlar. Benlik saygıları düşüktür. Sürekli bir kaygı ve endişe içindedirler. Kendi içlerinde suçluluk ve öfke duygusu yaşarlar. Kendisini inkâr eder. Duygularına karşı dürüst değildir.

Güvenli (Atılgan) Davranış
Güven kişinin güç duygusundan kaynaklanır. Kendisinin ve başkalarının haklarına saygılıdır. Kendisine olan güveni ve benlik saygısı yüksektir.

Konuşma ve Dinleme
İletişim canlı olma özelliğini gösteren bütün varlıkların ortak bir özelliğidir.
Dil ile birlikte, insan ile diğer canlılar arasındaki en önemli farklılaşma da oluşmaya başlamıştır.
Yapısal olarak ya da kullanılan kodlara göre iletişim ikiye ayrılır:
• Sözel İletişim (Verbal Communication)
• Konuşma-Dinleme
• Yazma-okuma
• Sözsüz İletişim (Non-verbal Communication)

KONUŞMA
Konuşma, bir düşünce alışverişi, yaşantılarımızı başkalarıyla paylaşma işidir. Kişiliğimizi de, düşünsel gelişimimizi de belirleyen ana ölçüt konuşmamızdaki yetkinliğimizdir.
Konuşmayı oluşturan etmenler ses, boğumlama(telaffuz), konuşma dinamiği, sözcük hazinesi ve biçem(üslup)dir.

Konuşmada Dikkat Edilecek Noktalar
• Düşüncelerimi açık ve etkili bir biçimde belirtebiliyor muyum?
• Sözcükleri söylerken söyleyiş ve dil yanlışları yapıyor muyum?
• Sesimi duygu ve düşüncelerimi besleyecek, zenginleştirecek bir yönde kullanabiliyor muyum?
• Tekdüze mi, yoksa canlı ve hareketli bir biçimde mi konuşuyorum?
• Beden dilim söylediklerimle uyumlu mu?
• Söylediklerimi karşımdakiler kolayca anlayabiliyor mu?

Ses
Dinleyiciler, ses ile kişilik arasındaki ilişkilere bir takım “belirli özellikler” yakıştırma eğilimindedir. Ses, kişiliği bu denli yansıtmanın yanında konuşmayı da tamamen olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilir. Ses, sadece sözcükleri değil konuşmacının tutumunu, coşkusal durumunu, konuya olan hâkimiyetini de belirtir.
İşitebilirlik: Bu konudaki en temel belirleyici, konuşmacının sesinin dinleyicilere rahatça işittirilebilmesidir.
Akıcılık: Akıcılık, konuşma hızı ile ilişkili önemli bir sorundur. Konuşma hızını dinleyicilerin algılama yeterliliklerine göre ayarlamak temel ilkedir.
Beğenilirlik: Bir sesin hoşa giderliği, o sesin tınısı ile ilgilidir.

Boğumlanma (Telaffuz)
Boğumlanma, yazılmış ya da basılmış bir takım simgeleri (harfleri) seslemek, seslendirmek demektir. İletişim bilimi açısından bakıldığında; basılı bir sözcüğe bakıp da onu telaffuz eden kişi, görsel bir uyaranı işitsel bir uyarana çeviriyor demektir.

Konuşma Dinamiği
Duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek ihtiyacı bir keyfiyet değil zorunluluktur. Konuşma dinamiği ile kastedilen de budur.

Sözcük Hazinesi
Anlamlı ve bütünlüklü bir konuşma doğru anlamı veren sözcüklerle mümkündür. Bu bakımdan konuşmada sözcük zenginliği çok önemlidir (dinleyen kitleye göre uygun sözcükleri seçebilmek için de konuşmacının farklı sözcüklerle kendini ifade edebilmesi gerekir).

Biçem (Üslup)
En kısa tanımıyla üslup deyiş-söyleyiş özelliğidir.

KONUŞMANIN ÖĞELERİ

Konuşmanın ögeleri dinleyici, ortam, konu ve konuşmacı
Dinleyici
Her konuşma, en az bir kişiye bir şey hakkında bir şey söyleme işidir. Bu tanıma göre, konuşmayı oluşturan en önemli öğe dinleyicidir.
Dinleyiciler kimdir, neye karşı ilgi duyarlar, yaşları, eğitim ve zekâ düzeyleri nedir gibi soruların cevapları bilinmezse konuşmaya bir yön vermek ya da istenilen amaca ulaşmak çok zor olacaktır.

Ortam
Ortam genel olarak konuşmanın yapılacağı toplumsal ve fiziksel çevredir.
Ortam konusu ele alınırken şu noktalara dikkat etmek gerekmektedir:
Toplantının Niteliği: Konuşmanın amacını toplantının niteliği belirler.
Toplantının Programı: Toplantının amacı açısından yapılacak katkının ne olacağı öğrenilmelidir.
Toplantının Süresi
Konu ve Konuşmacı

Konuşmanın Nitelikleri
İyi Bir Konuşma Sağlam Bilgilere Dayanır
İyi Bir Konuşma Yıkıcı Değil Yapıcıdır
İyi Bir Konuşma, Konuşmanın Temel Öğelerini Çözümleyerek Oluşur: İyi bir konuşma yapabilmek için konu, dinleyici, ortam ve konuşmacı ayrı ayrı ele alınmalı ancak bir bütün olarak değerlendirilmeli ve çözümlenmelidir. Üzerinde konuşulacak konunun boyutları nelerdir? Dinleyiciler yönünden önemi nedir?
İyi Bir Konuşma, Dinleyicilerin İlgi ve Dikkatini Toplar: Hangi konuda olursa olsun dinleyicinin ilgi ve dikkati dağıldığı zaman iletişim de durur.
İyi Bir Konuşma Canlı Bir Dil, Hareketli Bir Üslup Gerektirir
İyi Bir Konuşma, Etkili Ses Tonu, El Yüz Hareketleriyle Geliştirilir
İyi Bir Konuşmada, Konuşmacı Ahlaksal Sorumlulukları Bulunduğunu Hatırdan Çıkarmaz
İyi Bir Konuşmada, Konuşmacı Gözlem Gücünü Geliştirmiş Olmalıdır
İyi Bir Konuşma, Konuşmacının Kişiliği İle Bütünleşir: Konuşmacının kişisel niteliği ve geçmişi ile konuşma ve etkileri arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır.
İyi Bir Konuşma, İlginç ve Değerli Konuları Kapsar
İyi Bir Konuşma, Belli Bir Amaca Yöneliktir

KONUŞMANIN YAPISI

Başlık
İçeriğe uygun başlığın belirlenmesi, böylelikle de dinleyenlere konu hakkında ilk izlenimin doğru verilmesi bakımından önemlidir.

Genel Amacı Belirleme
Başlık seçilirken genel amacın belirlenmesi gerekir (bilgilendirme, ikna etme veya eğlendirme amacı).

Amaç bilgilendirmek ise konuşma didaktik/öğretici olmalıdır. Amaç ikna etmek ise, bilgilendirmenin ötesinde alıcıda bir tutum değişikliği meydana getirmek hedeflenir.

Özel Amacı Belirlene
Genel amaç daraltılarak konuşmanın etkili olabilmesi için özek bir amaç belirlenir. Özel amaç tek bir cümleyle ifade edilebilmelidir. Özel amaç konuşma ile ulaşılması umulan amaçtır.
Amaç cümlesini geniş zamanda ve açıklamalı olarak yazmalı.
Amacı bir soru halinde değil cümle halinde açıklamalı.
Konuşmacı amacın çok genel kalmamasına dikkat etmelidir.

Ana Fikrin Deyimleştirilmesi
Ana fikir konuşmacının söylemeyi düşündüğü değerli bir ifadedir.
Konuşmacının, konuşma yapıldıktan sonra dinleyicinin aklında kalmasını istediği özet cümledir.

Dinleyicileri Analiz Etmek
Dinleyici Merkezlilik
Başarılı konuşmanın anahtarı “konuşulan kişiye bir doğruyu, bir bilgi ya da düşünceyi sözcüklere çevirerek mükemmel biçimde aktarmak”tır.
Kime hitap ediyorum?
Konuşmanın sonunda dinleyicilerin neleri bilmesini, nelere inanmasını ve neleri yapmasını istiyorum?


Dinleyicilerin Psikolojisi
Hiç kimse kendi istemi dışında bir şey dinlemez/dinleyemez. Ancak konuşmacı gerekli yol ve yöntemleri kullanarak izleyicilerin dinlemesini sağlamalıdır.
Her konuşma iki ileti içerir: Konuşmacı tarafından gönderilen ileti ve dinleyici tarafından alınan ileti. Konuşmacının söyledikleri mutlaka izleyicilerin referans çerçeveleri yoluyla süzülür ve yorumlanır. Konuşmacının ustalığı tam da burada ortaya çıkar.

Demografik Dinleyici Analizi
Konuşmacının dinleyicileri yaş, cinsiyet, grup üyeliği, dini kökeni, ırksal, etnik ve kültürel yapıları vb. görünür özellikler açılarından analiz etmesine demografik dinleyici analizi adı verilir.

Durumsal Dinleyici Analizi
Bu analiz türü, dinleyicilerin o anda somut olarak elde olan görünür yapılarının analizidir. Bu özellikler, dinleyicilerin sayısal büyüklüğü, fiziksel düzenleme tarafından etkilenen tutum ve davranışlar, izleyicinin konu, konuşmacı ve olaya bağlı olarak düzenlenmesini kapsar.

Dinleyici Hakkında Bilgi Edinme
Yüz-yüze görüşme ve sormaca uygulanması dinleyici hakkında önemli bilgi toplama yollarıdır.

Dinleyiciyle Uyumlaşma
İnsanlar uzman oldukları bir konuda konuşurken, kendilerini o konu ile ilgili hiçbir şey bilmeyenlerin yerine koyabilmede güçlük çekerler. Konuşmacının dinleyenlerle empati kurabilmesi gerçek bir başarıdır.

Materyal Toplamak
Bilgi birikimi ve deneyimler ilgili konuşmanın hazırlanmasında kullanılacak ilk ve temel kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır.
Görüşme de konuşma için iyi bir bilgi toplama yöntemidir.
Kütüphane ve internet de seçenekler arasındadır.

İyi bir konuşma, genellemeleri destekleyen örnekler ve fikirlerle desteklenmelidir.

İstatistikler belli bir konunun ciddiyet ve yüksekliğini kanıtlamak amacıyla da kullanılır. Sayılar belli bir konuşmada kullanıldığında sanki herhangi bir hata ya da yalan yokmuş görüntüsünü yaratır.

Konuşmalarda Önemli Noktalar
• Konuşmadan önce söylenecekler düşünülmeli ve planlanmalıdır.
• Dinleyicilerle karşılıklı bir konuşma yapıyormuş gibi davranılmalıdır.
• Dinleyicilerin gözlerine bakılmalıdır.
• Konuşmada önem taşıyan kelimeler şiddetli, önemsiz kelimeler normal söylenmelidir.
• Gerektiği zaman ses perdesi değiştirilmelidir.
• Önemli fikirleri söylemeden önce ve söyledikten sonra duraklamalıdır.

KONUŞMA TÜRLERİ
Bilgilendirici Konuşma
1- Objeler Hakkında Konuşma (Konuşma objelerine örnek olarak: Türkiye, Avustralya, kediler, balinalar, insan gözü, altın, gümüş vb.)
2- Süreçler Hakkında Konuşma: Bir şeyin nasıl yapıldığı, bir şeyin nasıl imal edildiği ya da bir şeyin nasıl çalıştığı vb. konularda bilgi verilir. Eğitim-öğretim süreçleriyle yakından ilgilidir.
3- Olaylar Hakkında Konuşma
4- Kavramlar Hakkında Konuşma

Bilgilendirici Konuşma İlkeleri
Bilgi doğru bir şekilde iletiyor mu?
Bilgi açık bir şekilde iletiliyor mu?
Bilgi alıcı için anlamlı ve ilgi çekici bir hale getirilmiş mi?

Dinleyicinin Çok Şey Bildiğini Sanmamak
Herhangi bir konuda konuşan konuşmacıların, dinleyicilerin bilgi yelpazesinin en alt düzeyini ölçü alması kolaylık sağlar. Her özel terimi tanımlamak, her düşünceyi açıklamak, her kavramı belirlemek ve ulaşılan her sonucu desteklemek etkili bir konuşma yapmak açısından önem taşır.

Konuyu Doğrudan Dinleyicilerle İlintilendirmek
Bu işlemi sadece konuşmanın girişiyle sınırlı bırakmamak, mümkün olan her fırsatta dinleyicileri konuşmaya çekmek, konuyla ilintilendirebilmek önemlidir.

Çok Teknik Olmamak

Soyutlamalardan Kaçınmak
Soyutlamalardan kaçabilmenin yollarından birisi tanımlardır. Tanımlarla sadece dışsal olaylar değil, içsel duygular da aktarılır. Bir başka yol ise karşılaştırma yapmaktır. Böylelikle bilinen terimler kullanılarak konuşmacının konusu üzerinde dinleyicileri yoğunlaştırmak mümkündür.

Düşünceleri Kişiselleştirmek
Kişiselleştirme konuşmayı eğlenceli hale getirir.

Özel Durumlarda Konuşma
Mezuniyet törenleri, nişan evlenme, emeklilik yemeği, ödül törenleri vb.

Giriş Konuşmaları

Sunuş Konuşmaları
Kısa ve açık olmalıdır.

Kabul Konuşmaları
Kısa, alçak gönüllü ve nazik olmalıdır.

Anma Konuşmaları

Yemek Sonrası Konuşmalar
Yemek sonralarında izleyicilerin nedenselliklere ya da istatistiklere dikkatini yoğunlaştırmasının güç olduğu unutulmamalıdır.

İkna Edici Konuşma
Persuasion: Rıza oluşturma, ikna etmek.
Convince: Kandırmak anlamına gelir.

• İkna edici konuşma bir sözel tartışma oluşturma ile ilgilidir

İkna Edici Konuşma Perspektifleri
Konuşmacı Perspektifi
Konuşmacı güvenilir olmalı, aksi halde ne kadar uğraşsa boşuna. Kaynak ne kadar güvenilir ise konuşma o ölçüde tutum değişikliği ortaya çıkar. Buna inanılırlık denir.
• Bilgi/uzmanlık: Bir konuşmacının yeteneği onun nitelikleri ile ilgili alandaki bilgisini kapsar.
• Güvenilirlik/çıkar: Güvenilirlik konuşmacının zihinsel ve ahlaki özelliklerini kapsar.
• Kişilik: Eğer bir kişi dinleyici tarafından çekici olarak algılanırsa, o kişi bir konuşmacı olarak daha yüksek bir ikna edebilirliğe sahip olacaktır.
• Tutumlar: Konuşmacı, bulunduğu ortama ve dinleyici kitlesine göre tutumlarını düzenlemelidir.
• Sosyo-kültürel ortam: Toplumsal olarak belli anlamlar atfedilen yaş, cinsiyet, meslek ve içinde bulunulan diğer mevkiler konuşmacının inanırlık ve güvenirliğini etkilemenin ötesinde belirler.

Dinleyici Perspektifi
Etkin konuşmacılar izleyicilerin doğasını kavrar ve iletilere nasıl tepki vereceğini anlar ve konuşmasını ona göre yapılandırır.

Konuşma Perspektifi
• Tutum Değişiminde Öğrenme Kuramı Perspektifi: Belli bazı düşünce akımları insanlardaki tutum değişimin "bir öğrenme deneyimi" sonucunda oluştuğunu ileri sürer.
• İknaya Algısal Kuram Yaklaşımı: Konuyla ilgili bir başka düşünce akımına göre tutumlar, ikna edici iletişimin dinleyiciler için olan anlamları tarafından etkilenmektedir.
• İkna Konusunda Tutarlılık Yaklaşımı: Tutarlılık kuramına göre kişiler bir bireysel tutumu, kendi inanç sistemlerindeki içsel uyumu sağlamak ve dengelemek üzere ayarlarlar. Bu kurama göre tutum değişimi bazı olay, davranış veya olguların sistemde tutarsızlık yaratması sonucu oluşur.

İkna Edici Konuşmada Sorumluluklar
İnsanlar toplumun yararına veya zararına hareket edecek şekilde inandırılabilir veya davranmaya yöneltilebilir.

Konuşmacıların Söylediklerinden Doğan Sorumlulukları
Konuşmacının sorumluluğu iki şekilde ortadan kalkar. Birinci yol konuşmacının somut delillere dayanmasıdır. İkinci yol ise sözü edilecek olayları dinleyicinin incelemesine sunmaktır.

Dinleyiciye Serbest Seçim İmkânı Verme Sorumluluğu
Eğer bir konuşmacı dinleyicilere gerçek anlamda bir seçim imkânı tanımıyorsa yapılan konuşma, bir ikna etme olayından çok, bir baskı ve yönlendirme niteliği taşır.

İkna Edici Konuşmalarda Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Hedef Dinleyici
Konuşmacı ikna edici konuşmasını hazırlarken kendisini dinleyicinin yerine koymalı ve onların olası tepkilerini kestirebilmelidir. Onları kestirebilmek ve çürütme yollarını da bilmek gerekir.
Dinleyicinin Duygularına Seslenme
Konuşmacının hedef dinleyiciyi gerektiğinde üzmesi, kızgın, suçlu hissetmesini sağlaması, korkutması, neşeli, öğünçlü kılması veya nostajiye sürüklemesi gerekebilir.
Konuşmacı eğer belli bir olgu ve sorun konusunda dinleyicileri harekete geçirmek istiyorsa duygulara seslenmek sadece mantıklı değil aynı zamanda gereklidir.
Duygulara seslenmenin uygun olmadığı ikna edici konuşma türü bir olayın sorgulandığı konuşmalardır. Bu tür konuşmalarda ise ilgilenilmesi gereken yönler özel bilgi ve mantıktır.

İkna Edici Konuşma Türleri
Tutum ve İnancı Pekiştiren Konuşmalar
Bu tür ikna edici konuşmalar, izleyicilerin bir inanca karşı sahip olduğu taahhütlerin ve bağlılıkların zayıf olması durumunda yapılır. Konuşma, anılan inancın zayıf olmasının yaratabileceği olumsuzlukları gözönüne alarak destekleyici unsurları dinleyiciye aktarma amacını güder.

Tutum ve İnanç Oluşturan Konuşmalar
Özellikle toplumu ilgilendiren ve o ana kadar farkına varılmamış birtakım konular bu tür konuşmalarda işlenebilir.

Tutum ve İnancı Değiştirmeye Yönelik Konuşmalar

Dinleyicileri Bir Harekete Yönlendiren Konuşmalar

DİNLEME BECERİLERİ
Dinleme İşitme Değildir

Dinleme Becerisi Doğal Değildir sonradan öğrenilir, kazanılır.

Bütün Dinleyiciler Aynı İletiyi Almazlar
Her insanın referans çerçevesi(frame of reference) birbirinden farklıdır ve insanlar maruz kaldıkları iletileri referans çerçeveleri doğrultusunda yorumlayarak farklı anlamlandırır. İnsan ilişkilerinde etkili olabilmek için önce ilişki içinde olunan insanın hangi görüş açıları (paradigmaları) aracılığıyla iç ve dış dünyasını anlamlandırdığını öğrenmek ve keşfetmek önemlidir.

Dinleme Türleri
Görünüşte Dinleme
Seçerek Dinleme
Saplanmış Dinleme: Dinleyicinin kendi duygusal durumunu destekleyecek şekilde söylenenleri manipüle etmesidir.

Savunucu Dinleme: Her söyleneni kendisine yöneltilmiş saldırı olarak algılamaktır.

Tuzak Kurucu Dinleme: Söylenenlerden karşı saldırı için malzeme toplayan dinlemedir.

Yüzeysel Dinleme

İnsanlar dakikada 600 kelimelik bir konuşma hızına kadar ulaşabilir. Buna karşılık söylenenlerin sadece 100-140 kelimesini anlayabilir. Dinleme problemlerinin sebeplerinden belki de en önemlisi budur. Dinleyen kişi, söylenen her sözcüğü anlam bağlamı içinde bir yere yerleştirmek yerine, işittiği/anladığı sözcüklere odaklanarak söylenenin ne olduğunu çözümlemelidir.

AKTİF DİNLEME
İletişimin doğru biçimde sürmesi bakımından yararlı olabilecek dinleme davranışı aktif dinlemedir. Bu tür dinlemede dinleyen geri bildirim sürecini devamlı olarak kullanır.

Yardımcı Olmak İçin Dinleme
Sorunları çözmek için dinleyicinin verdiği cevaplar, nasıl bir dinleme davranışının gerçekleştirildiğini ve soruna ne tür bir yaklaşımın gösterildiğini belirtir.

Yargılama
Yargı olumlu veya olumsuz olabilir.

Çözümleme
Dinleyenin anladığı ne ise o çerçevede yaptığı yorum, konuşulana dair tespit ettiği ilk soruna ilişkindir. Bu çözümleme doğru veya yanlış olabilir ve genellikle karşı tarafın savunmasıyla karşılaşır. Savunmanın nedeni, yapılan ilk yorumun sorunun bütününü karşılama olasılığının çok zayıf olmasıdır.

Soru Sorma
Konuşulan kişinin düşüncelerini belli bir yöne çekmek üzere soru sorulur. Konuşmada strateji olarak kullanılan soru sormanın uygun olduğu durumlar:
1- Önemli bir cümleyi açmak,
2- Konuşan kişi, dikkat etmesini istediğiniz önemli bir şeyler söylediğinde,
3- Konuşmacının onaylanmasının önemli olduğunu hissettiğinizde,

Soru sormak için uygun olmayan zamanlar:
1- Konuşmacı önemli bir düşünce sürecinin ortasındayken,
2- Konuşmacı çok güçlü duygularını paylaşırken,
3- Konuşmacı bir şeyler düşünmekteyken,
4- Konuşmacı tam bir atılım yapmak üzereyken, konuşmacı sizi şoke edecek ya da nefret edeceğiniz bir şeyler söylediğinde,
5- Konuşmacı, kontrolü dışında ağlaması gibi güçlü duygular deneyimlerken.

Rahatlama-Rahatlatma
Sağlıklı iletişim açısından destek ihtiyacı hisseden birini rahatlatmak amacıyla konuşmak/dinlemek yararlıdır. Belli durumlarda karşımızdakini rahatlatmak isterken onu rahatsız edebiliriz: Bunalmış bir insana “boş ver” “aldırma” “takma kafana” gibi sözler söylemek o kişiyi ciddiye almadığımız intibaını oluşturabilir. Bu nedenle ölçüye her zaman dikkat etmek gerekir.

Aktif Dinlemenin Yararları
1- Konuşmacıya güven ve huzur verir.
2- Sorunlarından söz eden kişi, duyarlı bir dinleyici bulduğu takdirde çözüme yönelik farklı bir perspektif kazanmış olur.
3- İnsanların birbirlerini daha iyi ve doğru tanımalarına imkân sağlar.

Aktif Dinlemeye Engel Olan Unsurlar
• Çevresel Engeller
• Fizyolojik Engeller
• Psikolojik Engeller
• Seçici Dinleme
• Olumsuz Dinleme Tutumları
• Kişisel Tepkiler
• Kötü güdülenme

Aktif Dinleyici Olabilmek İçin Nelere Dikkat Edelim?
• Dinlemeye hazırlanmak
• Durum ve şartları ayarlamak
• Dinleme isteğine sahip olmak ya da bunu geliştirmek.
• Alakasız konulara “takılmamak”.
• Konuşmacı ile göz teması kurmak
• Etkin biçimde notlar almak
• Dinlerken fiziksel olarak da ilgi göstermek

Dinlemenin Değeri
• Karşıdaki kişiyle etkin iletişim kurmayı sağlar.
• Karşı tarafın kendini daha kolay ifade etmesini sağlar.
• Başkalarını dinlemek zarif ve zevkli bir sanattır.
• Üstlerin yönergelerini dikkatle dinlemek yetenek ve performansı geliştirir.
• İyi dinleme becerisi toplumsal ilişkileri ve diyalog yolunu geliştirip güçlendirebilir.

Dinlemeye Engel Olan Unsurlar
• Fiziksel engel ve rahatsızlıklar
• Düşünce hızı
• Önyargılar
• Bölünmeler
• Konuşanı suçlamaya yönelme davranışı

İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMAK İÇİN NE YAPALIM?
• Kaynağın neyi aktarmak istediğine odaklanmak gerekir.
•Göz temasına dikkat etmeli.
•Söz veya mimiklerle dinlediğimizi kaynağa belli etmeli.
•Kaynak kişi aktarım yaparken sözünü kesmemeli.
•Kaynak cevap beklediği anda iletişime katılmak gerekir.
•Söylenenlerin anlamına ilişkin olarak dinleyicide kuşku ve duraksama olmamalıdır. Tereddüt edilen bir sözcükle karşılaşıldığında o sözcüğün hangi anlam bağlamında kullanıldığı kaynağa sorulmalıdır.
•Anahtarlık, kalem sallamak, kâğıtları karıştırmak gibi dikkat dağıtıcı davranışlardan kaçının.

YAZI
Yazı, insanlar arasındaki ilişkilerde ve iletişimde, hem bağlayıcı, hem de güvenlik sağlayıcı işlevler üstlenir.

Yazılı iletişimde dikkat edilmesi gerekenler
• Kişiliğinizi ortaya koyun
• Basit bir dil kullanın
• Açık seçik, anlaşılır yazın
• Sözcük haznenizi geliştirin

OKUMA
Okuma kavramı iki boyutuyla ele alınmalıdır. Birincisi sesleri tanıyıp o sesleri birleştirerek seslendirmektir ki buna mekanik okuma da denilmektedir. Bu daha çok okumanın yeni öğretildiği zamanlarda olur.
Okumanın ikinci boyutu sesleri hem seslendirmek hem de cümledeki, paragraftaki, metindeki anlamları yakalamaktır.

Etkileme, Etkili İletişim ve İkna Edici Konuşma
İletişim kavramıyla ilgili bütün tanımlamalar temelde ikna sözcüğüne gelip dayanır. Bununla birlikte iletişimin bütün biçimleri direkt olarak ikna amacı taşımaz (selamlaşmak gibi).
İletişim, etkisine ve gücüne göre alıcının bilgisini pekiştirebileceği gibi tutum ve davranışlarında bir değişime de sebep olabilir.

İkna sürecinde birtakım değişkenler vardır. Bizim kontrolümüzde olan değişkenlere bağımlı değişken, kontrolü elimizde olmayan değişkenlere de bağımsız değişken adı verilir.
Bağımlı ve bağımsız değişkenlere bir arada ikna edici iletişim matrisi adı verilmektedir.

Bağımsız değişkenler: “kaynak, ileti, oluk (kanal), alıcı ve amaç” olarak karşımıza çıkar.
Bağımlı değişkenler: kişinin ikna edildiği yeni davranış, olay ve olguların özelliğine göre altı basamağa ayrılır.
1- İletinin sunulması
2- İletişime hedef olan alıcı
3- Alıcının iletiyi alana kadar iletişimde kalması
4- Alıcının iletiyi alması ya da iletiye uyum sağlaması
5- İletinin etkisinin gözlemlenmesi (reklamın etkileri bu süreçte değerlendirilir).
6- Alıcının yeni davranışı göstermesi.

Etkileme karşıdaki kişinin tutum ve davranışlarını onların istek ve çıkarlarına ters düşmeyecek şekilde daha uzun sürede değiştirme girişim olarak tanımlanabilir.

ETKİ TAKTİKLERİ
Rasyonel-akılcı ikna: Ortaya konan isteği ya da talebi destekleyen mantıklı tartışmalar için veri ve bilgilerin sunulmasıdır.
Arkadaşlık ya da kişisel çekicilik: Bu stratejini kullanımı etkileyenin kişiliğine, bireyler arası ilişki yeteneğine ve başkalarının hislerine ne kadar duyarlı olduğuna bağlıdır.
Koalisyon: Eğer birçok insan etkilenene belirli bir eylemi yapması için aynı taleple gelirse etkilenen büyük olasılıkla talebi kabul edecektir.
Pazarlık: Basitçe, “benim için bunu yaparsan bende senin için şunu yaparım” demektir.
Baskı-Israr: Bu strateji etkilenende baskı altında olduğu hissi uyandırır.
Bir Üst Otoritenin Kullanımı: “eğer bu öneriyi kabul etmezsen konuyu bir üst yönetime götürmek zorunda kalacağım.” Bu stratejini bir başka uygulaması ise bir üst otorite olarak etik ve ahlaki değerlerin kullanılmasıdır. Örneğin “Bunu senden istiyorum çünkü doğrusu bu.” Aşırı kullanımı karşı tarafta tehdit edildiği algısına yol açar.
Tasdik: Etkileyenin sağlayabileceği ödüllere ve yönetimsel cezalara bağlıdır.

Etki Stratejilerinin Sınıflandırılması
Birincil Stratejiler: Rasyonel, arkadaşlık ve pazarlık. Bu stratejiler öncelikle kullanılan stratejilerdir.
İkincil Stratejiler: Koalisyon, baskı-ısrar, tasdik, bir üst otoriteye başvurma. Bu stratejiler yedek stratejilerdir. Birincil stratejiler işe yaramadığında kullanılırlar.

Örgütlerde Karar Alma ve İkna
Örgüt, kendini oluşturan insanların toplamından farklı bir oluşumdur. Karmaşık bir yapıya sahip olan örgüt, kendi içinde yapısına uygun iletişim kanalları kurarak etkileşime olanak tanır.
Örgütlerde karar verme davranışını etkileyen etmenleri başlıca üç grupta toplamak mümkündür:
1- Bireyler ve Gruplar: Karar verme davranışını, bireyler arası ilişkiler ve etkileşmeler, başka bir deyişle, onların örgütte gruplar içinde bulunmalarından doğan özellikler etkiler.
2- Örgütün Yapısı: Örgütün hiyerarşik yapısının, otorite ilişkilerinin, işbölümü ve uzmanlaşmanın da karar vermeye etkileri vardır.
3- Örgütün Çevresi: Örgütün iktisadi, toplumsal, siyasal, fizik çevresi de karar verme davranışını etkileyecektir.

Liderlik ve İkna
Liderlik “diğerleri üzerinde kuvvet kuran ve bu gücü bireylerin davranışlarını etkilemede kullanılabilen bir süreçtir.” Yöneticilik sadece örgütün üst ve orta kademeleri için geçerli olmasına rağmen, liderlik örgütün bütün kademeleri için geçerlidir.
Liderlerin astlarını belirlenen amaçlar doğrultusunda etkilemelerine, amaçlar doğrultusunda ikna etmelerinde etkili olan temel özellik güçtür. Güç, başkalarını etkileyebilme kapasitesidir.

Ödüllendirme Gücü: Liderler, organizasyonlarda, ücret artışları ve terfilerde rol oynayarak astlarını etkileyebilirler.

Cezalandırma Gücü: Cezalandırma gücü korkuya dayanmaktadır. Bu nedenle astları korkutan her şey bir güç kaynağıdır.

Uzmanlık Gücü: Liderin görev konusunda gerçek bir uzman olması, astlarını etkileyebilmesini önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır.

Beğeniye Dayanan Güç (Karizmatik Güç): Liderin kişiliğinin yönettikleri insanlara ilham vermesi, onların arzu ve ümitlerini dile getirmesi bu gücün temelini oluşturmaktadır. Bu güç sayesinde astlar liderlerinin tutum ve davranışlarını daha kolay benimserler.

Kişilik ve İkna
Kişilik, insanın, konuşma, düşünme, hissetme, olaylara ve insanlara bakış şekilleriyle, doğuştan getirdiği ve sonradan kazandığı, onu diğer insanlardan ayıran özelliklerin tümünün oluşturduğu bir bütündür. Kültür ile kişilik bir birinden ayrı bir olgu değildir. Kültür çocuğa nelerin öğretileceğini belirleyerek onun toplumsal yaşama hazır hale gelmesini sağlar.
Kişilik, “karakter”, “mizaç” (huy) ve “yetenek” olmak üzere üç temel dilimden oluşmaktadır.
İnanılırlık, kaynağın saygınlığı ve güvenilirliğine bağlıdır.

İkna Edici Mesaj
Her ikna edici mesaj şu dört amaçtan bir tanesine sahiptir:
1- Benimsetme
2- Süreklilik: Süreklilik mesajları varolan davranışın devamını teşvik eder.
3- Kesilme: Kesilme mesajları var olan davranışın değişimi amaçlar
4- Engelleme (Caydırma)

İkna yeteneği, ikna edici mesajın ya da dokümanın güvenilirliğinden doğrudan etkilenir. Üç tür güvenilirlik biçimi mesajın başarılı ya da başarısız olmasında etkilidir:
1- Başlangıçtaki Güvenilirlik: Okuyucunun ya da alıcını hali hazırda konu hakkında ne bildiği.
2- Türetilmiş Güvenilirlik: Mesajın sunumu sırasında yaratılan güvenilirlik.
3- Son Güvenilirlik: Bu güvenilirlik, okuyucu ya da alıcı mesajı okuduktan sonra kaynağı değerlendirmesi ile ortaya çıkar.

Motivasyon
Motivasyon, kısaca insanı çalışmaya sevketmek, çalışmak için bireyi harekete geçirmek ve isteklendirmek anlamına gelmektedir.

Maslow’un Motivasyon Kuramı: İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Maslow, 1943 yılında yazdığı bir makalesinde insan ihtiyaçlarını beş kategoriye ayırmıştır.
1- Fizyolojik ihtiyaçlar: Yemek, uyku, cinsellik vs.
2- Güvenlik ihtiyaçları: İnsanlar, can ve mal varlıklarının korunmasını isterler.
3- Sevgi ve aidiyet ihtiyacı: Sevmek, sevilmek ve yere, kişiye veya kuruma aidiyet hissetmek olarak özetlenebilir.
4- Saygı ihtiyacı: Toplumdan itibar görme ihtiyacı.
5- İdeallerini ve yeteneklerini gerçekleştirme ihtiyacı: Yapıp, etmek, başarmak ihtiyacıdır.

Maslow’a göre belirli bir basamaktaki ihtiyacını karşılayan birey, bir sonraki basamağa atlamak için motive edilebilir.

Herzberg’in Motivasyon-Hijyen Kuramı
Herzberg motivasyonu belirleyici iki faktörden sözetmektedir:
1- Motivasyonel faktörler: Başarı, tanınma, takdir edilme, yapılan işin niteliği, yetki ve sorumluluk sahibi olma, ilerleme ve yükselme imkânlarının olması vs. motivasyonel faktörler arasında sayılabilir.
2- Hijyen faktörler: İşletme politikası ve yönetimi, çalışma koşulları, ücret düzeyi, özel yaşamdaki mutluluk düzeyi, organizasyonda alt-üst arasındaki ilişkiler vs. unsurlar “hijyen faktörler” olarak adlandırılır.
Hijyen faktörler mevcut olduğunda iş tatmini gerçekleşir.
Hijyen faktörlerin negatif olması durumunda ise motivasyonel etki ortadan kalkar.

McCleland ve Aldefer’in Motivasyon Kuramı
McCleland, Maslow’dan farklı olarak üç tür insan ihtiyacı üzerinde durur:
1- Başarı ihtiyacı,
2- sosyal ilişkilerde bulunma ihtiyacı,
3- güç ihtiyacı.
Clayon Alderfer ise insan ihtiyaçlarını üç farklı kategoriye ayırmaktadır
1- Varlık ihtiyaçları. Bunlar insanların doğuştan itibaren sahip oldukları ihtiyaçlardır. Yiyecek, içecek, barınma ihtiyaçları vs. bu konuda örnek gösterilebilir.
2- Sosyal ilişkiler ihtiyacı. İnsanlar, başka insanlarla bir arada olmak, duygu ve düşüncelerini onlarla paylaşmak isterler.
3- Gelişme ihtiyaçları. İnsanların kendilerini geliştirme ihtiyaçlarıdır. Başarı elde etme, tanınma, kabul edilme vs. bu tür ihtiyaçlara örnek gösterilebilir.

İKNAYA DİRENME
Başarılı bir ikna sürecinin, sonucunda hedefte belirli bir davranış değişikliği yaratabilen ikna çabası olduğunu öne süren davranış değişimi kuramı, ikna sürecinin beş karakteristik özelliğe bağlı ilerlediğini varsayar:
1- Dikkat: Kitlenin/hedefin dikkati çekilmezse ikna gerçekleşmez.
2- İdrak
3- Kabul
4- Alıkoyma: insanlar ikna olduktan sonra kendi davranışlarına bir takım sınırlamalar getirir. İkna edicilerin yapması gereken bu sürecin kendi istekleri doğrultusunda gerçekleşmesini sağlamaktır.
5- Davranış: İkna sürecinin son aşaması, iknaın davranış değişikliği olarak gözlenmesidir.

İknaya direnme kavramı, bu özelliklerden ‘kabul’ ile ilgilidir; direnmenin olması, kabulün gerçekleşmemiş olması anlamına gelir.
Güvenilir olmayan kaynak iknaya karşı bir direnç oluşmasına neden olabilir.
Beğenilmeyen ve sevilmeyen kişinin ikna çabası dirençle karşılaşacaktır. Bu konuda yapılan çalışmalar, kaynağın güvenilirliğinin kısa vadede etkili olduğunu, uzun vadede ise etkili olanın iletinin kendisi olduğunu ortaya koymuştur.
Yargısız mesajlar, karşısına direncin daha kolay geliştiği mesajlardır.
Hedefe ve amaca uygun olmayan kanal, direnç doğuracaktır.
Alıcının tutumu ile kaynağın ileri sürdüğü tutum arasında belirgin farklılıklar varsa bu iknaya direnmeyi kolaylaştıracaktır.
Hedeflerin mesajın pasif alıcıları olduklarında daha kolay ikna olduğu varsayılır.
İleti bireyin kabul yelpazesinin ne kadar yakınından ve içinden geçerse direnç o denli az olacaktır.
Zeka ile ikna olma arasında da pozitif bir korelasyon vardır.
Kendine güveni yüksek kimse, kendi tutumuna ters düşen bir iletiyi reddetme, görmezlikten gelme veya unutma eğilimi gösterir.
Statü/toplumsal saygınlık/mevki yükseldikçe kişi daha zor ikna olur.

İknaya Direnmede Bilişsel Etkenler
Alternatifler azaldığında veya çok az olduğunda direnç azalır. Kapalı mekânlarda direnç düşer, açık alanlarda artar.
Alışkanlıklar ve deneyimler, iknaya karşı gelişte önemli rol oynar.
İknaya direnmede grup da önemli bir etkendir.
İkna çalışmaları, hedefin zihni başka yöne çekildiğinde daha kolay ikna edilebileceğini varsayar.
Özgürlüğün olmadığı yerde rıza daha kolay gerçekleşir; özgürlüğün sınırlanmadığı ortamlarda bireyler daha fazla direnç gösterirler.

İkna Edici Konuşma
Konuşmacı Perspektifi: İkna sürecinde en öncelikli konu kaynağın güvenirliğidir.
İzleyici Perspektifi: Etkin bir konuşmacı dinleyici kitlesinin doğasını doğru şekilde okumalıdır.
Konuşma Perspektifi: Kitleyi hedefe yöneltecek şekilde konuşmanın gerekli bilgileri gerektiği zaman vermesi gereklidir.

İKNA EDİCİ KONUŞMANIN DÜZENLENMESİ
Problem çözme modeli: Bu model, problemin neden var olduğu ve yapılacak ikna edici konuşmanın bu problemi nasıl çözeceği ile ilgili olarak yapılandırılmıştır.
Önerilen çözüm herhangi bir sisteme zarar vermemelidir.
Konuşma, problemin çözümü için en iyi koşulu sunmalı ve problemi ortadan kaldırmalıdır.
Karşılaştırmalı fayda modeli: Alternatifler arasında konuşmacının seçtiği modelin yüceltilmesi ilkesine dayalı bir konuşmadır.
Ölçüt doyum modeli: Karşıt görüşlerin fazla olduğu durumlarda faydalı olan bir modeldir. Konuşmacı bir değer yargısı oluşturmaya çalışır. Konuşmacıyla dinleyici arasında oluşan özdeşleşme konuşmanın kabulünde esastır.
Artık model: Olası bütün çözümlerin yetersizliğinin vurgulanmasıyla birlikte, ikna edici konuşmada önerilen çözümün etkililiğinin ve yeterliliğinin vurgulanmasına dayanmaktadır.
Güdüleyici model: Eğer var olan çözümler, problemi çözmede yetersiz kalıyorsa problemi çözecek yeni bir çözüm geliştirilmelidir. İkna edici konuşmada izlenebilecek güdüleyici modelin esasını, izleyiciyi bu doğrultuda güdüleme oluşturur.

İkna Edici Konuşma Girişleri
Girişin amaçlarını şu şekilde sıralamak mümkündür: “dikkati toplama, sesin tonunu ayarlama, iyi niyet yaratma ve dinleyicilerin dikkatlerini içeriğe yöneltme”dir. Genellikle kısa konuşmalarda kullanılan giriş cümleleri: “Şaşırtıcı-ürkütücü ifadeler, soru sormak, hikâye anlatmak, örnek vermek, kişisel atıf, alıntı ve şüphe uyandırmak”tır.

İkna Edici Konuşma Sonuçları
İletişim süreçlerinde ve özellikle konuşma süreci sonrası her zaman akılda kalan son söylenendir. Sonuç bölümünde konuşmacı, anlattıklarının kısa bir özetini yaparak, hatırda kalmasını ve etki yaratmayı istediği kelimeleri veya cümleleri vurgular. Genellikle kullanılan sonuç türleri ise: “özet, hikaye, harekete yöneltme, duygusal etki”dir.

İkna Edici Konuşmada Başlık Yazma
Birçok konuşma için başlık, konuşma amacının kısaltılmış halidir.
Bazı durumlarda başlık soru biçiminde de ifade edilebilir.
Bunlardan başka, izleyicilere daha çekici gelmesi için yaratıcılık kullanılarak başlık belirlenebilir.

İKNA EDİCİ KONUŞMA PLANININ OLUŞTURULMASI
İzleyici ilgisini artırma stratejileri:
1- İletinin doğru zamanda ifade edilmesi ilgiyi arttırır.
2- İletinin zaman ve mekân bağlamında zamanlamasına yapılan atıf ilgiyi attırır. 3- Bir diğer yol, izleyicinin iletiyi kişisel olarak algılamasını sağlamaktır.

İzleyici bilgisini uyumlaştırma stratejileri: Dinleyici kitlenin analiz edilip konuşmanın buradan hareketle elde edilen verilere göre düzenlenmesi ilkesine dayanır.

İzleyici tutumlarını uyumlaştırma stratejileri: Dinleyici kitlenin analizi sonucunda dinleyicilerin iletiye tepkisinin ne olacağının belirlenmesidir.
Yandaşlar: İletiyi destekleyeceği önceden bilinen kitleyi ifade eder. Bu kitleye karşı yapılan konuşmalar bir çeşit goygoyculuktur, verimsizdir.
Fikri olmayanlar: Dinleyici tarafsızsa, konuşmacı en iyi bilgilerle ve en güçlü fikirlerle konuşmasını destekleyip kitleyi etkilemeye çalışmalıdır. Dinleyiciler duyarsızsa, kitlenin ilgisizliğini kırmaya çalışmalıdır.
Karşıtlar: Kitlenin karşıtlık derecesi yüksekse, ileti daha az iddialı olmalı, iletinin amacı olumsuzluğu yumuşatmak olmalıdır.

İzleyici algısını etkileme stratejileri: Çoğunluk konuşmacıyı, olumsuz olarak algılıyorsa, konuşmacının ikna çabalarını veya stratejilerini artırması gerekmektedir. İnanılırlık, izleyicilerin zaman içinde konuşmacı hakkında bildikleri ve öğrendikleri sonucunda oluşmaktadır. Algıyı etkileme stratejileri; uzmanlık gösterme, güvenilirlik oluşturma ve konuşmacının çekiciliği konusundaki izleyici algısını artırmadır.

İzleyicilerin güdülenmesini artırma stratejileri
1-Ortak taban yaratmak: Ortak değerlerden yola çıkarak duygudaşlık yaratmaktır.
2- Dinleyicilerin teşvik edilmesi: Belli bir konuda dinleyiciyi teşvik ederek istenilen hareket için gerekli güdülenme sağlanabilir.
3- Dinleyici değerlerini uyarlama: Dinleyicinin sahip olduğu değerleri överek konuşmacının o değerleri kendi hedeflerine yönlendirmesidir.
4- Dinleyici ihtiyaçlarını uyarlama: Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin yanısıra zenginlik, otorite ve mutluluk gibi genel taleplerdir.

Konuşmacının Çekiciliği Konusundaki İzleyici Algısını Arttırma: Dış görünüş, kişisel bakım, insanlara dostça yaklaşma konuşmacının çekiciliğini arttırır.
Duygulara Yaklaşımda Uygun Dil Seçimi: Genellikle fiziksel nedenlerle oluşur duygular ancak kelimelerle de duygu oluşturulabilir. Konuşmacı, istediği sonuca uygun bir konuşma dili seçmelidir.

İkna Edici Konuşma Girişleri
Dikkati Toplama: İzleyicinin konuşmaya ilgisi varsa dikkat toplamak amacıyla kitlenin ilgisini çekecek cümlelerle konuşmaya başlanmalıdır.
Sesin Tonunu Ayarlama: Eğer hafif bir ton kullanılacaksa esprili bir giriş, eğer ciddi bir ton konuşmaya hâkim olacaksa ciddi bir giriş uygun olur.
İyi niyet Yaratma: Konuşmanın girişi konuşmacının izleyicilerin onu nasıl görmelerini istiyorsa o biçimde sunmasındaki ilk şansıdır.
İçeriğe Yöneltme: Giriş yoluyla izleyicinin ilgisi konuşma amacına yöneltilir. Karşıt görüşlü izleyiciler dışındaki tüm izleyiciler konuşma amacını giriş bölümünde arayacaklardır.

Tipik Girişler
Şaşırtıcı-Ürkütücü İfadeler: Özellikle kısa konuşmalarda izleyicinin dikkatini kısa zamanda toparlamak için şaşırtıcı ifadeler kullanılır.
Soru: Soru sormak, izleyicilerin konuşmacının düşünceleri hakkında kafa yormalarını sağlamada bir başka yoldur.
Hikâye Anlatmak-Örnek Vermek: Konuşmacıya dramatik bir yöntem izleme şansını açılışta küçük hikâyeler anlatmak verir.
Kişisel Atıf: Konuşmacının kendinden örnek vermesi dikkati toplamanın yanısıra iyi niyet köprüsü oluşturmayı da sağlayabilir.
Alıntı: Alıntıları izleyicilerin iyi tanıdığı ve iyi üne sahip uzman kişilerden yapmak izleyicilerin konuşmacıya ve konuya hâkimiyetine olan güveni de pekiştirir.
Şüphe Uyandırmak: Dinleyenlerin dikkatini çekmenin en güçlü yoludur.

İkna Edici Konuşma Sonuçları
İyi biten şeyin hepsi iyidir.
Konuşmanın sonuç bölümünün iki temel amacı olmalıdır:
• Konuşmayı izleyicilerin konuşmanın bütününde ne söylendiğini hatırlaması için toparlamak.
• İzleyicilerin ne söylendiğini unutmaması için vurgulamak.

Sonuç Bölümü İçin Kullanılan Yöntemler/Kalıplar
1- Özet
2- Hikâye
3- Harekete Yöneltme
4- Duygusal Etki

SATIŞ KAMPANYASI KONUŞMASI VE İKNA EDİCİ İLETİŞİM
Satış kampanyalarının hazırlık safhası 4 aşamadan oluşmaktadır
1- Ürün veya hizmetin farkına vardırılması: Bu aşamada dikkat edilmesi gereken husus, amacın ürün ya da hizmet hakkında bilgi vermek olmayıp, amacın potansiyel müşterileri ürün ya da hizmetin varlığından haberdar edebilmek oluşturmaktadır.
2- Kabul ve tercih etmenin sağlanması: Bu noktada ürünün diğer benzer ürünler yerine tercih edilmesinin gereklilikleri ve sebepleri dile getirilirken, ürünün uygun kullanımlarına ve işlevselliğine de değinilmelidir.
3- Satın almanın kışkırtılması: Bu amaca doğru müşteriyi güdüleyebilmek için konuşmacı, ürün fiyatı, benzer ürünlerle fiyat karşılaştırması, avantajlı ödeme seçenekleri, garanti süresi veya indirimler hakkında bilgiler sunmalıdır.
4- Güçlendirme veya değerlendirme: Ürün veya hizmet satıldıktan sonraki süreci içerir.

Etkin bir satış elemanında bulunması gereken özellikler:
• Ürün veya hizmet konusunda bilgili olmak,
• Müşteri ihtiyaçlarına duyarlılık,
• Ürün ve hizmet konusunda coşkulu olmak (Coşku bir bakıma bulaşıcıdır. Bir müşteri, satış elemanının malı satmaktan keyif aldığını gördüğünde mala ve satış elemanına olan güveni artacaktır).
• Satışın ahlaki yönlerine dikkat etmek,
• Kolay anlaşılır bir iletişimci olmak.

Tüketim sürecindeki birey belli aşamalardan geçer:
1- Kişisel süreç: Algılama ile başlar. Ağırlıkla reklamlar karşısındaki bireyi işaret eder.
2- Öğrenme: Tüketiciyi potansiyel müşteriye dönüştüren süreci işaret eder.
3- Güdüleme: Tüketicinin satın almaya ikna olduğu eşya veya hizmetle mevcut bir ihtiyacını gidereceğine inanmasıdır.

Davranış sürecinde yaşanan ikinci aşamayı oluşturan “kişisel olmayan etkiler” zaman, yer ve ortam olarak sıralanabilmektedir. Son aşamaya ise “karar verme süreci” denmektedir.

Satış Kampanyası ve İkna Edici Konuşma
Satış Kampanyası Planlaması
Pazarlama basamakları / merdivenleri
• Ürünün farkına vardırılması (bu aşamada önemli olan imajdır).
• Kabul ve tercih etmenin sağlanması,
• Satın almanın kışkırtılması,
• Satın alma ediminin güçlendirilmesi veya başarısızlığın değerlendirilmesi.

Sözsüz İletişim
Kültürel değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan ve bazı kültürlerden diğerlerine kültürel değerlerin aktarılmasını ve alınmasını sağlayan sürece kültürel iletişim denir. Kültürel iletişim diğer bütün iletişim tür ve yöntemlerinin belirleyicisidir.
Toplumun kültürü bireyin davranışları üzerinde belirleyici ve temeldir.
Bilimsel alanda kültür; uygarlıktır, toplumsal anlamda kültür; eğitim sürecinin ürünüdür, estetik alanda kültür; güzel sanatlardır ve maddi (teknolojik) ve bilimsel alanda ise kültür; üretme, tarım, çoğaltma ve yetiştirmedir.
Kültür, bir ulusun bütün yaşama biçimlerinde birlik içinde üslup kazanmasıdır.

KÜLTÜRÜ OLUŞTURAN ÖGELER
Maddi Kültür Öğeleri: Maddi kültürü insanın yaptığı şeylerle, kişinin davranışlarının birleştirilmesinin özel bir türü olarak nitelendirmek mümkündür.
Manevi Kültür Öğeleri: Bunlar: dil; estetik; bazı kültürel değerlerin öğrenilmesi anlamında eğitim; din, inançlar, tutumlar, gelenekler toplumsal kurallar ve değerler; toplumsal organizasyon ve toplumsal kurumlardır.

KÜLTÜR ÇEŞİTLERİ
Genel Kültür: Herhangi bir ülkenin ve toplumun hâkim inançları, değerleri, hareket tarzları ve yaptırımlarının türleri temelde o ülkenin genel kültürünü oluşturan parçalardır.
Kendi kültürünün tek doğru ve tek iyi yol olduğuna ve başka kültürleri kendi kültür yapısına göre yargılama, değerlendirme eğilimine kültürel içedönüklük adı verilir.
Alt Kültür (Subculture): Kültür içinde, toplumsal birtakım farlılaşmalara göre beliren değişmeler “alt-kültür” kavramıyla dile getirilir.
Karşıt Kültür (Counter Culture-Contraculture): Alt kültür unsurlarını belirleyici kimlik olarak öne çıkaran topluluklara karşıt kültür denir. Zıt (contra, against) kültür gruplar, geçerli genel kültürel yapıyı yıkmaya çalışan topluluklardır.

SÖZSÜZ İLETİŞİM
Yapısal olarak ya da kullanılan kodlara göre iletişim ikiye ayrılır:
• Sözel İletişim (Verbal Communication)
• Konuşma-Dinleme
• Yazma-Okuma
• Sözsüz İletişim (Non-verbal Communication)

Sözsüz iletişim söz dışındaki sesleri de içeren, sözel (verbal) olmayan göstergelerden oluşan iletişim kodlarıdır.
Sözsüz iletişim genel iletişimin yaklaşık %93’ünü oluşturur. Bu oranın içinde genel iletişime oranla % 55’in yüz ifadeleri, vücut hareketleri, takılar, mesafe algısı olduğu kabul edilirken %38’in ise ses tonu yoluyla gerçekleştirildiği ileri sürülmektedir.

Ses / söz
Sözel (sembolik)
Sözsüz (non sembolik)
Sesli
Sesli-Sözel (konuşmak)
Sesli-Sözsüz (Ses tonu)
Sessiz
Sessiz-Sözel (Yazı okumak)
Sessiz-Sözel (jest, mimik vs.)

Sözel iletişimin yasaları ve gramer kuralları vardır.
Sözsüz iletişimde genel-geçer bir linguistik form yoktur.
Sözsüz iletişim süreklidir (mekân terk edilmedikçe devam eder), sözel iletişim ise konuşma sonlandırılınca biter.
Sözel iletişim bütünüyle kültürleşmeye bağlı olarak öğrenilir. Sözsüz iletişimde doğuştan gelen unsurlar (içgüdü vb.) vardır.

SÖZSÜZ İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
Tamamlama: Laftan anlamayana sopa atarak etkili(!) bir iletişim dili kullanmış oluruz.
Çelişme/Yalanlama: Fiziksel göstergelerle sözel ifadelerin çeliştiği durumlarda (yüzü bembeyaz veya solgun birinin “iyiyim” demesi gibi) fiziksel verilere itibar ederiz.
Tekrarlama: Muhatap bizi duyamayacak mesafedeyse el-kol işaretleriyle söylediklerimizi tekrar ederiz (“iki çay” derken parmaklarla “iki” işareti yapmak gibi).
Düzenleme: konuşma sırasını düzenleyen işretlerin hemen hepsi sözsüz iletişim diliyledir.
Yerini Alma: Konuşma sırasında “evet” ve “hayır” anlamındaki işaretlerle konuşmayı yönlendirmektir.
Vurgulama: Konuşmada önemli bir noktayı vurgulamak üzere bir süre duraklamak gibi.
Resmetme İşlevi: Niceliği ifade etmek üzere konuşma sırasında yapılan el hareketleridir.

SÖZSÜZ İLETİŞİM KODLARININ SINIFLANDIRILMASI
1- Fiziksel Görünüm-Vücut Biçimi, Tipi, Büyüklüğü

2- Giyinme, Aksesuarlar, Takılar ve Maddeler: Giyinme, aksesuarlar ve takılar toplumsal statü, yaş, ekonomik düzey göstergesi olmanın ötesinde egemen çekicilik kavramına uygunluk göstergeleridir.

3- Vücut Hareketleri ve Vücudun Duruşu
a) Amblemler: Bu tür hareketler el sallama, el kaldırma, parmak veya yumruk gösterme gibi anlamı tam olarak açık ve belirgin olan hareketlerdir.
b) Betimleyiciler: Bazı durumlarda vücut hareketleri sözle söyleneni açıklamak ya da göstermek için kullanılır.
c) Duygu Göstergeleri
d) Düzenleyiciler: Bunları iletişim sırasını ve süresini belirleyen hareketler olarak tanımlamak mümkündür.
e) Uyumlandırıcılar: Uyumlandırıcılar bireyin, tutumları, endişe düzeyi, kendine güveni vb. konusunda diğer türlere göre daha fazla veri taşır.
Keyfi (Arbitrary) kodlar: Selamlaşırken el kaldırmak.
İkonik Kodlar: Öldürmek arzusunu boğaz kesme işaretiyle göstermek buna örnektir.
İçsel Kodlar (Intrinsic): Duygusal durumlara bağlı reflekslerdir.

Vücudun Duruşu
Bir kişiye ileti gönderileceğinde alıcının durumunu kavramak iletişim süreci için önemli avantajlar sağlar.
Kapalı veya açık vücut duruşları bu ipuçlarını sağlayabilecek niteliktedir.
İnsan açık vücut duruşunda ise; çoğunlukla davetkâr, istekli bir görünüm sergilemektedir. Tersi halde ise, iletişim sürecini fazla zorlamamak gerekir.

4- Mimikler (Yüz İfadeleri) ve Gözler
Birincil (esas) jest ve mimikler
• Anlatım jest ve mimikleri: Özellikle yüz ifadelerinde ortaya çıkan, biyo-psikolojik kökenli temel duyguları dile getiren hareketlerdir. Mutluluk, korku, öfke, şaşkınlık, üzüntü, tiksinti vb.
• Toplumsal jest ve mimikler: Toplumsal gereklere bağlı olarak gerçekleştirilenlerdendir.
• Mimik jestler: Bu gruba, tiyatro oyuncularının, pandomim sanatçılarının oyun gereği olan hareketleridir.
İkincil jest ve mimikler (hapşırmak, esnemek vs.)

Yüzde okunması gereken öğeler
Alın: Fiziksel yapıya bağlı olarak geniş alın, ciddiyet ve olgunluk işaretiyken, dar alın, daha genç bir görüntü verir.
Kaşlar
Burun: Beklerken, sabırsızken burun deliklerimiz titrer. Korku veya kızgınlık durumunda ise açılır.
Dudaklar
Çene: Kare ve köşeli çeneler, güç ve sertlik ifade ederken, yuvarlak çeneler, sıcaklık ve yumuşaklık ifade eder. Çıkıntılı çene kişiye saldırgan ve sinirli bir görüntü kazandırır.
Ten
Göz Kapakları
Gözler: Yüz yüze iletişimde göz teması iletişimi kolaylaştırır. Tarafların güven duygusunu arttırır. Göz temasının zayıf olması, güçsüzlüğü veya amaçsızlığı gösterir. Ayrıca, kısa ve kesik bakışlar güven sarsıcıdır.
Heyecanlanan birinin göz bebekleri normal büyüklüğünün dört katına kadar çıkabilir. Kızgınlık ya da sinir halinde göz bebekleri küçülür.
Kesintisiz bakış baskınlık ifadesidir.

5- Çevre, Kişisel Mekân Algısı ve Kalabalık
• İçli-Dışlı (Intimate) Mesafe: Yaklaşık olarak gövdeden itibaren 35-40 cm çapında bir alan olarak belirtilmiştir.
• Samimi, Kişisel (Personal) Mesafe: Gövdeden itibaren 40-80 cm arasında değişir.
• Toplumsal (Social) Mesafe: Resmi ve ikincil ilişkilerin gerçekleştiği alandır. Vücuttan itibaren 80 cm ve 2m arası olarak kabul edilir.
• Yabancılar İçin, Kamusal (Public) Mesafe

6- Dokunma

7- Ses Karakteristikleri, Nitelikleri ve Susma-Ses Dili
Ses kodları birçok işlev de yerine getirirler. İçe dönüklük ya da dışa dönüklüğü, baskınlık ya da bastırılmışlığı, hoşlanmayı ya da hoşlanmamayı, iletişimde sıra düzenini ve toplumsal cinsiyet, yaş, ırk hakkındaki bilgilerin aktarılmasını sağlar ya da destekler.
Araştırmacılara göre aktarılan duygusal bilgilerin %38 i ses kodlarına, %55 yüz ifadesine %7 si kelimelere atfedilir.

8- Koku ve Tat

9- Kültür ve Zaman
Güçlü beklemez; bekletir. Güçsüz bekletemez, fakat bekler.

10- Renk ve Renk Tercihleri
Renklerin uyandırdığı duyguların bir bölümü kişisel, bir bölümü de genellenebilir duygulardır. Sıcak renklerin (sarı, kırmızı, turuncu) uyarıcı, soğuk renklerin (mavi ve yeşil) ise gevşetici ve dinlendirici olması genellenebilir duygulara örnektir. Soğuk renkler bir mekânda aşırı kullanıldığında kasvetli hatta moral bozucu bir etki yaratabilir. Aynı şekilde sıcak renkler de insanı şiddete yöneltebilir.

SÖZSÜZ İLETİŞİMDE TOPLUMSAL CİNSİYET FARKLILIKLARI
Genel olarak kadınlar sözsüz iletişimin daha yüksek düzeylerini tercih ederler. Kadınlar sözsüz iletişimi kişisel bağlantılar kurmakta kullanırken erkeklerin kullandığı sözsüz iletişim güç ve baskınlığın eşlik ettiği paralel davranışlar olma eğilimi gösterir.
Kadınlar erkeklerden daha fazla gülümserler; etkileşime girdiği kişiye daha fazla bakarlar; daha fazla (onaylama anlamında) baş sallar ve eğilirler; başkalarına daha fazla yaklaşırlar; daha fazla jest yaparlar; kendilerine daha sık dokunurlar ve yüz ifadeleri duygularını ifade etmede daha anlamlıdır ve daha doğrudurlar.

---

ETKİLİ İLETİŞİM TEKNİKLERİ
Editör: Prof. Dr. Erhan Eroğlu & Prof. Dr. A. Halûk Yüksel
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2775

Ocak 2013, Eskişehir 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder