26 Nisan 2015 Pazar

Pythagorasçılık

Pythagorasçılık
Ege sahillerinin Pers tehdidi altında olması birçok Yunanlının bu bölgeden Ege’nin öte yakasına hatta İtalya kıyılarına göç etmesine neden oldu. Yanlarında felsefi birikimlerini de alan Yunanlılar güney İtalya’da yerleşik olan Dionysos ve Orpheusçu gizemlerle temas kurdular. Bu etkileşim kendini en net biçimde Pythagorasçılıkta gösterir.

Pythagoras, Samos’ta doğmuş ve Anaksimandros’tan dersler almıştır. M.Ö. 540/530 yılları arasında güney İtalya’ya göç etmiş ve gizemcilikle tanışmıştır.
Pythagoras, bir yandan Milet doğa felsefesinin, öte yandan Orphik gizem öğretilerinin etkisiyle yarı dini-yarı felsefi bir öğretiler bütünü oluşturmuş, bu öğretiler doğrultusunda gizli bir inanç tarikatı kurmuştur.

Orpheusçuluk, gizemci öğretileri söze dökebilmek için mitoslardan yararlanmaktaydı. Pythagorasçılar, aynı öğretileri mitoslar aracılığıyla değil, felsefe aracılığıyla ifade etmeyi yeğlediler. Gizemci öğretilerin dile dökülebilmesi için, evvela dilin, bu öğretilerin yapısına uygun biçimde düzenlenmesi gerekiyordu. Böylece Pythagorasçılar, felsefi söylemde de belirgin bir değişikliğe yol açtılar.

Pythagorasçı evren düzeni anlayışı, birbirleriyle sıkı biçimde ilişkili olan başlıca iki yargıya dayanmaktadır;
• Her şey sayıdır ya da sayılar her şeydir.
• Evren (kosmos), uyumdur (harmonia).

Matematik üzerine gerçekleştirdikleri çalışmalar onları oldukça heyecanlandırmış ve her şeyin sayı olduğunu söylemeye vardırmıştır. Örneğin müzik üzerine yaptıkları çalışmalar sonunda, ton perdelerinin, çalgılarda kullanılan tellerin uzunluklarına bağlı olduğunu ve müzikal uyumların matematik oranlarla ilişkili olduklarını keşfetmişlerdi. Yaptıkları astronomik gözlemler sonunda gök cisimlerinin mükemmel dairesel hareketler yaptıklarını ve bu hareketlerin de yine matematik ve geometri ile açıklanabildiğini kavramışlardı.

Pythagorasçılar, duyu verilerine hitap eden görünür evrenin ardında, ancak akılla kavranabilen sayısal bir hakikat yattığını savundular.
Pythagorasçılar bir sayısını nokta ile, iki sayısını doğru ile, üç sayısını yüzey ile, dört sayısını ise hacim ile ilişkilendirmekte, böylece tüm cisimlerin uzaydaki noktalardan ya da birimlerden oluştuğunu, bunların bir arada alındıklarında bir sayı oluşturduklarını savunmaktaydılar

“Evren uyumdur” yargısı ise, birincisiyle sıkı biçimde ilişkilidir. Çünkü Pythagorasçıların “uyum” (harmonia) sözcüğüyle kastettikleri şey sayısal ilişkilerin uyumuydu.

Pythagorasçılar sayıyı maddi bir yapı olarak görmemişlerdir. Evrende sayıların yanı sıra, bir de maddi unsurun var olduğunu kabul etmişlerdir. Evrende kosmosu aşıp genişleyen sınırsız bir nefes, soluk (pneuma) bulunmaktadır ve bu sınırsız nefes evrenin maddi yapısını meydana getirir

Sayı, işte bu sınırsız-sonsuz, biçimsiz, düzensiz pneumaya sınır, biçim, düzen ve oran verir ve böylece görünür evren düzeni ortaya çıkar.

Pythagorasçılar evrenin her yerinde zıtlar arası bir uyum görmekteydiler.
Pythagoras sadece bir filozof değil, aynı zamanda yandaşlarını yarı dini bir organizasyon doğrultusunda örgütlemiş bir inanç önderiydi.

Pythagorasçılar, ruhun da evrenin maddiliğini oluşturan sınırsız bir soluk ya da nefesten (pneuma) oluştuğunu, sayıların bu sınırsız maddeyi sınırlayıp biçime kavuşturarak ruhu meydana getirdiğini savunmaktaydılar.

Muhtemelen Doğu kaynaklı olan ruh göçü öğretisini Yunan dünyasında ilk dile getirenler Pythagorasçılar olmuştur. Onlara göre eğer bir insan bu dünyadaki yaşamında bilgece ve iyi bir hayat sürerse, sonraki hayatında daha iyi bir var oluşa sahip olabilecektir. İnsan, bu sonsuz doğum-ölüm döngüsünden kendisini kurtarıp ideal bir var oluşa, tanrısal bir mutluluk (eudaimonia) hayatına erişebilir. Böylesi sonsuz bir mutluluk ise ancak ruhun maddi unsurlardan arındırılması ve dünyevi hazların terk edilmesiyle mümkün olacaktır.

Pythagoras’ın, üç tür insan ve bu insanlara karşılık gelen üç tür hayat olduğunu savunduğu rivayet edilir. Buna göre; kimileri para-sever, kimileri şöhret-sever iken kimileri de bilgeliği ve bilgiyi sevmektedir. İşte Pythagorasçılar bilgeliği seven bu üçüncü insan türünü ifade etmek için bilgelik (sophia) sevgisi (philo) anlamına gelen “philo-sophia” terimini ilk kez türetip kullanmışlardı.

Protagoras’ın Deneyciliği
Protagoras da diğer sofistler gibi, hakikatin göreceli olduğunu, yani bilginin ancak onu gözlemleyen kişinin, kendine özgü nitelikleri aracılığıyla elde edilebileceğini savundu. Dolayısıyla bilgi insanların farklılıklarına bağlı ve görelidir (insan her şeyin ölçüsüdür). Protagoras’a göre bilgi, bilen kişinin algısına dayanır ve özneldir.

Pythagoras
Antik çağ Yunan felsefesinde, mistisizm ile bilimi birleştirerek farklı bir ekol oluşturmuştur. Yunan kültüründe olmayan ruh göçü inancına sahiptiler.
Pythagorasçılar, duyumsal olandan arınmak için, öncelikle matematik üzerinde yoğunlaştılar. Bu yolda varlığın temelinin sayı olduğunu öne sürdüler. Sayı, zihinsel bir ilkedir ve bu bakımdan Pythagorasçılar düşünce tarihi açısından zihinsel bir dönüşüm olarak değerlendirilmelidirler.

Pythagorasçı öğretide ruh ölümsüzdür. Ölümsüz ruhun sürekli hareket halinde olması yaşamın temel ilkesidir. Pythagorasçılar havanın ruhlarla dolu olduğunu, insanın bu ruhları solumak suretiyle evrenle ve diğer hayvanlarla ilişkili olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle canlı olan her şeye karşı bir çeşit kardeşlik düşüncesine ulaşmışlardır.

---

İLKÇAĞ FELSEFESİ
Yard. Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi Yayını No: 1944
Ağustos 2009, Eskişehir
-
Zihin Felsefesi
Doç. Dr. Kamuran Gödelek
Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2337
Ocak 2013, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder