19 Mart 2018 Pazartesi

Samsun'un Sosyal, Siyasi ve Ekonomik Yapısının Analizi


Sadi Subaşı - Samsun'un Sosyal, Siyasi ve Ekonomik Yapısının Analizi

Samsun'un 1927 ile 2009 yılları arasındaki nüfus değişim grafikleri incelendiğinde ise, zaman içinde nüfusunun arttığı ancak bu artışa rağmen Türkiye nüfus ortalamasındaki yüzdesinin düştüğünü görürüz.

1960-1980 arası Samsun'un hızlı bir şekilde İmara açıldığı dönemlerdir. Çıkar İlişkileri ve getirim hesapları İle tam bir imar katliamına uğrayan Samsun, kısa sürede plansız ve estetikten uzak bir yapılaşma İle taş yığınına dönmüştür.

Muzaffer önder döneminde, kentin Atakum tarafına doğru gelişmesine öncelik verilmiştir. Bu doğru karar sonucu, bugün Atakum bölgesinde çok daha düzenli ve planlı yepyeni bir Samsun doğmuştur.

Samsunluyu yeniden denizine kavuşturan sahil düzenlemeleri,
Atatürk Bulvarı'nın deniz tarafının temizlenmesi, yeni peyzaj alanlarının yaratılması,
Batı Park'ın yeniden düzenlenmesi,
Amisos Tepesi ile arasına teleferik yapımı,
Halkın kullanımı için yapılan plajlar,
Çocuklara yönelik eğlence mekânları, (s. 806)

Barajlardan beslenecek Çarşamba ve Bafra Ovaları sulama projeleri, her dönem siyasilerin oy avcılığı için birer yem olmaktan öteye geçemez…

Samsun'un 2004 de çıkan "Teşvik Yasası" kapsamına alınacağı Samsunlu siyasetçiler tarafından müjdelense de verilen sözler ne yazık ki tutulmamıştır.

Samsun'a en azından tarımsal sanayi yatırımları için teşvik olanakları sağlansaydı Samsun bugünkü gerileme sürecinden çıkmış olurdu (s. 808).

Samsun eğer verimli ovalarını değerlendiremez ve sanayi yatırımlarını çekemezse, gelecek adına çok şeyler beklemeye imkân yoktur.

Samsun sahip olduğu 957.000 hektar yüzölçümünün % 47,1’i yani 451.176 hektarı tarıma uygun alanlardır. Böylesine verimli topraklara sahip Samsun'un değerlendiremediği bir konuda sebze ve meyve üretiminin henüz sanayileşememesidir.
Samsun'un sahip olduğu sebze ekim alanı 74.387 hektar ile Türkiye toplamının % 9'unu oluşturmaktadır.

---
Subaşı, Sadi. (2011), “Samsun'un Sosyal, Siyasi ve Ekonomik Yapısının Analizi,” Samsun Sempozyumu 13-16 Ekim Samsun, Bildiriler Kitabı, Cilt: 2, s. 805-813, Samsun 2012

Samsun'un İki Maneviyat Mirasının Yeniden Topluma Kazandırılması Süleyman Paşa Medresesi ve Samsun Mevlevihanesi


Cafer Sadık Yaran - Samsun'un İki Maneviyat Mirasının Yeniden Topluma Kazandırılması Süleyman Paşa Medresesi ve Samsun Mevlevihanesi

Samsun merkez ilçenin kültür tarihinde de, günümüzde bina olarak ayakta kalmış tek medrese olan Hazinedarzade Süleyman Paşa Medresesi…

Medreselerde dersler, zamana ve medresenin düzeyine göre değişmekle birlikte genel olarak son dönemlerdeki ortalama bir medresede şu tür dersler okutulduğundan söz etmek mümkündü:
• Sarf, Nahv
• Mantık
• Hadis
• Tefsir
• Adab-ı bahs (konuşma adabı)
• Vaaz
• Belagat
• Kelam
• Hikmet/Felsefe
• Fıkıh, Fıkıh Usulü, Feraiz
• Akaid
• İlm-i Ahlak
• İlm-i heyet (Astronomi)
• İlm-i hesap, vb.

Hazinedarzade Süleyman Paşa Medresesi, 1813 tarihli bir medresedir.
Canikli Ali Paşa'nın hazinedarı Ordulu Behram Ağa'nın oğlu olan Hazinedarzade Süleyman Ağa/Paşa, Caniklizade paşalarının bölgedeki etkinliğinin ortadan kalkmasından sonra, bölgede söz sahibi olmuştur (s. 236).

Samsun'da en azından 16. Yüzyılın ikinci yarısından (1576) Mevlevihane bulunduğu anlaşılmaktadır.
1869 yangınında ahşap kısımlar yanıp sadece semahane ayakta kaldı.

---
Yaran, Cafer Sadık. (2011), “Samsun'un İki Maneviyat Mirasının Yeniden Topluma Kazandırılması Süleyman Paşa Medresesi ve Samsun Mevlevihanesi,” Samsun Sempozyumu 13-16 Ekim Samsun, Bildiriler Kitabı, Cilt: 2, s. 235-245, Samsun 2012

Samsunluların Türkiye’de İllere Göre Dağılışı (2007-2015)


Hasan Dinçer, Halil İbrahim Zeybek, Muhammet Bahadır - Samsunluların Türkiye’de İllere Göre Dağılışı (2007-2015)

Samsun’a kayıtlı nüfus 2015 yılında 1.902.575’e yükselmiştir. 2015 yılı itibarıyla 857.334 Samsunlu il dışında yaşmaktadır.

2015 yılında Samsun ilçeleri arasında kayıtlı nüfusu en fazla olan Bafra (252.165) ve en az olan ise Yakakent (28.004)’tir.
Samsun şehrinden uzaklaştıkça il dışında yaşayan nüfusta artış olduğu görülmektedir. İl dışında yaşayanların oranı en fazla olan Ladik (%65,83)’tir. Ladik ilçesini sırasıyla Havza (%65,36), Yakakent (%64,59), Alaçam (%59,31) ve Vezirköprü (%51,39) takip etmektedir.
Samsun’dan göç etmiş Samsunlular özellikle Marmara Bölgesi illerinde yaşamaktadırlar. Ankara, İzmir, Amasya gibi illerde de önemli miktarda Samsunlu ikamet etmektedir.

---
Dinçer, Hasan ve Zeybek, Halil İbrahim ve Bahadır, Muhammet. (2017), “Samsunluların Türkiye’de İllere Göre Dağılışı (2007-2015),” Geçmişten Günümüze Göç, Ed. Osman Köse, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Cilt: 2, (s. 877-886), Samsun

Samsunlu Bağlama Yapımcıları ve Bu Ustaların Yapım Sanatına Katkıları


Emin Sancak, Veyis Eğin - Samsunlu Bağlama Yapımcıları ve Bu Ustaların Yapım Sanatına Katkıları

Samsun ili geleneksel çalgı yapımcılığının geliştiği önemli merkezlerden biridir.
Bağlama, ülkemizde en yaygın olarak çalınan ve yapılan çalgıdır.
Gerek bağlama yapımcılığında gerekse bağlama teknesi ustalığında Samsun, ülkemizin belli başlı en önemli illerinden birisidir.
Parçalı tekne tabir edilen, küçük nuska şeklinde üçgen parçalardan adeta dantel gibi işlenerek yapılan tekne formunun en önemli temsilcisi Mesut Ünalan Usta'dır. Celal Kızılkan Usta ise bizzat Kahramanmaraş Pazarcık'a ve Gaziantep'e giderek oyma bağlama tekne yapımcılığını ustalara öğretmiş ve daha sonra Maraş'ta ve Gaziantep'te bu sanatın yayılmasına vesile olmuştur.

Mesut Ünalan (1926)'ın, babası devlet demir yollarının ilk ustalarındandır. Kendisi de baba mesleğini seçmiş, demir yollarında ustabaşı olarak çalışırken, 1945 yılında ek gelir sağlamak amacıyla bağlama teknesi (ses kutusu) oymaya başlamıştır.
Samsun'da oyma tekneciliğini ilk başlatan kişidir. Sonradan geliştirdiği üçgen veya geometrik parçalardan kurulan tekne (ses kutusu) biçimi ise ayrı bir üslup haline gelmiştir (s. 540).

Süleyman Balcı (1928), Balcı kardeşler adıyla ünlenen bağlama ve teknesi yapımcısı Ahmet, Bilal, Osman, Abdullah Balcı'nın babası ve ustasıdır.

Ümit Bekizağa (1949) ve Yakup Özdemir (1952), hem icracı hem yapımcı kişilikleriyle bu alanda aktif rol almış ustalardır.

Celal Kızılkan (1965), otuz yıldır ağaç oymacılığını sürdürmektedir. Antep ve Maraş Pazarcık'a geçici sürelerle giderek sanatını bu illerde sürdürmüş ve bu illerde de ustaların yetişmesine katkıda bulunmuştur (s. 541-542).

…ses kutusu (tekne) oymacılığında ana malzeme dut, kestane ve kayın ağaçlarıdır. Bu ağaç türlerine son yıllarda Samsunlu ustalar tarafından akçaağaç, karaağaç ve ceviz ağaçları da eklenmiştir.

İşlenecek ağaçlar, "su yürümeden" yani vejetasyon dönemi başlamadan önce kesilmelidir. Tomruk olarak alınan ağaçlar, en fazla 3-4 ay bekletilebilir sonra hemen işlenmeye başlanmalıdır. Her tomruk uygun ölçülere ustalıkla bölünür, bölünen her parça üzerinde çalışamayacaksa uygun biçimde korunur ve saklanır, hava cereyanından uzak tutulur. Teknenin önce dışı işlenir, istenilen form verildikten sonra içi işlenmeye başlanır.

---
Sancak, Emin ve Yeğin, Veyis. (2011), “Samsunlu Bağlama Yapımcıları ve Bu Ustaların Yapım Sanatına Katkıları,” Samsun Sempozyumu 13-16 Ekim Samsun, Bildiriler Kitabı, Cilt: 2, s. 540-542, Samsun 2012

Samsun'da Tiyatronun Yeri


Cem Kaynar - Samsun'da Tiyatronun Yeri

Samsun'da tiyatro yaşamı bazı Ermeni gençlerinin, Batı dillerinden Ermeniceye çevirdikleri oyunları, amatör müsamerelerde oynamalarıyla başlar.

1870 Osmanlı Tiyatrosu için çok önemli bir tarihtir. Sadrazam Âli Paşa'nın desteğiyle Güllü Agop, on yıl içinde Türkçe komedya, dram, tragedya ve vodvil oynamak tekelini eline geçirmiştir.

Samsun'da tiyatronun gelişmesi ve tiyatrocuların yetişmesinde önemli rol oynayanlardan biri de İstanbul'dan Samsun'a gelen Tomas Fasulyeciyan'dır. Tomas Fasulyeciyan 1843'te İstanbul'da doğar. 1858'de Ermeni Mektebi'ndeki temsillere katılır, buradan Beyoğlu'ndaki Şark Tiyatrosu'na geçer. İzmir'de evlenir, karısı Madam Bayzar Fasulyeciyan'ı da sahneye çıkarır. Tomas Fasulyeciyan, 1888'de Samsun'a gelir ve Samsun'da Osmanlı Ermeni Tiyatrosu'nu kurar.

Nurgiyan Efendi, 1910'da Samsun'da Türk ve Ermeni gençlerinden oluşan bir topluluk kurar, Meşrutiyet Tiyatrosu'nda temsiller verir.

1960'lı yıllarda Samsun'da tiyatro altın yıllarını yaşar. Bir tanesi döner akşamlı olmak üzere 4 sahneye sahip olan Samsun'da Oda Tiyatrosu'nun temelleri atılır.

---
Kaynar, Cem. (2011), “Samsun'da Tiyatronun Yeri,” Samsun Sempozyumu 13-16 Ekim Samsun, Bildiriler Kitabı, Cilt: 2, s. 533-538, Samsun 2012

Samsun'da Kent Kültürü ve Kentlilik Bilinci Yerel Basın Üzerinden Bir Analiz


Ahmet Mutlu - Samsun'da Kent Kültürü ve Kentlilik Bilinci Yerel Basın Üzerinden Bir Analiz

Kent kültürü ve kentlilik bilinciyle ilgili sorunlar, özellikle bir kente dışarıdan gelenlerin o kente uyum sağlamaları ve kentte yaşama alışkanlığı kazanmalarıyla ilgili sorunları ifade eder.

…kırdan kente gelen bireyin kentlileşme sürecindeki değişimi, genel olarak iki boyuta indirgenmektedir: (1) Ekonomik boyutlu değişim; (2) Sosyal boyutlu değişim… (s. 398).

Kentlerde yaşayan insanların kendilerini kente ait hissetmeleri ve kentle duygusal ve sosyal bağlar kurmaları, kentlileşme sürecinde önemli rol oynamaktadır. Kentler büyüdükçe kültürel farklılıklar artmakta ve belirginleşmekte ve buna bağlı olarak da sosyal uçurumların derinliği görünür bir hal almaktadır (s. 400).

Arena, Denge, Ekip, Haber, Halk ve Olay gazetelerinde Ocak-Ağustos 2011 tarihleri arasında yapılan taramada konuyla ilgili toplam 134 adet derleme yapılmıştır.
…sonuçlara göre Samsun'daki yerel gazetelerde kentlilik konusunda en çok (% 58) "siyasal tutum ve davranışlarda ilgili haberler yer almaktadır. Bunu (% 17) "estetik tutum ve davranışlarda ilgili haberler izlemektedir. Ekonomik tutum ve davranışlar (% 10) ve sosyal tutum ve davranışlarla (%12) ilgili haberlerin oranı birbirine yakındır (s. 404.

Samsun'un tarihsel önemi ve kültürel zenginliği çerçevesinde değerlendirildiğinde, mevcut kentlilik bilinci düşüktür.

---
Mutlu, Ahmet. (2011), “Samsun'da Kent Kültürü ve Kentlilik Bilinci Yerel Basın Üzerinden Bir Analiz,” Samsun Sempozyumu 13-16 Ekim Samsun, Bildiriler Kitabı, Cilt: 2, s. 397-407, Samsun 2012

Samsun’dan Kocaeli’ye Göç Eden Ailelerin Doğum ve Doğum Sonrası İnanışları


Deniz Beyaz - Samsun’dan Kocaeli’ye Göç Eden Ailelerin Doğum ve Doğum Sonrası İnanışları

Göç değişik açılardan sınıflandırılmaktadır:
• Amaç açısından; Ekonomik Göç –Ekonomik Olmayan Göç
• Göçü tetikleyen etmenler açısından; Gönüllü Göç-Gönülsüz Göç
• Süresi açısından; Geçici Göç – Sürekli Göç
• Son yerleşim yeri açısından, Transit Göç- Yerleşik Göç
• Yasal Statü açısından, Yasal Göç- Kaçak Göç
• Göç edenin niteliği açısından, Vasıflı (Beyin) Göçü – Vasıfsız Göç (s. 841).

Büyük İmparatorluklar, büyük kentlerin tarihinde hep bir göç hikâyesi vardır. Orta Asya’dan Anadolu topraklarına gelerek cihan devletleri kuran Türkler de olduğu gibi.

Kocaeli’nde yaklaşık 30.000 kadar Samsunlu yaşamaktadır.

Doğum ile artık çift bir aile olur. Özellikle kadın için yeni bir statü olan annelik başlar.
Eski Türk geleneklerinde çocuğun olmaması büyük talihsizlik olarak sayılırdı.

Anket Verileri
1. İki kırkı çıkmamış kadın ve bebekler birbiriyle karşılaştırılmaz.
2. Loğusa kadın düğüne gitmez. Giderse anne ya da bebek basık olur.
3. Loğusa kadın cenazeye giderse bebeği basık olur.
4. Kırkı çıkmamış çocuğun bezleri akşam dışarıda bırakılmaz. Bırakılırsa çocuk ağlangaç olur.
5. Erkek bebeğin kesilen göbeği malcı olması için ahıra kız bebeğin mutfakçı olması için mutfağa atılır.
6. Loğusa kadın bir eve misafir olduğunda orada yedirilir, içirilir ya da ona yumurta verilir. Nazar değmemesi için yüzüne un veya tencere karası sürülür.
7. Loğusa kadın dışarı çıkmak zorunda kalırsa yanına bir parça ekmek ve bir parça kömür alır bebeği koruması için kundağa konur.
8. Bebeğin ağzı çok akarsa dayısını çorabı ile ağzı silinir.
9. Eve tartılmamış et gelirse bebek basık olmasın diye ete bastırılır.
10. Bebek kırklanırken kırk adet küçük taş ve kırk kaşık su konur. Bu suya üç İhlas bir Fatiha suresi okunup üflenir (s. 844).

• Lohusa kadın tek başına dışarı çıkamaz.
• Bebek gece uyurken yalnız bırakılmaz bırakılacaksa başına Kuran-ı Kerim konur.
• Adetli kadın bebeğe bakamaz ya da kucağına alamaz.
• Bebeğin kırkı çıkmadan aynaya baktırılmaz uğursuzluktur.
• Bebeği yıkayınca emzirmeden uyutmak gerekir yoksa ömrü boyunca arabaya binince midesi bulanır (s. 845).

Adet, gelenek ve görenekler modern çağ karşısında ayakta durmakta zorlanıyorlar. Artık kendi adetlerimizin yerine Batı kökenli adetler uygulanmaya başladı.
Adetlerin yozlaşması tüketim toplumunun bir sonucu olarak da karşımıza çıkmaktadır. Hastane odalarının süslenmesi, doğum fotoğrafçılığı, ikramların hazırlanması vb. bir hizmet sektörünün doğmasına neden olmuştur.
---
Beyaz, Deniz. (2017), “Samsun’dan Kocaeli’ye Göç Eden Ailelerin Doğum ve Doğum Sonrası İnanışları,” Geçmişten Günümüze Göç, Ed. Osman Köse, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Cilt: 2, (s. 841-846), Samsun


Samsun’daki Ortadoğu Kökenli Göçmenlerin Entegrasyon Sorunu ve Resmi-Sivil Oluşumların Çözüm Odaklı Faaliyetleri


Metin Yılmaz - Samsun’daki Ortadoğu Kökenli Göçmenlerin Entegrasyon Sorunu ve Resmi-Sivil Oluşumların Çözüm Odaklı Faaliyetleri

…mülteci kavramı ‘Yerleşmek maksadıyla olmayıp, bir zaruret nedeniyle geçici olarak oturmak üzere bir ülkeye sığınan kişiler’ anlamında kullanılmaktadır.
Muhacir, idealleri için bir yerden ayrılıp yeni yurt edinen ancak hiçbir zaman asli yurduyla temasını koparmayan dava adamları için kullanılan bir isimdir.

Osmanlıya ilk göçler 1700’lü yıllarda Osmanlı Rus savaşı sonrası başlamış,
1806-1812 yıllarında Rus-Osmanlı savaşından etkilenen 200 bini aşkın Balkanlı Türk Anadolu’ya yerleşmiştir.
1854-56 yıllarında vuku bulan Kırım savaşı sonrasında 600 bin kardeşimiz Samsun limanı üzerinden Anadolu’ya intikal etmiştir.
1988’de Halepçe katliamından sonra 120 bin Iraklı Kürt, 1989’da 400 bin Bulgaristan Türkü, 1991 körfez savaşında 460 bin Iraklı, 1992-2001 yılları arasında balkanlardan gelen 25 bin Boşnak, 20 bin Arnavut, 20 bin Kosovalıyı ülkemizde barındırdık.

---
Yılmaz, Metin. (2017), “Samsun’daki Ortadoğu Kökenli Göçmenlerin Entegrasyon Sorunu ve Resmi-Sivil Oluşumların Çözüm Odaklı Faaliyetleri,” Geçmişten Günümüze Göç, Ed. Osman Köse, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Cilt: 1, (s. 465-476), Samsun

Samsun Yöresinde Süt Dişleri ile İlgili Folklorik Yaklaşımlar


Mehtap Muğlalı ve Alp Erdin Koyutürk ve Mustafa Erhan Sarı - Samsun Yöresinde Süt Dişleri ile İlgili Folklorik Yaklaşımlar

Anadolu’da yaşayan halk inançlarının pek çoğunun kaynağını; çok tanrılı dinler, eski Anadolu uygarlıkları, eski Türk dinleri, bazı din büyüklerinin sözleri ve günlük yaşam olayları oluşturmaktadır (Şişman 2000: 478).

Çocuğun biyolojik gelişim belirtilerinin en önemlilerinden birisi olan diş çıkarma; geçmişte olduğu gibi günümüzde de geleneksel kültürün bir parçası olarak kentsel ve kırsal bölgelerde törensel uygulamalarla karşılanmaktadır.

Çekilen süt dişlerinin çoğunlukla çöpe veya dama atıldığı tespit edildi.

Dama atma nedenleri arasında; dişlerin güzel, çabuk, sağlam çıkması, atılan dişleri kuş veya kargaların alarak yerine altın diş veya yeni diş getirmesi olarak belirlendi. Şehirde yaşayan bir bireyin ise; dişi okulun damına atarak çocuğunun okuması dileğinde bulunduğu belirlendi. Dama atma işlemi sırasında genellikle kuşlara özellikle kargaya seslenildiği ve “al sen kemik dişi, ver demir dişi”, “karga al eski dişi, ver yeni dişi” gibi tekerlemelerinin söylendiği tespit edildi.

Toplumların eğitim düzeyi ve kültürüyle batıl inançlar arasında ters bir orantı söz konusudur. Eğitim düzeyi düşük toplumlarda, batıl inançlar artmaktadır.

Türk toplumu nazara inanan bir toplumdur. Nazarlık pek çok Türk ailesinin evinde, işyerinde, arabasında, giysilerinde bulunur. Birçok materyal nazarlık olarak kullanılır.

Diş değişimiyle ilgili sayısız batıl inanç mevcuttur.
---
Muğlalı, Mehtap ve Koyutürk, Alp Erdin ve Sarı, Mustafa Erhan. (2011), “Samsun Yöresinde Süt Dişleri ile İlgili Folklorik Yaklaşımlar,” Milli Folklor Dergisi,  Yıl: 19, Sayı: 73, s. 68-72

Samsun Yöresinde Geçiş Dönemleri


Bekir Şişman - Samsun Yöresinde Geçiş Dönemleriyle (Doğum, Sünnet, Evlilik ve Ölümle) İlgili Yaşayan Halk İnançları ve Bunlara Ait Uygulamalar

Doğum; sünnet, evlilik ve ölümle birlikte hayatın dört geçiş döneminden birincisidir.
Yörede çocuk sahibi olmak, özellikle de erkek çocuk sahibi olmak herkesin isteğidir. Çocuğu olmayan kadınlara iyi gözle bakılmaz, arkalarından türlü dedikodular yapılır.
Gebe kalamayan kadınların gebe kalmaları, erkek çocuğu olmayanların erkek çocuğa kavuşmaları için yoğun faaliyetler olur. Bu faaliyetlerden en önemlisi bir yatın ziyaret etmek, orada dilek dilemek ve adak adamaktır.
Bebeğin doğumdan hemen sonra tuzlu su ile yıkanması ve kundaklanması gerçekleştirilir (s. 445). Yeni doğmuş bebek tuz ile yıkanmazsa büyüdüğünde vücudu ve teni çok kötü kokar (s. 449).

Hamile kadın cenazeye bakarsa doğacak çocuğunun benzi sarı olur.
Çocuğun anne kamında ilk çabaladığı anda anne kime bakarsa çocuk ona benzer.
Hamile kadının yüzü beneklenirse kız çocuğu doğurur; yüzü beyaz olursa erkek çocuğu doğurur
İğne hamile kadına elden verilirse doğacak çocuk çok zayıf doğar
Çocuk düşürmek isteyen hamile kadın “Ebegümeci” otunu kaynatıp içer ve rahmine koyarsa çocuğu düşer (s. 446).

Çocuğu olmayan kadın denizde kayıkla gezdirilirse çocuğu olur
Bebeğin göbeği uzun kesilirse sesi gür olur
İki kırklı kadın karşılaşırlarsa oğlu olan kadın ekmeğe tuz koyar ve onu kızı olan diğer kırklı (loğusa) kadına verir. Kızı olan kadın onu yer ve oğlu olan kadın artık onun yanında oturabilir (s. 447).

Bebeğin ağzı çok kokarsa dayısının ayakkabısı ile su içirilir.
Yeni doğmuş olan bebek çok kusarsa bir parça koyun yünü alınır ve bebeğin elbisesine dikilir. Böylece bebeğin kusması kesilir.
Çocuk doğduktan bir müddet sonra düşen göbeği beşiğe bağlanır. Daha sonra o göbek çocuğun yıkanacağı suya konulur ve bu su çocukta sivilce çıkmasını önler (s. 448).

Bebek dünyaya geldikten sonra göbeği tekbirlerle kesilir. Kesilme işlemi erkek bebeklerde göbek bağı bebeğin sağ memesine kadar ölçülerek, kız bebeklerde ise sol memesine kadar ölçülerek kesilir (s. 449).


İki kırklı çocuk karşılaşırsa anneleri birbirlerinin yakalarına iğne takarlar ve birbirlerinin ağızlarına lokma verirler. Böylece çocuklarının kırkbasığı olmasını engellerler.

(Basılmış çocuk için) Tartılmış et alınır, bebeğin üzerinde yıkanır. Bebek çarşafa sarılır, mezarlıkta yıkanır. Veya yeni bir mezarın üzerinde yıkanır. Bebeğin saklanmış olan göbeği bir suya konulur, o su ile bebek yıkanır. Ya da bebeğe üç yol ağzında mum dökülür (s. 450).

(Kırklanma) Önce bir kaba kırk adet küçük taş ve kırk kaşık su konulur. Daha sonra bu suya üç ihlâs, bir fatiha süresi okunup üflenir. Çocuk yıkandıktan sonra bu su, içinde tespih ve yüzük bulunan bir iliştirin* yardımıyla çocuğun başından aşağıya dökülür. Daha sonra kabın dibinde kalan az miktarda su da evin içine serpilir Böylece çocuğun kırklanması yapılmış olur. Aynı şekilde anne de yıkanarak kırklanması yapılır.
Suyun içine konulan taşlar çocuğun ve annenin taş gibi sağlam olmalarını simgeleştirir. Önce mutlaka çocuk, sonra anne kırklanır. Kırklama kırk günden önce olursa çocuk huysuz olur (s. 451).

Çocuğun ilk kesilen saçı gömülür. Eğer ayak altında kalırsa çocuğun başı sürekli ağrır.
Çocuk eğilip iki bacağının arasından geriye doğru bakması misafir geleceğine işarettir (s. 452).

Sünnet
Sünnet yapıldıktan sonra kesilen (alınan) parça mutlaka toprağa gömülmelidir.
Sünnet anında çocuğu tutan, sünnetçiye yardım eden ve sünnet masraflarını karşılayan kişiye kirve denilir. Kirve babadan daha ileri bir konumdadır. Sünnet olan kişi kirvesinin kızını alamaz (s. 453).

Bir ailenin kızını isteyenler gizlice kızın evinden tuz çalarlarsa, kızı kolay alırlar.

Gelin, güvey evine geldikten sonra kapıdan içeri girerken önüne ağaç kaşık konulur. Gelin bu kaşığa ayağıyla vurur. Eğer kaşık kırılmazsa gelin ileride kaynanasını kıracak demektir. Bu yüzden ne yapıp yapılır, geline kaşık kırdırılır (Demircisu Köyü) (s. 455).

Nikâh, kıyılmadan önce nikâh kıyacak kişi, evlenecek olan çiftin mutlu olmaları ve kötü iyelerden korunmaları için duvara bir bıçak saplar. Bıçak nikâh sonuna kadar orada durur (Gölalan Köyü).

Gelin, güvey evine geldikten sonra hemen bir koç, koyun veya tavuk kesilir. Burada önemli olan kan akıtılmasıdır. Bu kan belâları, sıkıntıları giderir, kazaları önler.
Gelin, güvey evine erkek atla getirilir. Çünkü cin ve peri erkek atın yanına yaklaşamaz (s. 456).

Bağlama niyetiyle yapılan büyülere karşı:
Mezardan bir mezar başlığı alınarak çiftin yatacağı yatağın altına konulursa büyü bozulur.
Demircinin örsü gelin ve güveyin etrafında üç kez dolandırılırsa büyü yine bozulur (s. 457).

Yürüyebilen bir çocuk yerde emeklerse o evden veya civar evlerden mutlaka cenaze çıkar (s. 461).

Uzun müddet can çekişen bir kişinin üzerine incir yaprağı konulur, beklediği tahmin edilen kişinin geldiği söylenir. Böylece can çekişen kişinin canını kolayca teslim etmesi sağlanır.

Cenaze evde yalnız bırakılmaz. En az iki kişi bekler. Eğer beklenmezse ölü defin işleminden sonra mezarda hortlar.
Cenaze olan mahallede o gün çamaşır yıkanmaz (s. 463)

Tuzaklı, Gölalan, Ataköy ve Toybelen gibi yerli köylerinde ölünün kılamadığı namaz ve tutamadığı oruç karşılığında belli bir para ölü sahipleri tarafından fakirlere dağıtılır. Bu işi bir imam düzenler. Paranın küçük bir bölümü dağıtılan insanlarda kalır, büyük bölümü ise tekrar cenaze sahiplerine iade edilir. Bu işe halk arasında “devir işlemi” denilir.

Yörede bir kişi öldükten sonra ölümünün yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günleri kelime-i tevhit veya mevlit gibi dini törenler düzenlenir. Orada zikredilen dualar ölünün ruhuna bağışlanır (s. 464).

---
Şişman, Bekir. (2001), “Samsun Yöresinde Geçiş Dönemleriyle (Doğum, Sünnet, Evlilik ve Ölümle) İlgili Yaşayan Halk İnançları ve Bunlara Ait Uygulamalar,” Erdem Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 39, (s. 445-469)


Samsun Yöresi Alevîleri Gelenek ve Değişim


Harun Yıldız - Samsun Yöresi Alevîleri Gelenek ve Değişim

Alevîliğin ilk nüvelerini oluşturan anlayış ve eğilimler, özellikle göçebe ve yarı-göçebe hayat tarzı yaşayan Türkmen boyları arasında ortaya çıkmış ve zamanla kendi iç dinamiklerinden hareketle bazı gelişmeler göstermiştir. Türkmen topluluklarının XIII. yüzyıl başlarında ortaya çıkan Moğol akınları sonucunda Anadolu'ya göç etmeleri neticesinde, bu anlayış tarzı, Horasan ve İran coğrafyası üzerinden bu bölgeye taşınmış ve yüzyıllar boyunca değişik isimler ve şekiller altında varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.

Samsun ve çevresindeki Alevîlerin coğrafi dağılımları, genel olarak şöyledir;
Ladik ilçesi, Akyar, Meşepınar, Budakdere, Ortaköy, Otlukdere, Sarıgazel, Çamlıköy, Kuyucak, Söğütlü, Kirazpınar, Derinöz, Oymapınar, Eynekaraca ve Köseoğlu köyleri; Havza ilçesi, Şeyhkoyun, Gidirli, İmircik, Kayacık, Karga, Hacıdede, Ağcamahmut, Aşağısusuz, Yukarısusuz, Irmakkıyısı, Kireçli, Eymir ve Mürsel köyleri; Alaçam ilçesi, Gökçeboğaz, Kızlan, Killik, Örenli, Uzunkıraç, Yukarıelma, Vicikler, Kalıkdemirci, Toplu, Şirinköy, Alidede ve Umutlu köyleri; Terme ilçesi, Sivaslılar, Sepetçiler ve Çangallar köyleri ile Sakarlı beldesi; Bafra ilçesi, Emenli, Dededağı ve Üçpınar köyleri; Vezirköprü ilçesi, Güldere ve İmircik köyleri; Ondokuzmayıs ilçesi, Dağköy, Yeşilköy ve Tepeköy; Çarşamba ilçesi, Karamustafalı köyü; Yakakent ilçesi, Asmapınar köyü ve Salıpazarı ilçesi, Avut köyü.

Bu köylerin bağlı olduğu ocaklara gelince, Vezirköprü ilçesi Güldere ve İmircik köyleri, Keçeci Baba ocağı; Bafra'nın Emenli ile Çarşamba'nın Karamustafa köyü, Hubyar Sultan ocağı; Terme'nin Sakarlı beldesi, Sivaslılar ve Çangallar köyleri ile Salıpazarı Avut köyünün çoğunluğu, Güvenç Abdal ocağı; Havza'nın bazı köyleri, Pîrî Baba ocağı; Lâdik ilçesinin Budakdere köyü, Havza'nın Karga köyü ile Bafra'nın Üçpınar köyü, Ali Baba ocağı; Karga köyünün bir kısmı ile Ladik Sarıgazel köyü, Çilehane (Gülaliler) ocağı; yine Karga köyünün bir kısmı, Ağu içen (Karadonlu Can Baba) ocağı; Havza'nın Aşağı Susuz, Irmakkıyısı ve Kireçli köyleri, Kul Himmet ocağı; Ladik'in Kirazpınar köyü, Şeyh Hasan ocağı ve Salıpazarı Avut köyünün bir kısmı, İmam Zeynelabidin ocağı; Ladik'in Meşepınar köyü, Pir Sultan Abdal ocağı; Alaçam'ın Kızlan köyü, Kaimoğlu ocağı; Alaçam'ın Umutlu köyü, Gündoğdu (Kalkancılar) ocağı ile Havza'nın Mürsel köyü, Ateşoğlu ocağı’na bağlıdır.

(Bafra) Emenli köyü, yaklaşık 500 yıllık bir maziye sahiptir.
Hubyar Sultan ocağına bağlı olan köyde eğitim ve sanata çok önem verilmektedir…

Salıpazarı’ndaki Avut köyünde çokça Çepni Türkmeni yaşamaktadır (s. 284).

Köyün çoğunluğu ile Güvenç Abdal ocağına; köydeki doğu kökenliler ise, İmam Zeynelabidin ocağına bağlıdırlar.

Havza'nın Karga köyünde üç, hatta dört farklı ocağın temsilcileri bir arada yaşamaktadır.
Tüm bu ocakların dedeleri, belirli zamanlarda gelerek taliplerini görürler. "Talip görmek" ya da diğer bir ifade ile "dede kaldırmak", Alevî geleneğinin olmazsa olmazları arasındadır.

Alevîler, 1960’lı yıllara kadar kırsal alanlarda kapalı topluluklar halinde yaşamışlardır.
…inanç esaslarıyla ilgili bilgiler, daha çok sözlü bir karakter arz ettiğinden dolayı inanç esasları, dört başı mamur, çok belirgin ve net özelliklere sahip değildir.

Geleneksel Alevîlik, inanç noktasında Hak-Muhammed-Ali ya da Allah-Muhammed-Ali deyişi ile ifade edilir. Aslında bu yaklaşım, Alevî/Bektaşî anlayışının özünü oluşturur.

(Ali) O, Şâh-ı merdân, yani yiğitlerin şahı olarak nitelenerek son derece insanüstü bir konumda değerlendirilir.
Alevî çevrelerdeki Ali, önemli ölçüde mitolojik bir varlık olarak tarihsel gerçeklerle örtüşmez.

…özellikle yaşlı kesim arasında tenasüh inanışına da sık sık vurgu yapıldığı görülür. Kader inanışı ile ilgili olarak, genel anlamda Allah'ın sadece iyilikleri yarattığına, şer dediğimiz kötülükleri ise yaratmadığına, bunların insanlar tarafından işlendiğine inanılır.
…"ölüm" kavramı, Alevî çevrelerde pek kullanılmayıp bunun yerine, "Hakk'a yürümek, kalıbı dinlendirmek ve gerçeklere kavuşmak" gibi deyimler kullanılır.

…hem temizlenmek amacıyla, hem de temel bir ibadet olarak görülen âyin-i cem'e katılmadan önce abdest alınır.

Alevî köylerinin hemen hemen tamamında cami vardır ve bu camiler, bizzat köylüler tarafından yapılmıştır.
…dik namaz (cenaze namazı), yatık namaz (rükû ve secdeli namaz) ve halka namazı gibi kavramlar, bazı Alevî köylerinde kullanılmaktadır.

Ocak üyelerinden elde edilen bilgilere göre, genellikle kış aylarında köylerde düzenli olarak cem törenleri yapılmaktadır.
Cemler, yörede İkrar verme, Abdal Musa (Birlik), Görgü (Sorgu), Muharrem ve Musahiplik cemi gibi değişik isimler altında ve farklı zamanlarda icra edilirler. Ayrıca Sıraçlar arasında Can ekmeği ile düğün-nişan cemi gibi değişik cemler de yapılır.

Cemlerde önemli bazı ritüeller, (…) On iki hizmet, on iki imamı sembolize eder. Hizmet sahipleri sırası ile, Dede (Mürşit), Rehber (Pîr), Peyk, Çerağcı (Çırakman), Aşık (Zâkir), Gözcü, Sakka (İbriktar), Seyyid-i Ferrâş (Süpürgeci), Semahçı (Pervane), İznikçi, Bekçi ve Kurbancı'dır.
…dede, erkânı yönetip yol gösterir,
Rehber, cem boyunca hem dedeye hem ceme katılanlara yardımcı olur.
Peyk, cem için karar verildiğinde bunu tüm köylülere haber verir,
Çerağcı, cemin başlarında çerağ yakarak sembolik de olsa, cem evinin aydınlatılmasını sağlar.
Aşık, cem esnasında saz çalıp, deyiş, düvaz ve miraçlama okur.
Gözcü, ortamın düzen ve sükûnetini sağlar,
Sakka/İbriktar, dede tarafından dualanan suyu, Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının şehadeti anlatılırken ceme katılanlara dağıtır ve onlara abdest suyu verir. Kendisine Seyyid-i Ferraş da denilen Süpürgeci, yapılan hizmetlerin arkasından gelerek cem meydanını simgesel olarak süpürür.
Semahçı, erkânın sonuna doğru semah yapar,
iznikçi, cem evinin temizliği ile ilgilenir.
Bekçi, cem evinin ve ceme katılanların güvenliğini kapıda durarak sağlar,
Kurbancı ise, kurbanın kesilip pişirilmesi ve diğer yemek işleriyle ilgilenir.

Geleneksel Alevîliğin en önemli unsurlarından biri de, oruç ibadetidir.
Muharrem orucu tutulur.
Bunun yanında Hızır, Hıdrellez ve Kırksekiz Perşembe oruçlarının da tutulduğu gözlenir.

Alevî/Bektaşî çevrelerde kurban ibadet ve geleneği de çok önemli bir yer tutar.

---
Yıldız, Harun. (2011), “Samsun Yöresi Alevîleri Gelenek ve Değişim,” Samsun Sempozyumu 13-16 Ekim Samsun, Bildiriler Kitabı, Cilt: 2, s. 283-293, Samsun 2012

Samsun ve Orta Karadeniz Bölgesinde Göçün Sosyolojik Tahlili


D. Ali Arslan - Samsun ve Orta Karadeniz Bölgesinde Göçün Sosyolojik Tahlili

Samsun’da Yaşayan Bireylerin Nüfusa Kayıtlı Olduğu İller
Samsun         1045241
Ordu              45848
Trabzon        38956
Amasya         14156
Giresun         12671
Rize               11647
Tokat             10951
Artvin           8461

Samsun’da yaşayan ancak Samsun doğumlu olmayan bireyler arasında ilk 10 sırayı Karadeniz Bölgesi illerinde doğmuş bireyler teşkil eder.

Samsun Doğumlu Bireylerin Samsun Dışında Yaşadığı İller
İstanbul        279391
Bursa            60425
Ankara         58665
Tekirdağ       28207
Kocaeli          24177
İzmir             20772
Amasya         19830
Ordu              16595
Antalya         11654
Sinop             9930

---
Arslan, D. Ali. (2017), “Samsun ve Orta Karadeniz Bölgesinde Göçün Sosyolojik Tahlili,” Geçmişten Günümüze Göç, Ed. Osman Köse, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Cilt: 3, (s. 1785-1805), Samsun